Sabah erkenden kalkıp, eşyaları toparladım. Bir kahvaltı yapıp çıktım Kadın taksi çağırmak için beni bekliyordu. Telefon ettikten beş dakika sonra taksi geldi. Taksiciye durumu anlatıp beni uğurladı.
Aslanlı köprüyü geçerken içimi bir hüzün sardı. Çükü Vladikafkas artık yabancı bir şehir değil, benim şehrim olmuştu. Fakat onu şimdi bir daha görmemek üzere bırakıp gidiyordum. Zaten yaşamak da geri dönüşü, tekrarı olmayan bir yol değil miydi?
Otogara varmak üzereyken saate bakayım diye telefonu aradım yoktu. Eyvah otelde kalmış. Şoföre “Telefon atel, atel” derken bir yandan da geri dön işareti yapıyordum. Anladı ve hemen döndü. Kadın elinde telefon ve Rusça Sözlüğüm, kapıda bekliyordu.
Alıp hemen otogara gittim. Zaten tek otobüs vardı ve dolmuş olup harekete hazırdı. Onun için eşyaları falan vermeden otobüse çıkıp en arkanın önünde bir boş yer bulup şapkamı koydum. Sonra inip eşyalarımı bagaja verdim.
![]() |
İnguşya’nın başkenti Nazeran garajı |
İyi ki de öğle yapmışım. Yoksa 6 saat ayakta gidecektim. Yarın sabah sekize dek başka otobüs de yok. Ancak şehirden şehre aktarma ile gidilebiliyordu ki bu eşyalarla böyle bir yolculuk felaket olurdu.
Nitekim 3 bayan ayakta yolculuk yapıyordu ve burada bayana, yaşlıya vs. yer vermek gibi bir şey yoktu. Kim hangi hakka sahip ise onu kullanmak zorundaymış gibi bir anlayış vardı.
![]() |
İnguş Kentinin uzaktan görünüşü |
Otobüs saat sekizde hareket etti. Buradan Grozni’ye dek yolu biliyorum. Önce Nazeran’a geldik. Burası İnguşya’nın başkenti ve orta büyüklükte bir şehirdi. Çeçenlerin uzun süren savaşlarından sonra Çeçen-İnguş Özerk Cumhuriyeti bölünerek, İnguşya ayrı cumhuriyet olmuş.
Nazeran ile Grozni arasında İnguş kenti yolun solunda, hafif dalgalı bir arazide kurulmuş ve sanki bana Nazeran’dan daha büyük bir şehir gibi geldi.
İçinden geçen akarsuyun derince oyduğu bir vadi var. Genelde yeşil egemen ama tarlalarda çoğunlukla tahıl ve buğday. Coğrafya bozkır ve yol kenarı ağaçlaması hep ceviz. Kilometrelerce yolun iki tarafında ceviz ağaçları var.
![]() |
Miçhet de Grozni gibi yeniden kurulmuş bir kent |
Sonra da Grozni’ye geldik. Dün Grozni’de gezmeye başladığım Kadirov caddesinin başından ileriye devam ettik. Grozni’den sonra gelen diğer bir çeçen şehri de Miçet. Ve Miçet’de tıpkı Grozni gibi, düzgün, düzenli ve temiz.
Ve yine devasa büyüklüğüne estetik eklenmiş binalar burada da var. Hatta burada da Selimiye benzeri kocaman bir cami var. Kafkas dağlarının eteklerinde başlayan ova kesintisiz devam ediyor. Ama Kafkaslardan uzaklaştıkça da bitki örtüsü, savandan bozkıra dönüşüyor.
Bir sonraki Çeçen şehri Gudurmiyes de Grozni ve Miçet’in hemen hemen aynısı. Burada da Selimiye benzeri kocaman bir cami gördüm. Hatta buranın merkezinde, Grozni merkezindeki saat kulesi ve gökdelenlerin neredeyse bire bir aynısı var. Fakat Gudurmiyes’in çıkışında Avustralya evleri gibi tek katlı ve bahçeli evlerden oluşan büyük bir mahalle de var.
![]() |
Gudurmiyes de Grozni’nin aynısı |
Bir süre bozkır bitkilerinin hakim olduğu ovada ilerledikten sonra Çeçenistan çıkışında, silahlı asker veya polisler arabaları durutup tek tek kimlik kontrolü yaptılar. Bir süre sonra Hasayurt’a girdik.
Yer isimlerini sağımda solumda oturanlara sorarak yazıyorum. Tam doğru olmayabilir. Buraya dek gördüğüm insanlar, sorularınızı yanıtlamak istemiyorlar. Yanıtlayanı da bir kez söylüyor sizin onu Türkçe hecelemenizi sanki kendisiyle alay ediliyormuş gibi mi kabul ediyor neyse yönünü size ters dönerek isteksizliğini ifade ediyor.
Yani “Apaçık söylüyorum işte. Sen bunu nasıl anlamazsın” der gibiydi. Oysa söz öyle bir yuvarlanıyor ki, anlamak olanaksız. Telaffuz çok farklı.
Ve bir de sizin Rusçayı bilmeyişinizi insanların kabul etmesi çok zordu. Rusya’da her tür millet yaşıyor ama hepsi de Rusçayı biliyordu. Siz nasıl olur da Rusçayı bilmezsiniz, ya da yeryüzünde Rusçayı bilmeyen bir insan olabilir mi, dercesine suratınıza bakıyordu.
Gudurmiyes’de otobüsten inenler olunca yanımdaki adam sorularıma muhatap olmamak için boşalan yere geçti, arkaya dönüp sorduğum kızlar da Hasayurt’ta yer değiştirdi.
Çünkü o denli Rusya’ya dönük ve dünyayı Rusya’dan ibaret, dışarıdan habersiz yaşıyorlardı ki, Rusçayı bilmememi kabul edemiyorlardı. Bu gençler hemen hepsi üniversite mezunu olmalıydı ama üniversitelerde de, yabancı dil ve genel kültür yeterince verilmemiş olmalı ki, dünyadan haberleri yoktu. Ama giyim kuşamları, yaşam tarzları Avrupa’dan hiç farksızdı.
![]() |
Hasayurt garajı |
Buradan sonra Dağıstan sınırında yine bir kontrol noktası var. Fakat polislerin silahı bile yok. Ellerinde cop var. Kimlik kontrolü falan da yapmadan geç dediler. Hasayurt’a geldik.
Hasayurt’ta otogara girdik. Çeçenistan’dan çıkışımız o denli belliydi ki, sanki İsviçre’den Mozambik’e geçer gibi her şey birden değişti. Artık burası Dağıstan… Yollar bozuk, kaldırımlar bazı yerde var, bazı yerde yok… Şehir toz toprak, çöp pislik içinde… Gerçek anlamda tam bir Rus şehri...
Aslında Hasayurt’ta çok büyük bir şehir, camileri var ama çeçen şehirleri gibi bakımlı ve temiz değil. … Anlaşılan Çeçenistan’da sanki sus payı veya savaş tazminatı gibi aşırı bir hizmet görülüyor.
![]() |
Kızılyurt |
Hasayurt’tan sonra Kızılyurt’a geldik Burası da büyük bir şehir ve sağda kaldığı için pek çekim yapamadım. Büyük bir akarsuyu var. Arazi hep aynı arazi ve bozkırlaşma artarak devam ediyor. Bunların da camileri var.
Buralarda artık ağaç ancak yerleşimlerin içinde ve tam bir bozkır iklimi var. Fakat Mahaçkale yakınlarında bir dağda orman vardı. Mahaçkale de bu dağın yanında ve arkasındaydı. Öğleyin saat 13.00’te de Mahaçkale’ye vardık.
dagistan sinrinda polislerin silahlari olmayisi ciddi bir kontrolün olmaysini hoppadan bir sinirdan gecisinizi izah eltmissisiniz oralari benim yasamimda ulasamadigim ama sizin sayenizdede gitmis kadar olusum ben memenu etmektedir
avrupa yakasinda bir oraya bir buraya gezerken adim basi gümrüklerde ter atarken hele hele koministlerin gümrükleri bir okadar ciddi kontrol olurken gel zaman git zaman duvarlar (berlin duvari)kalkti koministlik kalkti iyilerin iyisinden sinirlar kalkti simdi o gectigim yerlerde bir hatira ariyorum yav burasi o gümrüktü diyorum ve kendimi bir baska memlekette buluyorum hic mi hic bir eser kalmamis diyorum kendimi daha özgür hisediyorum helal olsun bunlarada diyorum
simdi bu sizin gezdigini yerlerdede mesela dagistan sinirinda raslaniyor ve ne kadar güzellik oluyor dememek elde degil ammanin ammasi biz memleket olarak ortada kalmisik ve bu ortalikta zaten sasmisik bu saskinlikta aramizda sinirlari ayriliklari yapmaya calismaya varmisik ben diyorumki el alem gidiyor mersine biz niye gidiyoruz tersine acaba diyorum osmanlidan alisksanlikmi var sagdan yaz yerine soldan yazmi oluyor allah akil fikir versin ayrilik sinirlar yerine kaldirmak icin cabalar olsun neden olmasinnnn