Tüm bunlara rağmen hükümetin komedi gibi savunması sürmekte, bu kez de gezi eylemcileri için: “Bildiğiniz gibi ABD Büyükelçiliği’ne saldıranlar oldu. Bunlar onlardandır. Masum insanların ve kamu mallarının zarar görmesine neden oluyorlar. Otobüs ve caddelere zarar veriyorlar. Taksim projemiz tarihi çevreyi ve kültürü bir arada toplayan bir projedir. Ve bu proje İstanbul’a çok güzel bir ortam oluşturacaktır.”
Başbakan danışmanından bu sözleri duyan yabancı gazeteci, Amanpour “Gezi parkını niye taktınız kafaya” deyince; İbrahim Kalın, “Geziye müdahale olmadı, dışına oldu” diyor.
Amanpour “Ama bizim muhabirimiz orada ve çektiler, içeri gaz atıldı” deyince Başbakan Baş danışmanı kalın: “Bunların bayraklarına bakarsanız çoğu terörist grup” diye diyaloğu başka yöne çekmek istediyse de, Aman pour bu saçma ve tutarsız yanıtlarla tamin olmadı. Kalın’ın yalanını yüzüne vururcasına “Fonda dev gibi Türk bayrağı sallanıyor” dedikten sonra, “Şov bitti” diyerek telefonu danışmanın yüzüne kapatmıştır.
Yine bu komedinin benzerleri, İçişleri Bakanı Güler İle Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’tan geldi. Güler orantısız güç kullanımını savunarak, “Bırakalım Meclis’i işgal mi etsin?” derken Arınç: “İstesek interneti keserdik” dedi.
Ne demek şimdi bu? Yani masum insanlara yöneltilen devlet terörünü, zulüm ve işkenceyi hoşgürüp bir de “Allah sizden razı olsun” dememizi bekliyorlar galiba. Oysa devletin vahşetini sadece dış basın dile getirmekle kalmamış, Başbakanın o makama gelmesinde ve devleti ele geçirmesinde destek veren tüm yabancı dostları ve tüm demokratik ülke ve kuruluşlar da, devlet zulmünü orantısız güç kullanımı olarak kabul ediyor ve Türkiye’yi uyarıyordu.
BM, USA, Uluslarası Af Örgütü, ve bazı ülkelerden orantısız güç kullanılmaması ve gösteri haklarına saygı gösterilmesi çağrısında bulunuldu.
Beyaz Saray, önceki “itidal çağrısını” yinelerken, buna ek olarak “Türkiye’nin uzun süreli istikrarı, güvenliği ve refahının ifade, toplantı ve yürüyüş gibi temel haklarının güvence altına alınmasında olduğunu” belirtti. “Barışçıl gösteriler demokratik bir yönetimin ifadesidir. Güvenlik güçlerinin itidalli davranmasını ve bütün tarafların sükunetin sağlanması için çalışmasını bekliyoruz” denildi.
Başbakan tüm bu çağrıların kimini iç işlerimize karışma, kimini demokrat ülkelerden daha demokrat ve insancıl davrandığını iddia ederek, genelini Türkiye’yi çekemeyip yıkma, yıpratma eylemi olarak tanımlayıp, dünyaya da rest çekercesine, şiddetin dozunu artırırken, hergün yüzlerce eylemciyi tutukluyordu.
Bunlar yetmezmiş gibi, İzmir'de 16 kişiyi, sosyal medya aracılığıyla halkı isyana teşvik ettikleri gerekçesiyle gözaltına aldı ve internetteki yorum ve paylaşımlardan suç üretilerek bu alandaki tutuklamalar devam etti. Yani sosyal medyada düşüncelerini paylaşmak ve açıklamak da bilişim suçu oldu.
Başbakanın bu inatlaşmasının bedeli kendisine olduğu kadar ülkeye de zarar veriyordu. Uyarılarına kabadayıca ve tehditle yanıt alınca Avrupalı dostları, Başbakandan uzaklaşmaya başlarken, vatandaşlarını da mecbur kalmadıkça Türkiye’ye gitmeme konusunda uyardılar.
Bu durum, turizmde rezervasyon iptallerine ve AB üyeliğinin tehlikeye girmesine, AKP’nin savunduğu başkanlık sisteminin yara almasına neden oldu. Zararların tek sorumlusu, uzlaşmaya yanaşmak bir tarafa, anlaşmazlığı çatışmaya dönüştürmek için var gücüyle çalışan Başbakan olduğu halde, kendinde kıl kadar kusur görmeyerek, tüm sorumluluğu eylemcilere ve dış dünyaya yıkmaya çalışıyordu.
AKP’nin önde gelen bazı yöneticileri de olayın Musevi komplosu olduğunu ileri sürüyordu. Central Asia-Caucasus Institute’den Gareth Jenkins’e göre Erdoğan paranoyak, duygusal ve her daim haklı olduğuna ikna olmuş, kutuplaştırıcı, kendini yücelten, kindar ve baskıcı bir kişilik. Eleştiriye tahammülü yok, hatalarını kabul etmeye nefretle yaklaşıyor.” diyordu.
İsrail Dışişleri Bakanlığından bir rapora göre Erdoğan iktidara geldiğinden beri İsrail’i Türk Kamuoyuna karşı sürekli olumsuz bir şekilde yansıttı” dedikten sonra Erdoğan Obama ilişkilerine de değinilerek: “Obama Erdoğanı güven ve dosluk bağı hissettiği beş liderden biri olarak gördüğünü ifade etmişti. Tekrar değerlendirme zamanı geldi” diyerek, bundan vazgeçmesi önerildi.
“Obama, bu duygusal yobaza önemli bir müttefik gibi davranmayı kesmeli” Obama’nın Erdoğan’la dostluğunu tekrar değerlendirmesi gerektiğinin belirtildiği analizde “yobaz”, “ırkçı”, “fitneci” İfadeleri kullanılarak; Paranoyak otokratlar ve dinci fanatiklerden olan müttefikler güvenilmez ve tehlikeli olur” dedi.
Benzer eleştiriler Suriye Devlet Başkanı Esat’an da geliyordu. Yani Gezi Eylemine dek onları diktatorlükle, vahşetle suçlayan Başbakanımız, bir ölçüde onların pozisyonuna düşmüştü. Çünkü o da kendi halkının yarısını arakasına alarak, öteki yarısını hedef alan bir politika geliştirmeye çalışarak, eylemcilere karşı orantısız güç kullanıyordu.
nazmioner@mynet.com