5-SART’IN SURLARI KREZÜSÜ NEDEN KORUYAMADI?
Krezüs, ordusunu dağıtmasına, yardım sözü veren hiçbir müttefikinin yardım etmemesine ve yapılan tüm hatalara rağmen, Kurus’u Sart ovasında yenerek, Pers efsanesini İran’dan dışarı çıkamadan yok edebilecek durumdaydı. Fakat en iyi savaşçıları olan süvarilerin atlarının, Kurus’un ordusundaki develerden ürkmesi sonucu yenilerek Akropole sığınmak zorunda kaldı. Kurus Sart’ı çevreleyen surları geçerek, şehri yağmaladı ve Akropolü kuşattı. Ama bu bile savaşı kaybettiği anlamına gelmiyordu.
Çünkü Akropoldeki su sarnıçları ve erzak depoları doldurulduğu zaman bu en azından üç dört ay ve hatta daha fazla süre dayanılmasını sağlayabilecek durumdaydı. Bu süre içinde de dağıtılan paralı askerler geri döner, İyon ve Yunan kentleri yardıma gelirlerdi. Daha doğrusu Krezüs böyle düşünüyordu. Doğal ve mantıklı olan da buydu. Çünkü Krezüs’ün savaşı kaybetmesi hepsinin Pers egemenliğine girmesi demekti. Ama insanların ve devletlerin ilişkileri pek de doğal ve mantıklı değildi.
![]() |
Akropolün sur yapmaya gerek duyulmayan batı cephesi. |
Çünkü Krezüs Pers Seferine çıkmadan önce de Yunan anakarasının en güçlü devleti olan Ispartalılarla ittifak anlaşması yapmıştı, ama Isparta öteki Yunan Sitelerinin saldırından korkusuna yardım gönderemedi.
İyon Kentleri ise, Persleri buralara gelemeyecek kadar uzak bir düşman olarak algıladı. İyonlara göre en yakın düşmanları kentlerini işgal eden Krezüs idi. Krezüs her ne kadar kentlerine Lidya kentlerinden farklı davranmasa da ve hatta İyon kentlerinin refah ve mutluluğu Lidya yönetiminde zirveye çıkmış da olsa, yine de düşman olarak görüyorlardı.
Yine dostluk anlaşması yaptığı Mısır Firavunu da Krezüs’e yardım etmenin kendisine bir fayda sağlayacağını düşünememiş olmalı ki ondan da hiç ses çıkmadı. Çünkü burada Perslerin Mısır’ı tehdit edebilmesi, piramidin tersine dönmesi kadar bile olası değildi. İran neresi Mısır neresi? Olacak iş değildi.
Krezüs’e yardım vaat eden dönemin en büyük devletlerinden birisi de Yeni Babil İmparatorluğu idi. Çünkü Kurus onun sınır komşusu ve onun için en yakın tehdit unsuruydu. Eğer Krezüs bu savaşı başlatmamış olsaydı, Kurus’un ilk hedefi Babil devletine son vermek olacaktı. Bu yüzden Babil Devletinin Krezüs’e yardım etmesi aslında kendisine yardım etmek ve hatta Krezüs’sün Babil’e yardımı anlamına geliyordu.
Bu yüzden en yanlış politikayı uygulayan devlet belki de Babil devleti oldu. Krezüs’e yardım etmektense, Kurus’la anlaşmayı yeğlemişti. Oysa Krezüs kaybederse, Kurus’un karşısında Babil’in ayakta kalma olanağı yoktu. Babil gibi çok köklü bir geçmişi ve deneyimi olan büyük bir devletin bu kadar yanlış bir politika uygulamasının bence tek bir nedeni olabilir. Sanıyorum Krezüs’ün yenilebileceğini hiçbir kimse tahmin edememiş olmalıdır diye düşünüyorum. Olaya bu açıdan bakınca, Babil: Krezüs’e yenilen yaralı Kurus’u kolayca ortadan kaldırırım diye düşünmüş olabilir.
Görüldüğü gibi, Kur’an’da pek çok ayette Karun adıyla bahsedilen Krezüs: dünyanın en zengin adamı, para ve kral Yolu ticareti ile devletini, komşularını ve hemen hemen herkesi bolluk ve mutluluğa boğan adam, dünyanın en mutsuz adamı olarak tek başına kalmıştır.
Belki Krezüs’ün zekası, zenginliği ve bir imparator olarak gücü, Sart’ın ihtişamı Yunanlıları ve İyonları kıskandırmış ve bu yüzden Krezüs’ü yalnız bırakmış olabilirlerdi. Ama şimdi artık Persler Sart’a kadar gelmiş, bıçak kemiğe dayanmıştı. Perslerin Sart’ı alıp geri dönmesi söz konusu olamazdı. Dost düşman tüm İyon ve Yunan kentleri en kısa sürede Krezüs’ü desteklemek zorundaydı. Bu yardımın gelmesi için gerekli süreyi de, Akropol Surları: kat kat fazlasıyla sağlayabilecek durumdaydı.
Ama olmadı. Akropol surları 14 gün dayanabildi. Söylenceye göre surların üzerinde gözetleme yapan bir Lidya askeri, surlardan eğilince miğferini yere düşürdü. Aşağıdan kendisini gözetleyen bir Pers askeri nöbetçiyi kısa süre sonra tekrar başında miğferle görünce şüpheye düştü. Önce başına yeni bir miğfer giydiğini sandı. Fakat surların dibine varınca miğferin olmadığını görüp, yukarıdaki askerin gizli bir geçitten inip miğferi alıp çıktığı sonucuna vardı. Araştırınca da gizli geçidi buldu. Likyalı askerlerin dikkati başka yere çekilerek Persler gizli geçitten Akropole girip Krezüs’ü esir aldı. Ve Lidya Devletine son verdi.
Ve tabii ki, Kurus Sart’a durmadı. Kurus kendisini önemsemeyen, benden uzak bana bir zarar veremez diyen veya Krezüs ve zenginliğini kıskanarak yardıma gelmeyen herkesi yönetimi altına aldı. Sard’dan sonra tüm Anadolu’yu eline geçirip, Babil devletine de son vererek Mezopotamya ve Suriye’yi, sonra da Mısır’ı ele geçirdi.
Batıda Balkanlarda Tuna Nehrinden, Doğuda Orta Asya ve Hindistan’a dek uzanan Perslere karşı, Yunan siteleri birlikler oluştursalar da baş edememişler, kentlerine kapanıp kalmışlardır. Tüm Anadolu, MÖ 546 tarihinden, MÖ 333’te Büyük İskender’in Asya Seferine kadar İran yönetiminde kalmıştır.
Dünyanın en zengin insanı olarak, dünyanın en mutlu insanı da kendisinin olması gerektiğine inanan Krezüs ise, Yaşadığı felaketler ve uğradığı ihanetler de dikkate alındığında belki de dünyanın en şanssız ve en mutsuz insanı konumunu sergilemektedir. Kurus’un kendisini yakmak için çıkardığı odun yığınının tepesinde, mutluluk konusunda Solon’a hak vermiş, ama iş işten geçmiştir.
![]() |
Erozyon sonucu altı oyulan sur |
Akropol ve surlarla ilgili olarak, son birkaç cümle daha söylemek gerekirse, yukarıdaki fotoğrafta da görüldüğü gibi surların altı erozyonla oyulmuş, bazı yerlerde surlar yıkılmış bazı yerlerde de adeta havada asılı kalmış ve yıkılacağı günü beklemektedir. Bence bu ilgisizlik ve duyarsızlığa hakkımız olduğunu sanmıyorum. Çünkü her ne kadar burası bizim ülkemiz olsa da, bu dünya uygarlığının da bir mirası olup, bunun yok olmasına seyirci kalmak gibi bir lüksümüz olduğunu düşünmüyorum.
Bakamıyorsak, gücümüz yetmiyorsa, uluslar arası kuruluşlardan yardım istenmeli, daha da olmaz ise, yerli ve yabancı işletmecilere devredilerek, aslına uygun restorasyonu, bakım ve onarımı, korunması sağlanmalıdır diye düşünüyorum.
![]() |
Kuvayı Milliye efelerinden Nazmi Efe’nin mezar taşı |
Akropol dönüşü tesadüfen, tarihi Sart harabeleriyle ilgisi olmayan, bir başka mezarla karşılaştım. Akropolün düze indiği yerde ve Sart antik kentinin neredeyse merkezinde, bir kurtuluş Savaşı şehidi yatıyordu. Kuvayı milliye efelerinden Nazmi Efe’nin, böylesi ansızın karşıma çıkmasını, “Burada ben de varım, beni de unutmayın” biçiminde algılayarak, mezar taşında yazılanları sizlere aktarmayı görev bildim.