4-AKROPOL
İlk çağlarda kentlerin yönetim merkezi ve kalbi sayılabilecek, en önemli kurumlarının bulunduğu yere akropol denilmektedir. Kralın sarayı, hazinesi, tapınak, üst düzey yöneticilerin evleri burada bulunduğundan, akropoller şehrin en yüksek yerinde, ya da yakınındaki bir tepede bulunur. Bu yüzden yukarı şehir de denilmektedir.
Kenti çevreleyen genel surlardan başka, akropol ayrıca kalın ve yüksek surlarla çevrili olduğundan, iç kale de denilir. Herhangi bir saldırı anında en son sığınılacak ve sonuna kadar savunulacak olan son savunma kalesidir.
Sart kentinin akropolü de, Bozdağların kuzey eteklerinde, ovadan yüksekliği 300 metreyi geçen bir tepedir. Kent akropolün Kuzeyinde Gediz ovasına doğru ve Batısında Paktolos Çayına doğru yayılmıştır. Çayın Batısında ise nekropol tepesi yükselir.
![]() |
Akropol tepesindeki düzlük ve sur kalıntıları |
Artemis Tapınağını gezip bitirdikten sonra, zaman öğleye yaklaşmış ve sıcak artmıştı. Akropol karşımda gerçekten ulaşılması olanaksız bir kale gibiydi. Çünkü tepe çok dik, yol belirsiz ve yaşım artık genç değildi. Bekçi “Patikayı kaybedersen işin zor” demişti.
Paktolos (Sart) Çayından doğuya doğru çok az bir eğimle yükselen düzlükte Artemis Tapınağının üstünden başladım yürümeye. Tapınaktan sonra eğim yavaş yavaş artmaya başlıyor. Akropol tepesinin dibinde ise adeta bir duvar gibi dikleşiyor. Önce bağlar, zeytin bahçeleri, eğimin artmaya başladığı yerde çalılar makiler ve birbirine karışan patikalar.
Hangisi götürür acaba beni akropole diye boşuna kafa yormayın. Ben pek çoğunu denedim. Kollarımı çalılar dikenler çizdi, kan ter içinde kaldım, bir farenin dehlizde dolaşması gibi yarım saatten fazla aynı yerlerde dönüp durdum.
Tabii ki bu arada, bir kilo kırmızı boya alıp da, belli aralıklarla taşlara birer damla boya damlatarak, izlenecek patikayı işaretlemeyen yöneticilerin vurdumduymazlıklarını da, ilkçağ tanrılarına şikâyet ettim. Özellikle Tanrıça Artemiş, neler çektiğimi tapınağından seyretmiştir diye düşünüyorum.
Ve dağ başında bir başıma, çalıların arasında kaybolmuş bir insanın haleti ruhiyesiyle, kültür bakanlığında, eski sosyal demokrat kökenli yeni bakanla da bir şeyin değişmemiş olduğunu, buralardaki kafir kültürünün, gösterilmek yerine gizlenmesi gerektiği fikrinin, belki de hala geçerli olduğu gibi karışık duygulara kapıldım doğrusu.
Çünkü biliyorsunuz bir zamanlar Erbakan’ın kültür bakanları, Anadolu uygarlığına bu gözle bakardı. Doğrusu burada ve Manisa Müzesinde gördüklerim ihmalin ve vurdumduymazlığın falan ötesinde şeyler gibi geldi bana. Şahsım ve ülkem adına çok üzüldüm. Çünkü yapılacak olan o denli kolay ve basit ki, birkaç damla boya, bazı yerde bir ok işareti, bazen basit bir tabela. Örneğin Tümülüslerde bir sınır koymak, tepe ile tarla arasına.
Dönüşte bekçiye durumu anlattığım zaman, “Ağabey akropole her çıkan bana aynı şikâyette bulunuyor. Bana söylense ben boyayı kendi cebimden de alır işaretlerim” dedi.
Ne oldu, ne buldun sanki akropole çıktın da, derseniz; öncelikle belirteyim ki, sizi tepede çok şahane bir manzara karşılıyor. Bütün Gediz ovası ayaklarınızın altında ve Gediz nehri, yeşil bir dünyanın içinde, daha koyu yeşiliyle fark edilerek, almış başını kıvrıla, kıvrıla akıp gitmekte. Gediz’in kuzey yamaçlarında, Akropolün tam karşında, sanki Lidya kralları Tümülüslerinden Sart’ı seyretmekte.
![]() |
Akropolden Gediz ovasının görünüşü. (Cep telefonu ile çektiğim için fotoğraflar pek net olmadı.) |
Ovadan 300 metre yükseklikteki Akropol tepesinde iki küçük düzlük var. Aralarında ise korkunç derinlikte bir kanyon, bir uçurum var. Bu uçurum, Akropol tepesinin aslında birleşik iki tepeden oluşmasından kaynaklanıyor sanıyorum.
Güneydeki surlar, genellikle hala sağlam ve ayakta sayılır. Surun içinde genişçe bir yol ve bunu aydınlatan pencere diyebileceğimiz açıklıklar var. Bu açıklıklardan Akropolün güneyinde kalan Bozdağların Kuzey etekleri ile surların arasındaki yayvan çukurluk görünüyor. Çukurun Bozdağlara tırmanan eteklerinde ise, ovadan epeyce yüksekte, yeşillikler içinde köyler, harika bir görünüm sergiliyor.
![]() |
Akropolün doğusunda iki küçük düzlük arasındaki uçurum |
Akropolde yapılan kazılarda MÖ 7. yüzyıldan, Bizans Dönemi dahil, değişik dönemlere ait eserler bulunmuştur. Ancak şu anda Akropolde surlarla birkaç sarnıç dışında görülebilecek önemli bir yapı yok. Su sarnıçlarından birisinin dibinde su ve yeşil otlar vardı.
![]() |
Akropolde su sarnıcı. |
Akropolün en önemli özelliği ve şu anda görülebilecek en belirgin yapıları surlarıdır. Surlar aynı zamanda, Lidya İmparatorluğunun yıkılmasından da birinci derecede sorumlu tutulmaktadır. Yani Krezüs Pers seferinden dönerken, Kurus’un kendisini takip etmeyeceğini ve en erken 3-4 ay sonra yeni bir savaşın söz konusu olabileceğini düşünerek, paralı askerlerini dağıtmıştı.
Fakat tarihte ilk kez geri çekilen bir orduyu takip eden başka bir ordu söz konusuydu. Hiç beklemediği bir anda ve kış ortasında Pers ordusu Sart önlerinde beliriverdi. Fakat buna rağmen korkacak bir şey yoktu. Sart’ın surları oldukça yüksek ve sağlamdı. Yani akropol’e girmek olanaksızdı. Üç tarafı surlarla çevrili olup, batısı ise neredeyse 200 metreye yakın bir uçurumdu.