MİLLİ İRADE VE MGK
Bugün ülke yönetimindeki en üst yönetim organı olan MGK’da, milli iradenin temsilini engellemektedir. Burada halkın temsili, cumhurbaşkanının da parlamento dışından olduğu dönemlerde üçte bire dek düşmektedir.
Milli iradeye ortak koşulmasını ve halkın seçmediği kimselerin ulus adına irade kullanmasını, önleyecek önlem ve teminatlar anayasada mutlaka yerini almalıdır.
Atatürk’ün döneminde parlamento dışından hiçbir kimse, ulusal iradeye ortak edilmemiştir. Cami de, kışla da, tamamen siyasetin dışında tutulmuştur.
Çağdaş ve demokratik bir anayasa istiyorsanız, ulusal iradeye parlamento dışından müdahalelerin kesinlikle önlenmesi gerekir. Yönetimde askeri bürokrasinin yer aldığı bir anayasayla, hâkimiyetin kayıtsız şartsız millete ait olduğu savunulamaz.
Demokrasi: bir ülkede halkın yönetime tam ve kesin olarak egemen olmasıdır. Yani demokrasi olan yerde; halka yarar sağlamayan, halka rağmen, halka sorulmadan ve halkın isteği dışında, hiçbir şey yapılamaz.
Hiçbir kişi veya kurum kendini halkın yerine koyamaz, halkın üstünde göremez. Kendi kişisel ve keyfi davranışlarını halkın istekleriymiş gibi gösteremez. Halk adına düşünüp, halka sınırlar çizemez, halka sormadan bir şey dayatamaz, halk bilmez ben bilirim diyemez.
Yine yeni anayasada, cumhuriyetin koruma altından kurtarılması, değişmez niteliklerinin, çağdaş ve demokratik değerlerle değiştirilmesi, yani cumhuriyetin, demokrasi ve insan haklarıyla doldurulması, gerçekten laik bir yapıya kavuşturulması, milliyetçiliğin, insan ve insanlık sevgisine dayandırılması da öncelikli bir durumdur.
Bunlar sağlandığı taktirde, cumhuriyeti yasaklarla, yasalarla korumaya gerek kalmadığı gibi, cumhuriyet: devleti, milleti, değer verdiğimiz her şeyi ve hepimizi korur. Biz nesiller boyu yaptığımız gibi bu değerleri korumaktan kurtularak, artık hayatımızı yaşarız.
Anayasayla yerel yönetimlere merkezden daha fazla yetki devri yapılması da, olmazsa olmaz bir koşuldur. Merkezi yönetimin yerele müdahalesi genellikle: israf, hantallık, partizanlık, keyfilik ve dayatma biçimindedir.
Merkezi yönetim tek tipliktir. Bölgeselliği, kültürel ve kişisel farklılıkları göz ardı etmektir. Halkın seçtiğini atanmışın emrine vermektir. Oysa seçilenler atananların önüne geçebilmeli ki, seçenler, yani halk öne geçmiş olsun.