KURA İLE BİR AB ÜYESİNİN ANAYASASI ALINABİLİR
Muhalefetin, “AB bizim iç işlerimize karışıyor” düşüncesiyle veya “İktidar çağdaş, demokrat ve sivil bir anayasaya yanaşmaz, onun amacı türbanı serbestleştirmek, devleti daha çok ele geçirmek, yargıyı siyasallaştırmak ve rejimi değiştirmektir” gibi, varsayımlarla anayasa değişikliklerine karşı çıkması da doğru bir yaklaşım değildir.
Değişikliği benimseyip, iktidara uzlaşma teklifinde bulunup, çağdaş ve demokratik bir anayasa temelinde müzakereyi başlatarak, sonucu gördükten sonra karar vermelidir.
Örneğin böyle bir durumda iktidar, demokratik bir değişime karşı çıkarsa, o zaman bunu halka şikâyet ederek, muhalefetin değişikliğe karşı çıkması kabul edilebilir bir davranış olur. Aksi halde varsayımlara dayalı bir karşı çıkmayla, kimseye bir şey anlatılamaz.
Hatta iktidar, “Ben demokratik bir değişiklik istedim, çağdaş bir anayasa yapacaktım, muhalefet engelledi” diye, haksız düşecekse bile haklı konuma gelir.
Maalesef bizim gibi ülkelerde siyaset, görünmez kuşkular üzerinden, görmeden, denemeden, uzlaşmaya yanaşmadan, peşin hükümlü komplo teorileri, varsayım ve vesveselere dayalı olarak yapılmaktadır. Fakat halk artık bu politikalara pirim vermemekte ve bu yüzden de, eski politik geleneklere takılıp kalanlar halkı küçümsemektedir. Halka güvenmeden, halkı küçümseyerek demokrasiye ulaşmak istemektedir. Ya da demokrasiden korkmakta, onu engellemeye çalışmaktadır.
Fakat her ne kadar, herkes bu çatışma kültürünün bir parçası da olsa, eğer bir anayasa yapacaksanız, oturup konuşmanız gerekmektedir. Her ne kadar müzakere ve uzlaşma kültürünün uzağında da olsanız, anayasa yapmanın bir müzakere işi, pazarlık etme ve uzlaşma süreci olduğunu kabul etmek zorundasınız.
Bunu yapamazsanız, birilerinin size anayasa yapıp dayatmasını kabullenmek ve bunun utancını taşımak zorundasınız. İnsanların “Beni yönetenler ne kadar aciz ve yeteneksiz insanlarmış ki, cumhuriyet tarihi boyunca, 1876 Anayasası kadar bile sivil, 1909 anayasası kadar bile demokrat bir anayasa koyamadılar milletin önüne” demelerine ses çıkaramazsınız.
Eğer siyasi partiler Türk milletini bu çağdışı anayasa ile yaşatmaktan dolayı birazcık utanç ve sorumluluk duyuyorlarsa, ama bir müzakere, uzlaşma ve anlaşma sürecini beceremiyorlarsa, benim önerim: AB’den herhangi bir devletin anayasasını aynen TC Anayasası olarak kabul etmeleridir. En kötüsünü bile kabul etseler bizimkinden iyidir.
Çünkü AB standartlarından geçtiği için, bizimkinden daha sivil, daha demokrat ve insana daha saygılıdır. Böyle bir anayasa ile Türkiye’nin önü bir anda açılır. Ve bizim çatışma kültürünün birer temsilcisi olan siyasilerin hazırlayacağı bir anayasadan da çok daha iyidir.
Dinimize, kültürümüze ve Türk insanın ihtiyaçlarına uyar mı, derseniz; çok güzel uyar. Çünkü 1926’da İsviçre Medeni Kanunu, Türk medeni kanunu olarak kabul edilirken de, aynı gerekçelerle yapılan itirazlara Atatürk: yasaların akıl ve bilime göre hazırlandığını, akıl ve bilimin de dünyanın her yerinde ortak olduğunu söyleyerek, din ve kültür gerekçeli itirazları etkisiz hale getirmişti.
Ve gerçekten de Atatürk’ün dediği gibi oldu. Cumhuriyet tarihi boyunca Medeni Kanun, en az sorunlu, en çok faydalı ve en rahat uygulanan devrim yasalarının en başında yerini aldı. Hatta defalarca değişiklik teklifine rağmen yakın zamanlara dek köklü bir değişiklik de yapılamadı. Değişiklikler güncelleştirmeden ibaret kaldı bile denilebilir.
Bu yüzden, onlar gibi biz de insan olduğumuza göre, anayasalar din ve kültür bazında değil de, akıl, bilim ve çağdaş insanın ihtiyaçları dikkate alınarak hazırlandığına göre, AB’den alınacak bir anayasa bize hiçbir biçimde ters düşmez.
Ola ki uzlaşmazlık ve çatışma kültürümüzün gereği olarak, hangi ülkenin anayasasını almamız konusunda da anlaşılamazsa, benim tavsiyem kura çekmektir. Örneğin anayasasını kabul edelim denilen on ülke gündeme geldi de, bu bire indirilemediyse, bu on ülkenin adları bir torbaya konulup, noter huzurunda bir tanesi torbadan çekilerek, o ülkenin anayasası TC Anayasası olarak kabul edilebilir.