29
Nisan
2025
Salı
ANASAYFA

Kürtlere Uygulanan Asimilasyon ve Sonuçları (9)

9-TÜRKİYE’DEKİ ASİMİLASYON UYGULAMALARI

Kürtlerin azınlık sayılabilecek miktarları aştığı ve bölgesel bir bütünlük gösterdiği İran, Irak ve Suriye benzeri ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de Kürtlere yönelik resmi bir asimilasyon politikası yürütülmüştür.

Yirminci yüzyıl başları Osmanlının dağılma dönemini de tamamlayarak yıkılış süreci yaşadığı bir dönem olduğundan, Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra bir uluslaşma süreci başlatıldı. Ya da İttihat ve Terakkinin başlattığı hareket sürdürüldü denilebilir.

Çünkü Osmanlı uluslaşma karşıtı ve kapitülasyonlar nedeniyle ayrıcalıklarla dolu bir yapılanmayı temsil ediyordu. Çünkü Osmanlıyı dağıtan ve yıkılışa sürükleyen en önemli etken milliyetçilik hareketlerinden kaynaklanmış ve cumhuriyeti kuran kadrolar da bunları yaşayarak gelmişti.

Bu yüzden hedef, bir yandan çağdaş uygarlığı yakalamaya çalışırken, öte yandan da ulus devlete ulaşmaktı. Bu yüzden yapılan devrimlerle çağdaşlaşma kadar ulusal birlik, bütünlük de gözetiliyordu.

Medeni kanunla tüm evlenme, boşanma, borç, alacak, miras, velayet, mülkiyet ve zilyet gibi, bölgelere ve dini cemaatlere göre değişen alanlar, herkesin uymak zorunda olduğu bir düzenlemeye kavuştu. Tevhidi tedrisat (eğitimin tekleştirilmesi) yasasıyla eğitimde birlik sağlandı. Ölçü, saat, takvim, hafta tatili gibi alanlarda uluslar arası kurallar benimsenerek toplumsal alanda büyük ölçüde birlik sağlandı ve bunların her alanda faydaları görüldü.

Kılık kıyafette birlik ve yeni Türk Alfabesinin kabulü ise bunlar kadar sessiz geçmese de itirazcıların sesi kısıktı, engeller aşılabilirdi. Tarih ve dil çalışmaları bile, başka dilleri yok saymadıkça doğal karşılanmıştı.

İşte ayrıcalıklar kalktıkça her alanda birlik sağlandıkça, ulusal birlik düşüncesi, ulus birliği, tek ulus olma hevesine mi dönüştü bilemiyorum. Gerçi M.Ö. Likyalılar bunu başarmışlardı ama onlar bu başarıyı, herkese tek bir kimlik dayatarak değil, herkesin kimliğini tanıyarak sağlamıştı.

TC’de ise, kuruluş çalışmalarının başında Misak-ı Milli sınırları içindeki Müslüman halkın bağımsız bir devlet için mücadelesi başlatılırken, etnik özellikler hiç gündeme getirilmemiştir ve gerek de görülmemiştir. Daha doğrusu herkesin etnik kimliği peşinen kabul edilerek işe başlandığı için, böyle bir sorun gündeme gelmemiştir.

Çünkü Osmanlıda etnik özelliklerden ziyade dinsel özellikler ön plandaydı. Örneğin Roderic H. Davison Osmanlı İmparatorluğunda Reform adlı eserinde 1856 Islahat Fermanının ilanından hemen sonraki bir vaize dikkat çekmektedir.

Fermanda imparatorluk sınırları içinde yaşayan bütün halkların (Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler) eşitliği özel olarak vurgulanıyor ve gayri-müslimlerin eşit haklarının güvence altına alınma biçimleri tek tek sayılıyordu.

Ne var ki. Fermanın okunması bitip İstanbul camilerinde iyi tanınan bir vaiz geleneksel hayır duasına başladığında, reformlardan, gayri-müslimlerden ya da eşitlikten hiç söz edilmemesi hemen dikkat çekti. Büyük Allah’ım, diye yalvarıyordu vaiz. Muhammedin ümmetine yardım et. Sen Muhammet’in ümmetini koru.

Kalabalık donakalmıştı. Serasker, yanındakinin kulağına: kendisini mürekkep hokkasının dikkatsizlik sonucu devrilmesiyle bütün gece emek verdiği el yazısı berbat olmuş bir adam gibi hissettiğini fısıldıyordu. Bunun ardından fermanın basılı kopyaları törende hazır bulunanlara dağıtıldı.”

R.H.Davison’un da değindiği gibi, hepimiz Osmanlıyız, hepimiz eşitiz denilse de, Ümmeti Muhammet daha bir Osmanlı ve daha bir eşittir. Fermanda gayri Müslimlerden bahsediliyorsa da, fermanın dışına çıkılınca, Müslümanlar etnik özelliklerine bakılmadan bir bütün olarak görülmektedir.

İşte Kurtuluş Savaşının başlarında Anadolu’nun Müslüman halkları da kendilerini bir bütünün parçaları olarak görmüştür.

Cumhuriyetin İlanından sonra da aynı durum bir yıl kadar geçerli olduktan sonra, 1924 anayasasında, herkesin Türk kimliği etrafında birleşmesi istenmiştir. Kürt kimliği reddedilerek, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı yerlerdeki Kürtçe yer adları, özellikle 1930’la 1950 arasında, Türkçe adlarla değiştirilmiştir. Hatta bu durum bazen abartılarak, hiç gereksiz değişiklikler biçiminde gerçekleşmiştir.

Örneğin 1964-66 yılları arasında benim çalıştığım köyün eski adı Zorova iken, Yücelik olarak değiştirilmiştir. Zorova sözcüğünün Kürtçe olduğu söylenebilir mi? Kaldı ki bu sözcük hem Zorova ve hem de zor ve ova sözcükleri olarak günümüz Türkçesine, yücelik sözcüğünden daha fazla yerleşmiş ve daha fazla kullanılan sözcüklerdir.

Bölgede yapılan değişikliklerin çoğu bundan daha mantıklı da değildi. Yer ve yörelerin yanı sıra: akarsu, dağ ve ova gibi coğrafi yer adları da bundan nasibini almıştır.

Kültürel asimilasyon anlamında da, eski Osmanlı metinleri güncel Türkçeye çevrilirken, Kürdistan ve Kürt sözcükleri yok sayılarak, metinlerden çıkarılmıştır. İleri gelen Kürt kökenli Osmanlı vatandaşlarının Kürt kimliği göz ardı edilerek, Kürtçe isimler ve Kürt dili yasaklanmıştır.

Baskı ve asimilasyon faaliyetleri 1950’li yıllarda biraz azaldıysa da, 12 Mart 1970 sonrasında kademe, kademe artarak, 12 Eylül 1980’de zirve yapmıştır. 12 Eylül sonrası açık alanlarda Kürtçe konuşulması yasaklanarak ve sıkı biçimde takip edilmiş, Kürtlerin dağ Türkleri olduğu iddia edilmiştir. Kürtçenin de aslının Türkçe olduğu ileri sürülmüştür.

Devlet televizyonu TRT, 1996’da yaptığı bir yayında, Kürtlerin bir Türk boyu olduğunu ve Kürtçenin uyduruk bir dil olduğunu savunan programlar yapmıştır. TRT programlarında Kürt sözcüğünü kullanmamak için, Irak Kürtleriyle ilgili haberlerinde bile, Iraktaki ayrılıkçı hareketin liderleri vs. gibi sözcükler kullanmıştır.

Kurulan Kürt partilerinin önüne yüksek seçim barajları konulmasına karşın, Bağımsız veya seçim ittifakı gibi çeşitli yöntemlerle seçilip parti kuran Kürt vekiller, çoğunlukla yargılanmış, hapis edilmiş ve partileri kapatılmıştır.

Uygulanan asimilasyon politikalarının sonucunda ne elde edilmiştir derseniz; ne Kürtler asimile olmuş, ne birlik ve beraberlik pekişmiştir. Aksine yasaklar birliği sağlamadığı gibi ayrılıkçı hareketlerin hızlanmasına ve isyanlara neden olmuştur. Cumhuriyet Döneminde 30 kadar Kürt isyanından bahsedilmektedir.

Yayın Tarihi : 10 Ocak 2010 Pazar 11:24:58


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Teoman Törün IP: 85.103.79.xxx Tarih : 12.01.2010 18:25:27

Hocam, "Uzlaşma Kültürü"ne verdiğiniz bu azimli destek ve açtığınız yol için sizi kutluyor. Çabalarınızın boşa gitmemesi için dua ediyorum