2- HER ŞEYİ KUTSALLAŞTIRMAK
Türklük, Müslümanlık ve temizlik kutsallarımız; her üçünden de gurur duyarız, ama ne yazık ki; hiç de bunların özüyle uyumlu değiliz. Kutsalı kutsamakla yetinir gereğini yapmayız.
Rakip dinlerdekiler, Hıristiyanlar, Museviler ve Şintoistler, doğruluk, dürüstlük ve temizliğiyle: sanki İslam’ın tanımına bizden daha uygun düşmekteler. Maalesef Müslüman’larsa, İslam’la en çok çelişki içindeki insanlar.
Çünkü Müslümanlar İslam’ı akılla zenginleştirecek yerde, akıldan uzaklaştırarak; söylencelere, tabulara ve hurafelere indirgeyerek, ilkelleştirmişler ve dünyanın korkuyla baktığı, her tür radikalliğin kaynağı olarak görülüp gösterilmesine neden olmuşlardır.
Çünkü bizde kutsallar, gereğini yerine getirmekten çok, kutsanmak ve çıkar elde etmek içindir. Atatürk öyle, din öyle, millet devlet öyle, demokrasi laiklik öyle ve hepsi de sözde.
Pek tabiidir ki, kolay değildir bir kutsalın içini boşaltıp, özünden uzaklaştırıp, göstermelik ve sözde bir kavrama dönüştürmek. Bu çok büyük mücadelelerle, elde edilen bir zaferdir(!) Örneğin 12 Eylül’de Atatürk böyle tasfiye edilmiştir.
Atatürk diyerek yatıp, Atatürk diyerek kalkıp, konuşmaya Atatürk diye başlayıp, Atatürk diyerek kapatıp, çıkarınıza olan her şeyi Atatürk’le özdeşleştirip, hatalarda Atatürk’ün arkasına saklanıp, rakibi Atatürk karşıtlığı ile suçlayıp, herkes bir Atatürk maskesi takıp dolaştı ortalarda. Sonra da hangisi sahici, hangisi sahte anlaşılamadığından, sonuçta gerçek Atatürk kayıplara karıştı.
2007’de de laiklik moda oldu. Bu kez laiklik maskeleri takılıp dolaşıldı. Laikliğin demokrasi ve hukukla, laikliğin akıl ve bilimle olan ilişkileri kurulamadı. Sanırım burada da bir tasfiye başladı. Çünkü artık o da insanlardan çok uzaklaştı, çok kutsallaştı ve tabii ki içi de o oranda boşaldı.
Oysa laiklik, kutsallara karşı akıl, bilim ve çağdaşlık savunusu değil miydi? Nihayeti şark kültürü bu, her şey birbirine karıştı. Ayırmak için kamusal alanı kutsal alandan, akıl iken, hakem iken laiklik, şimdi kendisi o denli kutsallaştı, tabulaştı ve akıldan uzaklaştı ki, aslına dönebilmek için, neredeyse ihtiyaç duyacak kutsalın yardımına.
İşte öteki değerler de böylesi büyük mücadelelerle değersizleştirildi. Şark kültürüne özgü kurnaz bir yaklaşımla içi boşaltılırken, kutsal ve tapılası bir özellik kazandı. Bu alanda ne denli yetenekli olduğumuz, bir kez daha ispatlandı.
Temizliği de oldum olası kimse ağzından düşürmedi, ama ağzına sakız etmesi, önemsemesi anlamına gelmedi. Nihayeti bir sakızdı, çiğneyip çiğneyip tükürdü, etrafı temizlik diye diye kirletti.
Bu arada söz laiklikten açılmışken laikin, demokratın seçkinlerin doğayı koruma ve temiz tutma anlayışlarına da bir bakalım. Temizlik ve doğa konusunda en bilinçli kesim bu guruptur. Konuyu gündeme getirenler, tartışmaları yürütenler, özveriyle çalışanlar hep bu kesimdendir.
Ama bunların da çok azı gerçekten duyarlı insanlar olup, büyük çoğunluk duyarlı görünmekle yetinir. Az sayıdaki duyarsızı ise, eğitimsizlerden daha da keskindir. Zaten her alanda en keskinler, eğitimliler arasından çıkmakta olup, bu durum: beyindeki düşünme merkezlerini körelterek, şartlanmalara ortam sağlayan ezberci eğitim sisteminin bir gereğidir.
Örneğin laikiz, demokratızdır, batılılar gibi modern bir yaşamı benimsemişizdir. Tertemiz, yeni ve ütülü giysilerimiz. Tertemiz bedenimiz. Ama arabadan yola çöp atmakta bir sakınca görmeyiz.
Ama gittiğimiz kahveler lokaller; duman altı, kül kir pas, oyun oynadığımız kâğıt, konken tahtası, taşı, mikrop yuvası. Yerlerde izmaritler, lokal yolunda her türlü atık. Biz bu çevrede yaşamaya layık mıyız?
Temizlik konusunda bir biriyle yarışan sosyetik hanımlarımıza gelince: evlerinin içi pırıl pırıl tertemiz. Süt dök yala yerler. Kendileri bakımlı, çok temiz ve süslü, son moda giyinirler. Ama insanın midesini bulandırır, giriş kapısının dışı ve merdivenler. Kaldırımlar, sokaklar, caddeler.
Şurası iyi bilinmelidir ki; önem verdiğimiz, değer verdiğimiz, gönülden bağlı olduğumuz değerler, kutsallaştırılarak daha değerli hale gelmezler. Aksine kutsallaştırılarak, içi boşaltılıp, kendimizden uzaklaştırılabilirler. Bir şeyi önemsemek, onu uygulamaya koymak ve gereğini yerine getirmekle mümkündür. Kutsallaştırmak ise akıldan ve uygulamadan uzaklaştırmaktır.