CHP’de Baykalcı zihniyetin, Kürt sorununun çözümü ve yeni anayasa çalışmalarına karşı çıkmasının görünür nedeni, anayasanın değiştirilemez denilen maddeleriyle, başlangıç bölümündeki Türk sözcüğünün kaldırılacak olmasından duydukları kaygı gibi görülüp gösterilse de, benim kanaatim, asıl neden genlerine işlenmiş olan AKP karşıtlığıdır.
Fakat bu karşıtlıktan beklenen AKP’nin ülkeye zarar vermesinin önlenebilmesi ve CHP’nin iktidar olması ise, kin ve nefrete dayalı bir karşıtlık, ancak AKP’ye hizmet etmektir. Öfke ve hiddet içeren linç politikalarını halk tasvip etmez. Ve bu ruh hali içindeki insanların öfke duyguları öne çıkarak, aklın doğru çalışmasını önler. Kin ve nefret gözleri kör eder. İnsana hep yanlışlar yaptırarak rakibin ekmeğine yağ sürer. İnsanı toptancı ve peşin hükümlü yapar. Bu yüzden kin ve nefret sadece sahibine zarar verir. Sakin, akılcı ve çağdaş düşünmek gerekir.
Şimdi durup kendimize bir bakalım. CHP gerçekten sakin ve akılcı düşünerek, çağdaş bir politika mı izliyor, yoksa inatlaşma içeren, kin ve nefretle zehirlenmiş öfke mi kusuyor? Olaylarda ayrıntıya inerek doğrular da var mı diye bakıp değerlendirebiliyor mu, yoksa genlerine işlemiş bir alışkanlıkla peşin ret mi ediyor? Bence hiç bir şeye bakmadan her ne gelirse gelsin hemen ret ediyor.
Çünkü 2009’da açılımın ilk kez gündeme geldiği ve henüz hiçbir şey ortada yokken de, (kendi tabirleriyle açılımın içi boşken de) açılıma, demokratikleşmeye, AB ve AKP’den gelen her şeye karşı çıkmışlardı.
Bence bu durum, Baykalcı gurubun öteden beri sürdüre geldiği, devlet, cumhuriyet ve Kemalist milliyetçi tavrıyla ilgili olup, duygusal olarak insanları etkilese bile, akıl, bilim ve çağdaşlık açısından kabul edilebilirliği olmadığından, kendilerinin dışında taraftarı yoktur. Ama en azından, ülkenin selameti için getirilen her olumlu veya olumsuz öneriye karşı çıkma gerekçesi olarak, Türklüğü ellerinde tutmak, kendilerinde bir haklılık duygusu yaratmaktadır.
Türk kimliği konusunda da Birgül Ayman Güler gibi düşünen Baykal “Türk milleti etnik bir laf değil. Bu topraklarda hepimiz bir aradayız. Toplum hareketlenmiş ve herkes her yerde. Etnisite gibi feodal bir yapıya dayalı bir anayasa kabul edilebilir mi? Yüzyıldan beri biz Türkiye Cumhuriyeti olarak yaşıyoruz. Her şey olsun ama millet Türk olmasın yanlış bir düşüncedir” diyor.
Kayseri konuşmasında da “Vatandaşlık tanımı yeni dönmemde Türk vatandaşlığını kaldırıyor. Devletin adı Türkiye Cumhuriyeti olacak, vatanımızın adı Türkiye olacak, ama Türk vatandaşı olamayacağız. Başbakan tek millet tek devlet diyor. Söylesene başbakan, o milletin adı ne?" diye tepki gösterdi.” Diyor.
Doğrusu bu sözlerin nereden gelip nereye gittiğini saptamak çok zor. Ama özetlemek gerekirse, Baykalcılara göre, Anayasadan Türk sözcüğü kaldırılırsa, millet adsız kalacak, Türklük yasaklanacak, etnisite kaşınmış olacak, ayrılık ve dağılma kaçınılmaz hale gelecek, Türkiye bölünecek. Türklük inkâr edilmiş olacak.
Karşı taraf da tam tersini söylüyor, etnik yapıyı kurcalayan, ayrılık, bölünme ve dağılmayı gündeme getiren şey, anayasada Türk sözcüğünün olmasıdır diyor. Bir milletin varlığı anayasada adının varlığına bağlıysa, siz bizi yok sayıyorsunuz diyor. İşte Ahmet Türk’ün beyanatı:
“Mardin Bağımsız Milletvekili Ahmet Türk, Mardin’in Midyat İlçesi’nde farklı inançların özgür olduğu; her kimliğin ve her inancın kendisini özgürce ifade ettiği bir dünya ve bir Türkiye hayal ettiklerini dile getirdi. Bir toplumun dilinden, kimliğinden kopması halinde şahsiyetinden de kopacağını savunan Türk, "Biz işte o zaman diyoruz ki, ey Türk kardeşlerim bizi de anlayın. Biz bugün sizin dilinizi, kültürünüzü inkâr edersek, siz nasıl bakarsınız? Bunu kabul eder misiniz? Biz de bir halkız. Ama bin yıllık bir geçmiş var, bir tarih var, bu iki halkın kardeşliği var. Bu iki halk birlikte yaşama iradesini göstermiş, ama siz bu halkı ezerek, susturarak, sindirerek, bu halkı yöneteceğinizi söylüyorsunuz. Yanlışlık buradadır. Yanlışlık birlikte yaşamaktan değil, yanlışlık inkâr etme politikasındadır" dedi.
Fakat Kürtler ne derse desin, Baykalcılara göre Kürtler anayasada adları yazılmasa da, Türk üst kimliği altında korunmaktadır. Hiçbir ayrım görmüyorlar ve anayasal eşitlik geçerlidir. Kürtler istediği yerde yaşamakta, varoşlardaki hazine arazilerini yağmalamaktadır. İstediği mesleği seçebilir, doktor mühendis, öğretmen olabilir, Milletvekili, bakan olabilir, General, Genel Kurmay Başkanı veya Cumhurbaşkanı olabilir ve olanları da vardır. Öyle ise Kürtler daha ne istiyor, durduk yerde sorun yaratıyor demektedir. Türkiye’yi bölmek istemektedir.
Fakat bir Kürt çıkıp da: “Aynı şeyler sizin olsun, on yıllığına rolleri değişelim” derse ne diyeceğim sorusunun; ulusalcı duygusal bir yanıtı olabilir belki, ama akıla bilime ve çağa uygun bir yanıtı olabilir mi?
Çünkü insanların etnik bir kökeni vardır, ama kimlik yalnızca buna bağlı olmadığı gibi, kimliğin kültürel ve duygusal tarafı daha ağırlıklıdır. Onun için “Ben Kürt’üm” diyen bir insana, hiçbir kimse bunun aksini ispatlamak için, ne bir tarih yazmaya ve ne de ona yeni bir kimlik belirlemeye kalkışmamalıdır.
Ayrıca onun Kürt kimliğinin inkâr edilmesiyle ne birlik sağlanır, ne memleket bir şey kazanır, ne de barış sağlanır. Anadolu’nun demografik yapısı böyle olmadığının ispatıdır. Anadolu’da insanlar geçen binlerce yıla, bunca devlete, göçe ve istilaya rağmen, günümüze bu kadar farklı kimliklerle gelebilmiş ise, kimlikleri yok etmek kolay bir iş değildir. Ve zaten insanları tek bir kimlikte, tek bir renkte toplamak da, doğru ve gerekli bir şey de değildir.
Aslında insanların kimliklerinin alenen tanınmasıyla, karşılıklı kuşkular, kompleksler önlenir, güven gelişir, işbirliği ve barış tesis edilir. Kimliklerin reddiyle değil. Anayasayla kimlik dayatma olayını biraz irdeleyelim isterseniz.
1-Eğer bir ülkede 75 milyon insanın 55 milyonu Türk kimliğini benimsiyor ise, burada koruma altına alınması gereken, Türk kimliği mi olmalı, yoksa azınlıkta kalanların kimlikleri mi korunmalıdır? Bu sorunun akılcı ve çağdaş yanıtı, eğer azınlıkları asimile amacı gütmüyorsanız, azınlık kimliklerinin korunması olacaktır.
2-Türkler Türklük özelliklerini bugüne dek, kimliği anayasalara yazılı olduğu için mi koruyabilmiştir? Ve bundan sonra anayasada yazılı olmayınca, Türklüklerini kayıp mı edecektir? Eğer adı Türkiye Cumhuriyeti, resmi dili Türkçe ve 55 milyon insanı türküm diyen bir ülkede, insanların kimliği, anayasada dört harfli bir sözcüğe bağlı ise, bu çok suni ve iğreti bir kimlik demektir. Eğer bu böyleyse –ki, değildir- anayasanın yüz yerine de yazsanız bunu yazıyla koruyamazsınız.
3-Anayasada adı geçmediği halde, Kürtlere, Araplara, Lazlara, Süryanilere kimliklerinin yasaklanmadığını, kimlikleriyle yaşamalarına karşı olmadığınızı savunurken, Türk sözcüğü kaldırılırsa, Türklerin kimliğinin yasaklanmış olacağını savunuyorsunuz. O zaman kimlik kabulünü anayasaya yazılmada arıyorsanız ve Anadolu halklarının etnik kimliklerini ayrımsız kabul ediyorsanız, hepsini tek tek anayasaya yazalım demeniz gerekmez mi?
4-Aslında akıl, bilim ve çağa uygun, daha adil ve kucaklayıcı bir çözüm aranıyorsa, neden tek bir etnik temel dayatmasında diretilmektedir? Sorun tüm kimlikleri yazmakla da, hiç birisini yazmadan da çözülebilir. Fakat asıl olan yazılmamasıdır. Çünkü insanın etnik kimliği, anayasalarda değil, beyninde ve genlerinde yazılıdır. Bunu anayasaya yazarak veya yazmayarak değiştiremezsiniz. Etnik kimlik anayasada, anayasaya yazılan tek bir kimlik veya kimliklerle değil, herkes için anayasal bir hak olarak yer almalıdır. Olay devletin vatandaşa bir lütufu değil, insanın insan olmasının doğal gereği olarak düşünülmelidir.
5-Milliyetçiliğin temel besini, düşman yaratmak, ona karşı öfke ve kin duygularıyla korku ve kaygı yaratmaktır. Bunu geçmişte en çok dinci kesimler “Din elden gidiyor” diye yapmıştır. Ulusalcılar da bugüne dek, ya cumhuriyet elden gitti, ya laiklik elden gitti, ya da devlet eden gitti gibi komplo teorileriyle halka korku salmaya çalışmışlarsa da, kendilerinden başka inanan olmamıştır. Şimdi de Türklük elden gidiyor tarzındaki komplo teorisine yine kendilerinden başka inanan yoktur. Anayasada Türk sözcüğü olmadan da herkes yine ben Türküm, ben kürdüm, ben Lazım diyebilecektir. Türk, öztürk ve benzeri adlar da yine eskisi gibi kullanılabilecek yani Türkler adına hiçbir gerileme söz konusu değildir.
6-Baykalcı görüşe en ılımlı karşılık CHP Yenişehir İlçe Başkanlığı'nın düzenlediği, 'Yargı, Siyaset ve Demokrasi' adlı panelde konuşan, CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner’den geliyor ve bence çok önemli bir mesaj verilmiş.
"Dolayısıyla bizim her şeyi anayasa merkezli düşünmememiz gerekiyor. Türklük tanımı gibi her şeyi anayasa merkezli düşünmenin muhalefet enerjimizi boşa harcadığını düşünüyorum. Bizim daha güçlü muhalefeti örgütleyebileceğimiz alanlar var. Yoksulluk, işsizlik, 2B, petrol kanunu var. Sadece anayasa odaklı bir muhalefet anlayışına saplanmamızın çok fazla bir fayda sağlamayacağını düşünüyorum. Çünkü biz bu topraklarda tüm etnik unsurlarla yaşamayı kafamıza koymuşsak bizi ne kimse bölebilir ne de anayasaya yazılmadı diye insanlar kendi benliklerini unuturlar. Onun için bizim bu anayasayı daha soğukkanlı bir şekilde değerlendirmemiz gerekir. Siyasi taktik olarak ülkenin bulunduğu koşullar içerisinde değerlendirildiğinde anayasa masasından kalkılmasını çok doğru bir fikir olarak da görmüyorum” diyor.
Bence çok güzel söylüyor. Sistem olarak pislikten başka hiçbir şey üretemeyen ve her tarafı dökülen bir ülkede, yapılabilecek o kadar çok iş varken, iktidarın önünüze koyduğu tek bir şeye odaklanıp kalmak yerine, siz yüzlerce alternatif getirerek onu olumlu yönde ilerlemeye zorlamanız gerekir. Örneğin, Sayın Cihaner’in saydığı alanlara, seçim yasası, siyasi partiler yasası, tüketicinin korunması ve daha pek çok şeyi ekleyebilirsiniz.
nazmioner@mynet.com