29
Nisan
2025
Salı
ANASAYFA

Mahaçkale (2)

Otelde beni bir sürpriz bekliyordu. Kapıdan girince kadın dur işareti yaptı. “Problem” diyordu. Ne problemi anlayamadım. Sürenin geçtiğini anlatmaya çalışıyordu. Pasaportta 28 Mayıs, Rusya’ya giriş tarihini gösteriyor. Üç parmağını gösterip 31 yazıyor.

Yorgunum ter içindeyim, fakat şimdi daha büyük bir kaygı ve ter içinde kaldım. Neden diyorum. Benim kalma sürem üç gün mü? Her ülkede üç ay kalıyorum vs. diyorum, o da bana bir şeyler diyor, anlaşamıyoruz.

Hazar Kıyısındaki park

Ben İlyas’ı mı arasam derken, kadın asansörden inen iki kişiyi çağırdı. Onlara durumu anlattı. Onlardan orta yaşlısı bana senin Rusya’ya girişinden itibaren üç gün geçmiş ama girişin yapılmamış. Giriş yaptırmadığın için oturma süren dolmuş. Şu anda kaçak görünüyorsun. Bu yüzden bu otel seni kabul etmiyor. Sorumluluk alamam diyor. Oteli terk etmeni istiyor” dedi.

“Ben bilmiyordum. Nereye başvuracaktım” dedim. Kadına sordu, “Vladikafkas’taki otel girişini yapması gerekirdi” dedi. Demek ki oradaki terzi ninem bunu yapamamıştı. Çünkü belki de ben onun oteline gelen ilk turisttim.

Peki, benim suçum ne. Şu saatten sonra ben nereye gideceğim. Sokakta mı kalacağım? Dedim ama ne dersen de, faydasız. Kadın ben bu riski alamam dedi. Peki, bir çare söyle dedim. 50 metre ilerde bir otelin kaçakları kabul ettiğini söyledi.

Azerilere rica ettim. Dil bilmiyorum gelin bana yardımcı olun dedim. Benimle geldiler. Oteldeki bayana durumumu anlattılar. Kadın bir yerlere telefon edip beni kabul etti. Üç günlük 2400 rubleyi peşin ödedim. “Giriş işlemini de yaparız” dedi.

Azerilere “Sizi Allah gönderdi” dedim. Resim çekip teşekkür edip gönderdim. Otelden eşyalarımı alıp getirdim. Bu otel ona göre yüzde yüz daha iyi bir oteldi. İçi tamamen yenilenmiş, tabanları laminant parke, duvarları duvar kağıdı, ıslak zeminleri granit kaplanmış, küf ve nem kokusu yoktu. Tek eksiği klima olup o da şu anda lazım değildi.

Mahaçkale’nin arkasındaki dağ

Otele 10.00 da yerleştim bir yemek yiyip biraz uzanayım demiştim ki sızıp kalmışım. Gece saat bir de bir telefon sesi. Uyku sersemi telefonu kurduğumu zannediyorum. Kapatıyorum yine açılıyor. Sonuçta açıldıkça kapatıp yattım. Meğer kızım arıyormuş ve ulaşamadıkça da telaşa kapılıyorlarmış.

İlk planlamalarımda Mahaçkale’ye 2 gün ayırmıştım ama Rusya’ya girdiğimden beri daha hiçbir gün yazılmamış ve birbirine karışmaya başlamıştı. Bu yüzden hem bu yazıları oturup yazmak ve hem de ayakları dinlendirmek için üç güne uzattım. Bu yüzden ertesi gün altıda uyandığım halde yediye dek yattım. Yedide kalkıp dokuza dek yazdım. Dokuzda kahvaltı yapıp 1300’e kadar yine yazdıktan sonra dışarı çıktım. Öğle yemeğini Türk aşçıların bulunduğu bir restoranda yedim.

Yemekten sonra İlyas’a uğradım. Gezilecek yerleri anlattı. Lenina’nın sonundaki meydan ve ilerisinde müze ile tiyatro ve 26. Caddede üniversiteyi tavsiye ediyordu. Ben de zaten o tarafa Tren ve otobüs sormaya gidecektim. Önce müzeyi buldum. Öyle çok eski eserler olmasa da çok ilginç bir müzeydi.

Mahaçkale’de bir meydan

Buradan çıkınca tiyatro karşıma çıktı ama kapalıydı. Oradan sora sora tren istasyonunu buldum. Otobüste buradan kalkıyordu. Trenciler otobüsü göstererek onunla git anlamında işaretler yaptılar. Otobüsün yanına gittim. Bir saat sonra altıda kalkacaktı. Sabah altıda Astrahan’a varacak dedi. Daha doğrusu Özbek birisi bana tercüme etti. Özbek’i bulunca başka otobüs var mı diye sordurdum. Bir sabah altı ve bir de akşam altıdaymış.

Tren de sabah altı ve öğleyin 12.00’de var dedi. Trenle de 12 saatlik yolmuş. Otelde karar veririm deyip geri döndüm. Zaten yarın gidecek değilim. Burada bir günüm daha vardı. Dönerken yine meydandan deniz kenarına indim ve buradan 26. Caddeye çıkarak geri döndüğümde yine saat sekiz olmuştu. Yol boyunca bir internet kafe aradığım için de zaman kaybetmiştim.

İnternet kafe ararken ara sokaklara daldım. Yeni yapılmakta olan bir evin fotoğrafını çekiyordum, adam “Beni de çek. Bu benim sarayım” dedi. Gerçekten de saray gibi bir evdi ve işçiler çalışıyordu. Türkçeyi iyi konuşan Azerilerdendi. Çalışanlardan biri Kumuk biri Avar’dı. Avar bilmez ama Kumuk bilir diye çağırdı. Ama çok az anlaşabiliyorduk.

“Azeri azdır burada, Azeriler Derbent tarafındadır. Burada en çok bunlar var. Zaten Dağıstan’da 40’tan fazla millet var ama çoğunluğu Avar’dır. Kumuklarda çoktur” dedi. Fotoğraflarını çekip ayrıldım.

Oteldeki bayan değişmiş, yeni gelene musluk suyu içilebilir mi dedim. İçilir ama aşağıda kaynak suyu da var. Oradan al dedi. Sen Türkçe biliyorsun dedim. Ben Kumuk’um, sizi dili anlarım dedi. Ama konuşma sık sık takılınca vazgeçtik.

Mahaçkale’deki cami

Ertesi gün sabah 7.00’de oturdum yazmaya 9.00’a kadar. Dokuzda marketten kahvaltılık bir şeyler almak için inmiştim ki, market ararken Selimiye gibi fakat ondan daha büyük beyaz bir cami çıktı karşıma. Aslında bu camiyi otelin balkonundan da görüyor ve öğleden sonra gezmeyi düşünüyordum ama şimdi önüme çıkmışken gezeyim dedim.

Selimiye’den çok büyüktü. Çocuklar bizdeki Kuran kursu gibi kursa geliyordu. Buraya çocuklarını getiren kadınların başları biraz daha sıkı bağlıydı. Burada ilk kez kapalı bir kadın görüyordum.

Biraz çevrede dolaşıp, markete uğrayıp döndüm. Saat 14.00’e kadar yazmaya devam ettim. Mahaçkale’ye kadar gezdiğim yerlerin basit olarak notlarını tamamladım. Çıkıp bir dolaşayım, bir internet kafe arayayım dedim.

Meğer internet kafe otelin karşısındaymış. Ama internet sözcüğünü dahi Rusça yazdıklarından anlamak olanaksızdı. Maillerimi açıp bir baktım ki, kızım çok acil sana ulaşamıyoruz diye birkaç mail göndermişti. Hemen iyiyim diye onu yanıtladıktan sonra, telefonla aradım. Telesekreter Rusça bir şeyler söylüyor bağlamıyordu.

İnternet kafedeki kadın da Kumuk’tu ve Türkçeyi Kumukçanın ötesinde iyi konuşuyordu. Ona telefonu verip telesekreteri dinlettim. İçinde Ruble kalmamış dedi. Oysa hiç kullanmamıştım. Ama kızım beni aradığında benden de kesmişler anlaşılan. Tarif ettiği yere gittim. Kadın biz yabancıya yükleyemiyoruz dedi. Başka bir yeri tarif etti. O da Kumuk’tu. Ona gideceğim yeri Rusça yazıver dedim, yazıp elime verdi.

Avar Zumrat ve eşi

Yazıyı göstere göstere yeri buldum. Ama bir türlü anlaşamıyoruz. Orada karısı ve çocuklarıyla telefon bakan bir adam, “Sen ne istiyorsun? Bunlar seni anlamıyor. Bana söyle ben onlara anlatırım” dedi. Anlattım. Telefonumun numarasını sordular bilmiyordum. Kayıtlar oteldeydi. Zaten bu kartı üç gün sora Kazakistan’a geçince atacaktım. Onun için numara falan öğrenmedim.

Benim telefondan kendi telefonunu aradı numara çıkar diye, ama benimki para yok diye aramıyordu. Sonuçta telefonun menülerine girerek buldu ve 150 ruble yükledi. Avar olan Zumrat, Türkçeyi çok iyi konuşuyordu. Zaten siz de Türksünüz dedim.

“Hayır biz Avarız ve Avarlar Türkçeyi hiç bilmez. Ben Azeri komşularımdan öğrendim” dedi. Oysa bizim tarih kitapları hala Avarların Türk olduğunu yazar. Neyse, Zumrat’ın karısı ve çocuklarıyla resimlerini çekip çıktım.

Gördüğüm en büyük meydan

Otele geldiğimde çok geçti. Otelci kadına sabah 05.00’te taksi çağırıvermesini söyledim, ama anlayıp anlamadığını bilmiyorum. Eşyaları topladım. Saatı 04.30’a kurup yattığımda saat bire geliyordu. 04.30’da saat çalınca kalkıp bir şeyler atıştırdıktan sonra aşağıya indim, fakat otelin dış kapısı kilitli. Lobideki telefondan orada yazılı numaraları aradım ama yanıt yok. Devamlı yüksek sesle öksürüyor, otelcinin uyanmasını bekliyordum.

Nihayet birisi uyanıp geldi. Kapıyı açtı. Taksi dışarıda bekliyordu. Ben dörtte geldim buraya diye adam kahırlanıyordu. Ben kapı kilitliydi dedim, “Benim günahım ne” dedi. Tanıştık o da Kumuk’tu. Ama normal Kumuk’tan daha iyi Türkçe konuşuyordu. “Hepimiz Türk’üz” dedim. “Hayır, biz Türk değiliz ama dilimiz benzer” dedi.

Taksiciye “Poyezd vakzal” deyince; “Tren, tren… İngilizcesi bile trendir bunun” dedi. Şaşırdım, çünkü Rusya’da ilk kez trene tren diyen birisiyle karşılaşıyordum. Tren vakzalı da, otobüs vakzalı da aynı yerde olup, ikisi de aynı saatte kalkıyordu; ama ben bir de treni denemek istiyordum.

Meydana bakan bir bina

Vakzala vardığımızda altıya 20 vardı. Görevliye durumu anlatmaya çalıştım, ama sanki anlamak istemiyormuş gibi bir hali vardı. Bereket yine bir Kumuk görevli, ona anlattıktan sonra beni kassaysa (gişeye) götürdü. Kassada kimse yoktu. Camı tıklat dedi. Tıklatınca banketin arkasından uykulu bir kadın çıktı. Kumuk ona da anlattı. Kadın pasaportu, giriş çıkış belgesiyle otelin verdiği kayıt belgelerini, günleri sayarak kontrol ettikten sonra, 850 rubleye biletimi verdi.
 

Yayın Tarihi : 21 Ocak 2013 Pazartesi 10:54:00


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?