29
Nisan
2025
Salı
ANASAYFA

Pisidya’nın Pers Dönemi

MÖ 546’da Anadolu’nun Pers Tarihi başladığı halde ilk 150 yıl boyunca hiçbir belgede Pisidya adına rastlanmamaktadır. Tarihçiler bu durumu, birkaç nedene dayandırmaktadır. Birincisi o zaman Pisidyalıların başka bir adla anılıyor olabileceği düşüncesidir.

Herodot Tarihinde “İyonyalılar, Asialı Magnesialılar, Aiolialılar, Karyalılar, Likyalılar, Milyaslılar ve Pamfilyalılar 400 gümüş talentlik vergilerini birlikte ödemekte ve birinci satraplığı meydana getirmekteydi” demektedir. Burada sözü geçen Milyaslıların, Pisidialıların tamamını kapsamış olabileceği düşünülmektedir.

Çünkü Ariyassos, Termessos, Sinda gibi Pisidya şehirlerine veya Pisidya’nın güney batısına bazı tarihçiler Milyas şehirleri demektedir. Bu yüzden Milyas sözcüğünün tüm Pisidya’yı kapsayabileceği ihtimal dahilindedir.

İkincisi vergi listesinde Pisidyalıların adı geçmediğine göre, bunların vergi ödemediği anlamına gelebileceği de düşünülmektedir.

Pers İmparatorluğunun en geniş sınırları

Pers döneminde Pisidya ismine ilk kez MÖ 401 yılındaki Kurus ayaklanmasında rastlamaktadır. Batı Anadolu Satrabı olan Genç Kurus, ağabeyi Büyük Kral ll. Artakserkes’e karşı ayaklanma hazırlıklarını gizlemek için, yaptığı hazırlığın, Firikya’ya yağma akınları düzenleyen Pisidyalılar için yapıldığını söylemiştir.

Fakat Pisidya’ya uğramadan kuzeyden İran’a yürüyen Kurus Kunaksa’da ağabeyine yenildikten sonra Anadolu’da Pers hakimiyeti iyice zayıflamıştır. Ve tüm bu olaylar, Frikler ve Lidyalılar gibi Perslerin de Pisidya’yı tam olarak egemenlikleri altına alamadıklarını göstermektedir.

Pisidya’nın Pers Dönemi, aynı zamanda tüm Anadolu’nun Pers Dönemidir. Anadolu’nun tamamı Kurus Döneminde Pers yönetimine girmiş ve yine tamamı MÖ 333’te Büyük İskender’in Pers İmparatorluğuna son vermesiyle birlikte, Helenistik Döneme girmiştir. Onun için şimdi burada Perslerden ve onun kurucusu olan Kurus’tan birer yazı ile kısaca söz etmek istiyorum.

Fakat şimdi bazılarınız da diyebilir ki, “Pisidya’da Persleri ve Kurus’u anlatmaya kalkışmak ne alaka? Konuyu dağıtıyorsun, kafa karıştırıyorsun.”

Evet farkındayım elbette, ama bunu bilinçli olarak yapıyorum. Çünkü tarih öğretmenliği yaptığım 35 senede, bu bilimsel yollara ve kronolojik sıraya göre ülkeleri işledim ve başarılı olamadım. Ülke genelinde de tarih eğitiminde başarı yok.

Nedenini maalesef emekli olup tarihi yerinde gördükten ve müfredat üzerinde düşündükten sonra anladım. Tarih kronolojik bir sırayla ve bağımsız olaylar biçiminde ele alınıp, ilgili olayların birbirlerini etkilemesi üzerinde yeterince durulmadan, olay okuyanın kafasında canlanmadan, ezber kuru bilgi tohumları olarak kalmaktadır.

Yerinde görmek yerine sınıfta anlatım biçiminde olduğundan, olayların bütünleştirilmesi ve o dönemin beyinde canlandırılması arka planda kalmaktadır. Oysa Anadolu’nun hemen her yerinde antik kentler neredeyse yürüyüş mesafesinde olduğu halde, senede tek bir tarih dersinin bile buralarda işlenmediğini biliyoruz. Bırakın antik kentleri, 11 yıllık ilk, orta ve lise döneminde ilinin müzesini görmeden mezun olanların oranı %99’dan fazladır diye düşünüyorum.

Ayrıca vatandaş tarihten bir şeyler anlayıp, kendince sonuçlar çıkarabilmesi için, bir bilim adamı gibi tarih metodunu ve kronolojik sırayı harfiyen uygulamak zorunda değildir. Nasıl ki arabayı kullanan bir insan makine mühendisi, televizyonu kullanan bir insan bir elektronik mühendisi gibi düşünmeden, ondan faydalanmayı düşünüyorsa, tarihten faydalanmak için de olaylara, bir bilim adamı gibi bakması gerekmez. Çünkü birincisinin amacı yaratmak, keşfetmek, bilimsel sonuçlara ulaşmaktır. İkincisinin amacı ise bunu kullanmak ve bundan faydalanmaktır.

Bu yüzden vatandaşın olaylara daha duygusal ve daha yaşamsal, yani içinde bir şeyler hissederek bakması, pratik sonuçlara ulaşması gerekir diye düşünüyorum. Tarih derslerinde de buna göre bir yöntem geliştirilmelidir diyorum.

Örneğin diyelim ki, kronolojik sırada Persler MÖ altıncı yüzyılda işlendi. Öğrenci veya okuyucu bunu biliyor diye düşünüyorsunuz ve MÖ dördüncü yüzyılda Anadolu’da geçen ve içinde Perslerin bulunduğu bir olayda, Perslerin adının geçmesini yeterli buluyorsunuz.

Bisütun Kirmanşah

Oysa siz orada Persleri kendi tarihi içinde bağımsız bir bölüm olarak işlediniz, Şimdi de burada Anadolu’yu bağımsız bir bölüm olarak işliyorsunuz. Elbette doğru bir şey ama araya başka dersler başka konular girdi ve Persler orada MÖ 6. Yüzyılda kaldı. Yani Anadolu’da içinde Perslerin olduğu bir olayda Persleri yeniden hatırlatıp, olayla ilişkilendirmezseniz, kopukluk kaçınılmazdır. Bu ilişkilendirme yapılmazsa olaylar birbirine bağlanamaz, kopuk kopuk olayları ezberlemek ise beynin doğal işleyişine aykırıdır.

Tarihte kronoloji, mümkün olduğu kadar olayları bütünleştirerek, hatta zaman dilimleri tüm dünyada bir bütün olarak ele alınıp, benzerlik ve farklılıkların sebep ve sonuçları anlatılmalıdır. Yani bir başka deyişle, tarihte (zamanda) yol alınırken, kronoloji cetveli üzerinden değil, sebep sonuç ilişkilerinden hareket edilerek ilerlemek daha doğru olur diye düşünüyorum.

Bütünleştirme ve genelleme, tarihi birbirinden kopuk, dağınık ve dayanaksız olaylar kalabalığı olmaktan kurtaracaktır. Özellikle ülkemizde genellemelere çok ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Bu fikre nereden vardın derseniz, yurt içi gezilerde rehberler size her yerin ayrı tarihini anlatırlar ve dinleyenler de bunların gerçekten ayrı ayrı tarihler olduğunu sanırlar.

Oysa her yer için ayrı tarihlermiş gibi anlatılanların % 90’nı aynı tarihtir. Yani Anadolu tarihidir. O kente özel bilgiler yüzde on bile değildir. Fakat insanımızın beyni bu kopuk kopuk ezber bilgilerle köreltildiğinden ve genelleştirme alışkanlığı verilmediğinden ve yine yüz yer için yüz ayrı tarihi ezberleme olanağı da bulunmadığından tarihten soğumaktadır.

Oysa sebep sonuç zinciri içinde birbirine bağlanarak bütünleştirilmiş ve kapsadığı alanlarda genelleştirilmiş bilgiler, beynin doğal çalışma sistemine daha uygun olup, hem de ezber bilgilerle beyin köreltilmemiş olur.

Bunun için burada Persleri ve Kurus’u hatırlatmakta ve Anadolu’daki Pers tarihi ile bütünleştirmekte fayda gördüm, fakat sanırım biraz uzattım. Hemen Perslere geçiyorum.

nazmioner@mynet.com
 

Yayın Tarihi : 29 Ekim 2013 Salı 10:38:20


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Teoman Törün IP: 88.253.210.xxx Tarih : 31.10.2013 13:30:03

Değerli Hocam,

Pisidya hakkındaki dizinizi ilgi ile izliyor ve kaydediyorum. Cahilane olacak ama benim merak ettiğim şu. Benim de "İnanç ve Hoşgürüsüzlük" dizimin 24. bölümünde, Pisidyalıların, Ali Karul'un geniş bir kaynakçaya dayanan internet yazısından alıntıladığım, Burdurun Bucak İlçesinde kurdukları "Komana Dergah Devleti" adındaki kutsal merkez ile ilgili bir hazin soykırım anısı nakledilmişti. 447 yılında Sahapivan Ermeni Kilisesinin ika ettiği bir mezalim anlatılıyordu. Acaba Pisidya Devleti veya toplumu varlığı Pers istilası ile sona mı ermişti. Ve ondan kopan başka toplumsal oluşumlar köken olarak Pisidyalı olmanın bilincinde mi idiler?  


Teoman Törün IP: 88.253.210.xxx Tarih : 31.10.2013 13:45:16

Siz de bu son bölümünüzde değinmişsiniz. Tarihi salt kronolojik olarak izleme değil içinde yaşadığımız ortam ile bağ kurup bütünleştirerek ele almak anlamlıdır. Sizin de tevazu içinde tarihi olay araştırmasına amatörlerin de katılabileceği söylemine ünlü İngiliz tarihçi Arnold Toynbee'de de karşılaştım. Mesele ortak çalışma ile elde edileck bir kümülasyon; sonra bu dağınık bilgilerin ayıklanıp değerlendirilmesi. Bunun için ben de cahilce bir cesaretle (Fakültede Siyasî Tarih adı altında "Fransız Büyük Devrimi gibi yakın bir geçmişten başlayan tarihde biraz derinleşme dışında) hiç kayda değer bir müktesebatım olmadığı hâlde tarihî olaylara elimi attım.