4-MÜZELER ÖZELLEŞTİRİLMELİDİR
Aslında yabancı personel çalıştırmaktan amaç çağdaş müzeciğin uygulamalı olarak gösterilmesi olduğuna göre, bunu yapmanın daha güzel ve daha da kestirme bir yöntemi de müzelerin özelleştirilmesidir. Müzelerin özelleştirilmesi yöntemiyle çok önemli üç temel alanda çok büyük faydalar sağlanacaktır.
Bunlardan birincisi: yabancı personel çalıştırılarak varılmak istenen amaçlar fazlasıyla gerçekleşmiş olacaktır. Yani çağdaş müzecilik anlayışı, sunum özellikleri, ziyaretçi ilişkileri en ince ayrıntısına kadar özel müzelerde görülebilecektir.
Özel hastaneler, özel telefonlar ve özel bankalar örneğinde olduğu gibi, devlete ait müze ve ören yerleri de bunlarla rekabet edebilmek için, çağdaş yöntemleri benimsemek ve ziyaretçileri artık devletin kulları olarak algılayıp, kendisini onun karşısında devlet olarak göremeyecektir.
Ziyaretçiyi velinimet ve insan olarak kabullenmek ve insanca bir yaklaşım göstermek gerektiğini kavrayacaktır. Aksi halde kurumu zarar edecektir. Özeli kar etmese onun zararı hiç önemli değildir. Halk hem zararı karşılar ve hem de zarar ettiren memura maaşını öder. Fakat daha kısıtlı olanaklarla özeli kar ederken, devletinkini savunmak zorlaşacaktır.
Özelleştirmenin en önemli ikici faydası ise, tarih insanlığın hizmetine sunulmuş olacaktır. Şu anda bizdeki müzecilik anlayışıyla tarih insanlığın faydalanmasına sunulmak bir yana, aksine depolarda saklanmaktadır. Türkiye’deki müze sayısı birkaç büyük kentimiz dışında her ilde bir arkeoloji müzesi biçimindeydi. Şimdilerde buna bazı illerimizde etnografya veya ilin özelliğine göre ikinci bir müze yaratma çabaları vardır.
Oysa illerimizdeki bu arkeoloji müzeleri birer müze olmaktan çok birer eski eser deposu durumundadır. Sahip olduğu eserleri sergileyecek, sergi salonları yoktur. Ve bunların sergilenmesi için yeterli salon bulmak da hemen hemen olanaksızdır. Çünkü bu eserlerle en azından on tane hatta bazıları yüz müze donatılır. Devletin tüm bunları sergileyecek sergi salonları yapması olanaksız olduğundan veya çok uzun yıllar alacağından, bunların insanlığın hizmetine sokulmasının en kestirme yolu özelleştirmedir.
Yine Burdur arkeoloji müzesini örnek alacak olursak, burada 60 000 kadar eser olduğu belirtilmektedir. Müze ise şehrin merkezinde daracık bir alana sıkışıp kalmış ve sergi salonları çok sınırlıdır. Mevcut eserin sanırım altmışta birini bile sergilemek için yeterli değildir.
![]() |
Burdur Müzesinde Dionysos ve Satyr (Sagalassus) |
Mevcut anlayışla bu eserlerin, salonlarda insanların istifadesine sunulmasının hiç bir olanağı yoktur. Yapılsa yapılsa, çözüm olarak, belki ilçelerde de birkaç müzeyle, kent merkezinde bir müze daha yapılabilir ki, çoğu müzemizin sergi salonları bu kadar kısıtlı iken bunu yapmak bile hemen hemen olanaksızdır. Öyleyse bunu özel sektöre yaptırmaktan başka hiçbir çare yoktur.
Nasıl olur derseniz, doğrusu bu konuda benim de bir fikrim yoktur. Ayrıca teknik bir konudur. Ama dünyada örnekleri çoktur. Bakılır, araştırılır, incelenir, işin uzmanları koşulları belirler, herkes nasıl yapıyorsa bizimki de öyle olur. Yeter ki bu yönde bir karar alınsın, bir adım atılsın, gerisi gelir.
Örneğin bu alanda özel müzeciliğe ilgi duyan yerli veya yabancı müteşebbislere Burdur merkezi ve ilçelerinde müze binanızı ve sergi salonlarınızı yapın, arkeoloji müzesinin depolarındaki on binlerce eserden, ikişer-üçer bin tanesini seçin, eserleri zimmetli olarak devir teslim alın, gerekli sigorta işlemleri ve garantileri verin müzenizi açın. Örneği 49 yıllığına parasız işletip, yalnızca gelirden vergi ödeyin, denilse ne kaybımız olur.
Hiçbir şey kaybetmediğimiz gibi pek çok kazancımız olacağı ortadadır. Çünkü öncelikle tarih depolarda saklanıp, kaderine terk edilmişlikten kurtarılacak, tekrar yaşama, dünyaya dönecek, binlerce yıl önceki tarihle, bugünkü yüzleşecek, insana ve insanlığa hizmet verilmiş olacak. Müze sayısı arttıkça ve müzeciler buraları cazip hale getirdikçe, Türkiye müzeciliği de çağdaş bir düzeyi yakalayacağından, bizim insanlarımız da buralara ilgi duyacak ve toplumun kültür seviyesi ilerleyecektir.
Bu tür bir işletmeciliğe belki yerli sermaye pek sıcak bakmasa da dışarıda bu alana ilgi duyacak sermayenin bulunacağını düşünüyorum. Ayrıca yabancı olması, işi bilmesi ve örnek oluşturması açısından olduğu kadar, dışarıdan turist çekmek açısından da önemlidir.
Yani Türkiye’de ziyaret edilecek müze veya ören yeri olan bir yabancı, dışarıda ve içerde bunun reklam ve tanıtımını yapacaktır ki, ben bu durum sınırlı da olsa bir turist artışı sağlayacaktır diye düşünüyorum.
Fakat asıl önemli yararı, belli bölgelerde toplanan, deniz ve güneş ağılıklı turizmimizin bu tanıtım faaliyetleri sonucu sınırlı da olsa değişik illerimizi de kapsamına alacağı, Anadolu’nun hemen her il ve ilçesinde ekonomik bir canlanma yaratacağını ve ülkemizin en iyi tanıtım olanaklarını yakalayacağını düşünüyorum.
Sayın Dr. Türkiye’nin sorunu, dışarıda değil içeridedir. İçerde eli güçlü olsa dışarıdan fayda sağlamak bile mümkündür. Ama içerde birbirinizi yiyorsanız, dışarıdaki adam ilişkilerinizde bundan yararlanır. Türkiye’nin sorunu bu ülke ve insanının layık olmadığı, dar düşünceli, sevgisiz duygusuz, kin ve nefretle yol almaya alışık politikacılar tarafından yönetilmekte olmasıdır. Devlet ve idare anlayışımızın, insanları aşağılama, parçalama ve çatıştırma temeline dayanmasıdır. Bu durumda halkın yapabileceği fazla bir şey de yoktur. Çünkü demokrasinin yeşeremediği bir toplumda, halk kimi seçerse seçsin, seçilen despot ve dayatmacı sisteme dört elle sarılacaktır. Bu 1946’lar dan beri devam eden bir süreçtir.
İşte bu devlet anlayış ve geleneğinin doğal sonucu olarak 12 Eylülde de tüm hak ve özgürlükleri, barışı ve sevgiyi kısacası insani olan her şeyi büyük bir çukura doldurup üzerine tonlarca beton döktüler. Bu yüzden 30 senedir çıkaramıyor hiçbir kimse hak ve özgürlükleri gömüldüğü çukurdan. Sevgiyi çıkaramadığından, bu kuyudan, nefret duygusu her yere sinmiş, insanlar kin ve öfke kusuyor, çatışma eksik olmuyor toplumdan. Ve bir günlük, (24 saate sığdırılan) cinayet ve felaket haberleri, normal bir toplumun bir yılda yaşayabileceklerinden fazladır.
Oysa Türkiye asla umutsuz bir vaka olmadığı gibi, çağdaş demokratik bir yönetimle, on yılda dünyanın ilk on devleti arasına girebilecek tüm özelliklere sahiptir. Bilgi devrinde Türkiye prangalarından kurtularak, koşar adım en öne geçebilecektir. Halk bu duruma hazır ve Türkiye bu potansiyele sahip olup, devlet kendi kendine vurduğu duşaklarla, kendini engellemektedir. Türkiye’nin tüm sorunlarında çürük halka halk değil, hep devlettir diye düşünüyor, yorumunuz için teşekkür ediyorum.
Batılı ve Doğulu emperyalistlerin, Türkiye üzerine oynadıkları oyunlarının - artık - son dönemlerine geldiği bu günler içinde, Anadolu halkının "bir huzur umudu" bulması için, bizleri rahatlatacak yazılarınıza özlem içindeyiz !