1-LEFKOŞA SOKAKLARINDA KISA BİR TUR
Kıbrıs’ın en önemli kenti olan Lefkoşa’nın adına ilk kez MÖ yedinci yüzyıla ait Asur kaynaklarında Ledra olarak rastlamaktadır. MÖ 300 yılında ise Lefkos adlı bir hükümdarın burayı yeniden inşa ederek kente kendi adını verdiği anlaşılmaktadır. O zamandan beri de adanın başkenti olduğu söylenmektedir. Nicosia ismi ise, 1200’lere doğru, Tapınak Şövalyelerine karşı verilen mücadele sırasında kullanılmaya başlamış.
Benim Lefkoşa’daki ilk durağım, önceki yazılarımda da belirttiğim gibi, Rauf Denktaş’ın çalışma ofisi olmuştu. Ben Rauf Denktaş ile söyleşi yaparken gezi grubu Rum kesimi ile sınırdaki Yiğitler Burcu Parkına gitmişti.
Aşağıdaki fotoğrafta, parkta oturanların solunda bir tel örgü görüyorsunuz. İşte o tel örgünün solunda Rum kesimi görünüyor. Ben parkta gruba katıldıktan sonra, burada parkta dolaşan yerli halka Kıbrıs’la ilgili bazı sorular yönelttim.
![]() |
Yiğitler Burcu Parkı |
Gençlerden birisi Rum kesimi ile Türk kesimi arasındaki ilişkiler ve karşılıklı düşünceler hakkında ilginç şeyler söyledi. Üniversiteyi Antalya’da okuduğunu, Rumcasının Rumlardan daha iyi olduğunu, bu yüzden Rum kesimindeki üniversitede doktora yaptığını ve kendisinin Türk olduğunu fark edemediklerini falan söyledi.
Türkiye KKTC ilişkileri konusunda da farklı düşünceleri olduğunu söyledi. Örneğin Türkiye’nin Kıbrıs’tan çıkmadıkça AB’ye giremeyeceğini, Kıbrıs’ın her alanda Türkiye’yi engellediğini, Türkiye’den gelen paraların yatırıma gitmediğini, büyük yolsuzluklar döndüğünü vs. söyledi.
![]() |
Girne Kapısından girişte solda Dr. Fazıl Küçük anıtı. |
Ben bunun üzerine kendisiyle bir söyleşi yapmak istediğimi fakat zamanımız olmadığını, e-mail adresini verirse kendisine göndereceğim soruları yanıtlayıp yanıtlayamayacağını sordum. Bana e-mail adresini vererek internet ortamında bir söyleşiyi kabul etti. Fakat ben Türkiye’ye dönünce gönderdiğim röportaj sorularını yanıtlamadı.
Parktan çıkıp, Lefkoşa sokaklarında yürüyerek, Dr. Fazıl Küçük’ün heykelinin bulunduğu bir meydana geldik. Burada öğle yemeği için iki saatlik bir süre verildi. Bu vesileyle Kıbrıs yemeklerini tatma olanağı bulduk diyebilirim.
![]() |
Lefkoşa surları ve Girne Kapısı |
Lefkoşa Surlarıyla ilgili olarak bulduğum bilgi şöyle: “Türklerin Kıbrıs’ı almak üzere olduğu dönemde Venedikliler, Lefkoşa şehrini savunabilmek için, kentin çevresindeki eski Lüzinyan surlarının yerine 1567 yılında yeni surlar yapmaya başladılar. Surların planını Guilio Savorgnano adlı ünlü Venedikli bir mühendis çizmiştir. Daire şeklinde 3 mil çevresi olan bu surların üzerinde, her biri birer kale sayılabilecek 11 burç ve toplam 3 kapı bulunmaktadır. Surlar, dışı taşla örülmüş kalın toprak duvarlardı. Surlarda bulunan kapıların adları, kuzeyde "Porta Del Proveditore - Girne Kapısı-" doğuda "Porta Guiliana- Magosa kapısı" ve batıda "Porta Domenico - Baf Kapısı" dır. Venedikliler surları yapabilmek için 3 millik çevrenin dışında bulunan evleri, sarayları, manastır ve kiliseleri yıkıp taşlarını surların yapımında kullanmışlardır. Surların yapımında Frenk soylularının ve diğer katkısı olan kişilerin adları da (Rochas, Loredano, Barbaro gibi) burçlara verilmiştir. Venedikliler Lefkoşa kenti surlarını bitirmeden Osmanlılar tarafından yenilgiye uğratılmışlardır.”
![]() |
Girne kapısı |
Girne Kapısıyla ilgili olarak da kaynaklarda şu bilgilere ulaştım. “Eski Lefkoşa şehrini çevreleyen surların üzerinde bulunan 3 kapıdan biri de kuzeydeki Girne Kapısı’dır. Burası kentin en önemli giriş çıkış noktalarından biriydi. Mimar Proveditore Francesco Barbaro’nun adından esinlenerek " DelProveditore Kapısı" olarak da bilinen kapıyı, Türkler 1821’de tamir ederek üzerine kubbeli bir oda eklemişlerdir. Kapı üzerindeki kitabede Kur’an-ı Kerim’den ayetler bulunmaktadır. Kapının kuzeye bakan tarafına 1820’de II. Mahmut’un turası yerleştirilmiştir. İngilizler tarafından Napolyon’a karşı Akka’yı savunmak üzere getirilen, kapının önünde bulunan toplar, daha sonra Türklerin eline geçmiştir” deniliyor.