3-ÇEŞME
Çeşme’yi ilk kez, yetmişli yılların başında görmüştüm. Küçük, şirin bir sahil kasabasıydı. Sonra da bir daha görmedim. Bu yüzden İzmir’e dek gelmiş iken, hem çeşmeyi de son haliyle bir kez daha görmek ve hem de burada yaşayan kardeşimi ziyaret etmek amacıyla Çeşmeyi de gezi programıma aldım.
İzmir Otogardan Çeşme arabalarına binince, yaklaşık 100 km. bir yolculukla çeşmeye varıyorsunuz. Üstelik yol otoban. Neden otoban olduğunu da anlayabilmiş değilim. Çünkü ötesi Ege Denizi, yolun devamı yok. Çünkü Çeşme 28 000 nüfuslu küçük bir yer. Bu yüzden fazla bir trafik de yok. Demirel döneminde siyasi gailelerle, uçak inmeyen beldelere hava alanları yapılması gibi, burası da siyasi bir rüşvet mi acaba diye düşünüp kaldım.
Hani düşünüyorum da, bu yüz kilometrelik yol trafiğin çok daha yoğun olduğu bir yerde olsa, örneğin: Denizli Aydın arasında olsa ya da İzmir Salihli arasında olsa, ne kadar çok işe yarar ve buralarda trafiği ne kadar rahatlatırdı. Ama diyeceksiniz ki burası Türkiye; olur böyle şeyler. Keşke olmasa. Her şey gerektiği gibi olsa.
İzmir, Urla yönündeki körfez sahillerinde çok yayılmış olsa da, özellikle Urla’dan sonra yol bomboş bir kırsalda uzanıp gidiyor. Makilerin, çalıların kapladığı tepeler ve aralara sokulan tarlalar Anadolu’nun eski, katıksız, doğal yapısını yansıtmakta. Sağda körfez tarafındaki tepelerde rüzgârdan elektrik enerjisi üreten rüzgâr türbinleri, sanki doğayı yok etmek amacıyla kullanılan teknolojinin, doğayla barışması ve dostça kucaklaşması gibiydi.
Çeşme İlçesi Alaçatı adında bir belde ve dört köyden oluşup, 28.000 nüfusun 18.000’ni ilçe merkezinde, on bini de belde ve köylerde yaşıyor. Fakat küçük bir ilçe olmasına karşın Turizm potansiyeli oldukça yüksek… Alaçatı da yazlık ikinci konutların yanı sıra büyük oteller de var. İlçe merkezi de tarihi zenginlikleri ve adeta bir kaplıcayı andıran Ilıca plajıyla turistlerin en çok tercih ettikleri yer oluyor. Zaten ilçe genellikle eski otantik yapısını büyük ölçüde korumuş olduğundan ve esnafın sıcakkanlı ve konukseverliğinden, büyük şehirlerden gelen birisinin etkilenmemesi olanaksız.
İlçenin MÖ. 1000 yıllarına dek uzanan bir tarihi olup, Çeşme 12 İyon kentinden birisi olan ERİTRE’nin (Ildırı) iskelesiydi. Lidya, Pers, İskender, Roma ve Bizans yönetimlerini yaşayan Çeşme 1080’lerde Çaka Beyin ve Yıldırım Beyazıt zamanında da Osmanlı Devletinin yönetimine giriyor. Türk yönetiminde yakın zamanlara kadar, Ildırı (İlderen) adlarıyla anılan yerleşim, sonradan çeşmelerinden dolayı Çeşme adını alıyor.
Gerçi Çeşmenin adı her ne kadar 18 ve 19. yüzyıllardan kalan Anonim Çeşme, Kaymakam Çeşmesi, Molla Çeşmesi gibi tarihi çeşmelerinden kaynaklanıyorsa da, en önemli yapısı Çeşme Kalesidir. Kalenin görünüş ve heybetini, İstanbul Boğazından Rumeli Hisarının görünüşüyle kıyaslayabilirsiniz. Hatta ondan daha sağlam ve daha görkemli bir kale; limanın yamacına oturtulmuş, içinde Çeşme Müzesini de barındıran, oldukça büyük bir kitle gibi.
![]() |
Çeşme kalesi ve liman |
Zaten Çeşme denildiği zaman benim ilk aklıma gelen şey ne tarihi ne de turizmidir. Çeşme bana Osmanlı denizciliğini anımsatır hep. Çünkü Osmanlı denizciliği Çeşme’de yükselmiş ve Çeşme’de batmıştır diye düşünüyorum.
Çeşme Kalesinin 1508’de ikinci Beyazıt tarafından yaptırılmasıyla, Çeşme Osmanlının Ege denizindeki en önemli deniz üssü olmuş ve kısa sürede Osmanlı denizciliği yükselerek, Kanuni Sultan Süleyman Döneminde zirvesine ulaşmıştır. Akdeniz bir Osmanlı gölü haline gelmiştir. Yani 1500’ lü yılların başında Çeşmeden doğan bu güneş, Tüm Akdeniz’i aydınlattıktan sonra 1770’de yine çeşmede batmıştır denilebilir.
Bilindiği gibi 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşında, Baltık Denizinden yola çıkan bir Rus donanması, Kuzey Denizinden, Manş’tan, Atlas Okyanusundan, Cebeli Tarık Boğazından geçip, tüm Akdeniz’i katederek Çeşme-Sakız arasındaki Osmanlı donanmasını yenip, donanmayı Çeşme limanında yakmış ve kaleyi topa tutarak hasara uğratmıştır. İşte bu olaydan sonra da Osmanlı denizciliği, bir daha kendini toparlayıp, Akdeniz’de önemli bir güç haline gelememiştir.
Daha doğrusu bu savaş Osmanlı tarihinin de bir dönüm noktası olmuş, savaşı sonlandıran 1774 Küçük Kaynarca Antlaşmasıyla, Osmanlı Avrupa’da birinci sınıf bir devlet olma özelliğini kaybederek, ikinci sınıf bir devlet durumuna düşerken, Çarlık Rusya’sı Avrupa’nın birinci sınıf devletleri arasına katılmıştır.
Limandan kalenin fotoğraflarını çekerken, kafamda canlanan bu tarihi panoramanın uzak ve karanlık ortamından, bir anda karşıma çıkan İnönü’lerin heykeliyle kurtulabildim. Doğrusu İnönülerin, ya da liderlerin eşleriyle birlikte böylesi bir heykelini bu güne dek pek görmemiştim. Limanla kale arasında, el ele tutuşmuş ve birbirlerine sevgiyle tebessüm eden Mevhibe ve İsmet İnönü, modern kıyafetleriyle temsil ettikleri cumhuriyet insanının modeli gibiydiler.
![]() |
Çeşme’de Mevhibe ve İsmet İnönü heykeli |
Normal insan boyutlarındaki heykelde: şık bir döpiyesin üstünde mutlu bir yüz ifadesiyle Mevhibe Hanımın yapılmış saçları ve kravatlı takım elbiseli İsmet İnönü’nün eşine sevgiyle bakışı, temsil ettikleri düşünceleri tamamlar gibiydi. Arkada Çeşme, önlerinde liman ve karşılarında Sakız Adası vardı.
Çeşmede en çok dikkatimi çeken şeylerden birisi de, şehrin değişik yerlerinde bu biçimde pek çok heykelin bulunmasıydı. Bunların şehre sanat, estetik, tarihi ve mistik bir hava kattığını düşünüyorum.
Kalenin önündeki topların yanında Cezayirli Hasan Paşanın, yaşadığı dönemin denizci kıyafetleri içinde, bir aslanla birlikte tasarlanmış heykeli de bunlardan birisiydi. 1714 ile 1790 yılları arasında yaşadığı heykelin kaidesinde belirtilen Hasan Paşa, beni yeniden o yıllara ve Rusların Çeşme baskınına kadar götürmeye yetti. Cezayir, Çeşme, Osmanlı denizciliği, deniz savaşları, topların dövdüğü kaleler ve yanan gemiler; hepsi iç içe geçerek, birbirine karışıp gitti.
Kalenin biraz ötesindeki Osmanlı Kervansarayında ise restorasyon çalışmaları tamamlanmak üzereydi. 1529 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından iki katlı olarak yaptırılan kervansarayın geniş avlusuna bakan dükkan ve depolar günümüzde otel odalarına dönüştürülerek, avlunun ortasına bir de havuz konulmuş. İkinci kattaki avluya bakan odalar ise, orijinal planında olduğu gibi yine yatma yeri (otel odası) olarak düşünülmüş.
Çeşme’nin saydığımız tüm bu tarihi, turistik ve doğal varlıkları, tarihi limanın çevresinde yer aldığına göre, sanırım bunların varlık nedeni olan limanı görmezlikten gelemeyiz. Fakat ne yazık ki bu güne dek bunun görmezlikten gelindiğini, eskiden doğrudan doğruya denize inen kale ile denizin arasına yapılar, yollar ve iskele meydanının girdiğini, kalenin denizle bağlantısının kesildiğini görmekteyiz.
Hatta olay bu kadarla kalsa iyi, ama maalesef şu anda limanın içinde, büyük bir inşaat var. Limanı bir kuşak gibi saracak dükkânlar, belki suların içinde Venedik benzeri bir güzellik yaratacak. Limanı yeniden bir cazibe merkezi haline getirecek, ama bu biçimde denizden kazanılan kazanımların ben, kazanç olduğuna pek de inanamıyorum. Hatta doğa ve doğallık adına kayıp olduğuna inanıyorum.
Umarım ve dilerim bu güzelim yerleşimin tarihi ve doğal dokusu, güncel ve moda yapaylıkların kurbanı olmadan, nostaljik ve gizemli büyüsü bozulmadan korunarak, gelecek kuşaklara aktarılabilir.
Saygıdeğer Hocam. İzmir - Çeşme otoyolu Özal döneminde inşa edildi. Amacı Avrupa sahil kentleri ile Çeşme arasında işleyecek feribotlarla Ege'yi kısa yoldan otomobilli turistlere açmaktı. Ama bu ulaşım organize edilemedi ve otoyol amacına ulaşamadı. Şimdi zannedersem seyrek olarak Brindizi - Çeşme seferleri yapılıyor.
Sayın Ergüvenç, bizde parlamenter sisteme geçildiği günden bu yana, siyaset anlayışının: siyasetçilerin birbirine çelme takması, devletin yağmalaması ve yağmadan pay kapma çabası olarak algılandığı ve uygulandığı için, yazıda da belirttiğim gibi bunun da siyasi bir rüşvet olup olmadığı doğrusu aklımı karıştırmıştı. Çünkü ülkenin 70 sente muhtaç olduğu yıllarda, Alanya’ya iki milyon turist gelirken, Alanya’nın hava alanı olmadığı gibi doğru dürüst bir kara yolu da yoktu. Ama yedi senede 700 kişinin inmediği yerlere, siyasi mülahazalarla hava alanları ve duble yollar yapılmıştı. Fakat bizdeki bu siyasi geleneğe ters düşen Özal gibi, Ecevit gibi tüm günahlarına karşın iyi niyetle bir şeyler yapmak isteyenler de geldi. Özellikle Özal, kanıksanmış geleneksel iç politik mücadelelerden başını zaman zaman kaldırarak dışarıya da bakıyor ve Türkiye’yi dünyaya entegre etmeye çalışıyordu. Açıklamanız için çok teşekkür ederim. Demek ki çeşme otoyoluyla da, 300 senedir Batı treninin peşinden koşan Türkiye’ye yeni bir Batı kapısı açmak istemiş olmalı.
Sayın Ertaş, buraya bu yolun yapılmış olması elbette ki çok güzel bir şey. Ayrıca Çeşme hayranlıkla izlediğim çok güzel bir yer. Ben çeşmeyi çok sevdiğim ve hayran kaldığım için bu yazıyı yazdım.Buraya yapılacak her türlü hizmet beni sevindirir. Fakat her şey, her hizmet siyasi bir rüşvet olarak değil, gereken yere gerekli olduğu için yapıldığı gün Türkiye çağı yakalayabilecektir. Aksi halde iç politik kurnazlıklar yalnızca politikacıların işine yarar diye düşünüyorum. Sayın Ergüvenç’in açıklamalarında da yolun doğru amaçlarla yapıldığı anlaşıldığına göre biz şimdi yolun amacına uygun çalıştırılmasını dileyelim. Bundan hem Çeşme ve hem de Türkiye kazançlı çıkacaktır. Uyarı ve yorumlarınıza teşekkür ederim.
Hani düsünüyorumda Bu yol bu otoban buraya neden yapilmis. Gitmedim görmedim anlatisinizdan cagimiza uygun normlara uygun oldugu cikiyor eger böyle ise varsin yapilmis olsun helal olsun Bir laf var kim demis ne demis tam hatirlayamiyorum zamanin birinde bir yol yapiliyormus cok genis olsun demis ve simdiki zamanda o yol bile darmi geliyormus oder hala olsunmu iste öyle bir sey Ben görünen resimden yana biraz üzgünüm Sahil deniz dogasini kaybetisimize agliyorum aglamam icin yine gözlerimin bayram yapmasini arzu ederdim denizle karanin dalgalar sayesinde sevismesini öpüsmesini tas parcalari beton yiginlari ile engellemisik (cok yerde bu görüntüler var) aslinda 10 m. 20 m hatta daha fazla sahillere hic dokunulmasa bir tas bile konulmasa ne harkulade olur gene aklima yarim yamalak bir sey geldi Sahillerde bilmem kac metreye kadar sütü bitmemis yetimin hakki varmis o milletin mali imis öyleyse niye benim ve milletin malini bu görevliler kollamazlar allah onlara akil fikir versin böyle bi sey varsa hakkimi helal etmiyorum yoksada günahkar olmamak icin fazla agir basmiyorum