1
Mayıs
2025
Perşembe
KİTAP

Eril, cinsiyetçi, ırkçı katliam

Tanzimat döneminde kadının iffeti ve ailenin namusunun yitimidir iğfal. Köy romanlarında ağa ya da damadın babası tecavüzcü iken, Milli Mücadele dönemi romanında bu rol, Yunan ve Rum askerine devredilir. Cumhuriyet döneminde yine düşmanlık, nefret, öldürme, tecavüz gibi olumsuz terimler militarist söylemden kurtarılarak belli ırklara mal edilir. 12 Mart ve 12 Eylül romanlarında bir işkence aracı olarak tecavüz, gözaltında ve hapishanede gerçekleşir

Çok merak ediyorum, acaba dünyada tecavüz edilmemiş bir kadın var mıdır? Ne dersiniz?
Julia Voznesenskaya

Dünya barışı için kuşandığı beyaz gelinliğiyle Pippa Baca, Şemse, Kadriye, Emine... Ayşeler, Fatmalar, Asiyeler... Münferit vakalar! Hukukun katillerini ve tecavüzcülerini kollar korurken, ölümün en acı ve soğuk biçimiyle katledilen kadınlar... Güzide ülkemizin psikiyatrları tarafından dahi “münferit” diye nitelendirilebilen bu cinayetlerin failleri değil de kurbanlarının fotoğrafları her yerde; siyah bantlarla kapatılmış ürkek gözleri. Öyle ya şeyler dünyasının temiz kalmak için dışkıladığı ve abject hale getirdiği nesne-gövdedir iffetsiz ölü kadın! Medyanın dili, tecavüzün içerdiği kaskatı şiddeti ikinci plana iterken tecavüz erotize ediliyor, normalleştirilerek meşru kılınıyor, kurbanlar ya da “kurtulanlar” teşhir edilerek tecavüzle ilgili ataerkil anlayışlar yeniden üretiliyor. Ataerkillik zira bir cinsiyet rejimi olarak gücünü bu yenilenme pratiğinden alıyor. “Edebiyatımız demonik kahramandan yoksun” diye hayıflanırız kimi zaman, hayat edebiyatı her zaman galebe çalar çünkü. Türk edebiyatında, tecavüz araçsal ve nedenseldir; durup dururken tecavüz, içten, kendiliğinden bir kötü yoktur. Son günlerde kanımız donarak şahit olduğumuz bu iğrenç, aşağılayıcı şiddet peki nedensel midir? Muhafazakâr bir toplum oluşumuzla açıklanabilir mi? Dünyanın en gelişmiş, Batılı, liberal ülkelerinde de gittikçe artan bir dozda devam etmiyor mu kadına yönelik cinsel tehdit? Psikopat erkeğin patolojisi, içindeki hayvanı denetleyememesi midir bunun nedeni? Erkeklerin, bir kültürün ritüelini sürdürerek kendi bilinçaltlarındaki kadın korkusunu mitsel canavarlara ve kadınlara karşı tecavüz ve şiddet mitlerine dönüştürmelerine karşı çıkan feminist eleştirmenler, günlük mitleri deneysel olarak çürütmenin güç olduğunu ve böyle mitleri yerinde tutan daha geniş, simgesel ve ruhsal ihtiyaçların anlaşılması gerektiği üzerinde duruyor günümüzde. Diana Scully, tutuklu tecavüzcüler üzerine yaptığı tanıklıklara dayanan araştırması Tecavüz’de cinsel şiddetin kökeninin erkek egemen kültürde yatan yaygın bir sorun olduğu sonucuna varıyor zira.
Türk ve dünya edebiyatının yanı sıra beyazperdede, erkekler tarafından yaratılan sanat ürünlerinde tecavüz benzer uylaşımlar aracılığıyla sunulur: Cinselliğin evlilik çerçevesinde ele alınması, tecavüzle ilişkilendirilmesi ya da geleneklerle çatışma halinde sergilenmesi; “kurtarıcı erkek”-“kurtarılan kadın” ikiliğinde tecavüze uğrayan kadının intihar etmesi ya da kocası, ailesi tarafından öldürülmesi; tecavüzün, bir erkeğin bir başka erkeğe karşı işlediği suç ya da intikam unsuru olarak ele alınması; pornografik betimlenişi; milliyetçi dava kurgularında, militarist politikalardaki başat rolü; muhafazakâr sistemlerde seks ve çıplaklığı gösterebilmek adına bir ruhsat gibi kullanılışı; kadına yönelik cinsel saldırının daima savaşın veya çatışmanın bir parçası oluşu.... Tanzimat döneminde kadının iffeti ve ailenin namusunun yitimidir iğfal. Köy romanlarında ağa ya da damadın babası tecavüzcü iken, Milli Mücadele dönemi romanında bu rol, Yunan ve Rum askerine devredilir. Cumhuriyet döneminde yine düşmanlık, nefret, öldürme, tecavüz gibi olumsuz terimler militarist söylemden kurtarılarak belli ırklara mal edilir. 12 Mart ve 12 Eylül romanlarında bir işkence aracı olarak tecavüz, gözaltında ve hapishanede gerçekleşir.
Benimse bu yazıda muradım, kadınların ve söylemini dişil bir alandan kurabilen erkeklerin eserlerinde tecavüzün kurgulanış biçimi ve bizzat tecavüze uğrayan kadınların, bu korkunç şiddetle yüzleşme çabalarının izinden gitmek.

Dişil öznellik mücadelesi

Üstünlük, güç, sahip olma, kazanma, intikam, cezalandırma gibi iktidar mekanizmalarını içeren tecavüz aynı zamanda, feodal düzenin parçalanması nihayetinde zuhreden bir erkeklik krizinin işaretçisidir. Ancak ne kadar tepki verirse, gücünü de o kadar göstermiş, ama iktidarsızlığı da o kadar onaylanmış olacaktır. Zizek’in belirttiği gibi fallus tam bu anlamda kastrasyonun gösterenidir. Güç gösterisi temeldeki iktidarsızlığın doğrulanması olarak işlemeye başladığı an devreye giren fallik tersine çevirmenin mantığı budur. Zizek’in söz ettiği türden bir tersine çevirme üzerine kuruludur Marta Tikkanen’in Bir Erkeğe Nasıl Tecavüz Edilir? adlı romanı. Yaşgününü kutlamak için gittiği bir barda tanıştığı adamın tecavüzüne uğrayan Tova, hiçbir işe yaramayacağını bildiği için polise gitmez ama bir şey olmamış gibi de yaşayamaz. Aşağılayanı aşağılama, celladı kurbanlık duygusu ile tanıştırma, rolleri tersine çevirme ereğiyle tecavüzcüsüne tecavüz etmeye karar verir. Planını uygular, kendisini bir tecavüzcü olarak ihbar eder. Polisten aldığı cevap, “ne talihli adammış” olur. Tecavüzü bir suç olarak mahkemeye taşıyamaz Tova. Bir erkeğe tecavüz ediyorsa da, onun gücünden dem vuran her türlü tanıklık bir inkâr olarak kalır; hiçbir şey yapamayacağı, negatif açıdan olumlanan basit bir teşhir olarak işlemeye mahkûm-dur. Adeta kadının erkeğe sunduğu bir takdirdir bu. Tecavüz fantezisine sahip olduğu söylenen kadınlar da, bu fantezi üzerinden dönen porno sektörü de hegemonik erkekliğe hizmet eder. Zira Bourdieu’nun da belirttiği üzere erkek olma süreci, kadının erkeğe boyun eğmesi ile ya-pılandırılır. Ancak kimi kez kadınlar, adale- ti bizzat uygular. Virginie Despentes’in, sinemaya da aynı isimle uyarladığı Baise-moi adlı romanında, tecavüze uğrayan bir kadın ile arkadaşı, olabilecek en uç şiddet türlerini kullanarak cellata dönüşür. Ingvar Ambjörnsen’in Tavandaki Kukla adlı roma-nı, kendisi de çocuk yaşta tacize uğrayan Rebekka’nın, kardeşi Stina’ya tecavüz ettikten sonra evlenerek mutlu ve ideal bir aile babası olan Niels Petter’den intikam alma sürecini işler. Stina, tecavüzden sonra akıl hastanesine kapatılmıştır; tıpkı Toni Morrison’ın En Mavi Gözler‘indeki, babası tarafından tecavüze uğrayınca hamile kalan ve bebeğini doğururken aklını yitiren Pecola Breedlove gibi. Yıllarca enseste maruz kalmış yazar Iris Galey babasıyla başlayan kâbus dolu hayatını anlattığı Babam Öldüğünde Ağlamadım’ın ardından Ruh Tecavüzcüleri ve Lilly Siyah Beyaz’ı da kaleme alarak gördüğü sistematik işkence-yi, bir zincirin halkaları gibi sıralar art arda...
Ayşe Özmen Sen Gülerken’de daha bebekken ensest kurbanı olan bir kadının hikâyesini; Elif Şafak Baba ve Piç’te kardeşi Mustafa’nın tecavüzünü ve doğurduğu çocuğun babasının kimliğini bir sır gibi ömür boyu taşımak zorunda kalan Zeliha’nın dramını serer gözler önüne. Jinekoloğunun tecavüzüne uğrayan Tezer Özlü cinsel tacizi feminist bir duyarlıkla anlatırken, kendi uğradığı tecavüzü anlatmak için bir dil bulamaz Aslı Erdoğan. İşkence, tecavüz, savaş... Bunları anlatmak mümkün müdür? Ya da nasıl bir dille? Marion Hänsel’in J.M. Coetzee’nin In the Heart of the Country romanından beyaz-perdeye uyarladığı Dust’ta tecavüzün ardın- dan iletişim kurabilecek kelimeleri bula-madığından, dilin dünyasından tamamen çekilen Magda, akli dengesini yitirir.
Feminist retoriğini, dişil arzu ile dişil özneye hiçbir faillik hakkı tanımayan toplum arasındaki gerilime çektiği işaretten alan Dust’ta, tecavüz ile aşk ve dişil fanteziler birbirine karışır. İki anlatı düzeyinin yan yana sunulması, kadının tecavüzde suçu, payı, arzusu olduğu yanılsamasının tam aksine, kadının deneyimlediklerini temsil eder. Buradaki içsel odaklanma, onun acı deneyimini değil, deneyimleyemediği haz arzusunu yansıtır. Magda’nın çektiği acıyı ve gördüğü şiddeti yani gerçek deneyimi çok da farklı olmayan bir fanteziyle yaşamasının benzer bir örneği Leyla Erbil’in Karanlığın Günü romanında İkbal ve Asiye karakterlerinde çıkar karşımıza. İkbal’e çocukluğunda enişte dediği adam tecavüz etmiştir, babasından ve erkek kardeşlerinden dayak yiyerek büyüyen Asiye ise fantezilerinde bir jandarma eri tarafından tecavüze uğramak-tadır. Şiddet gören kadının, cinsel yaşamın- da uyarılmak için şiddet içeren fantezilere gereksinim duyduğu yolundaki kuramlar ve erkek cinselliğinin sadist, kadın cinselli-ğinin mazoşist karakterde olduğu kabulü erkeğin tecavüzkârlığını onaylamaktan başka bir şey değil. Aşkın, evliliğin, aile içi iktidar ilişkilerinin hegemonisinin, militarizmin tecavüz kavramı içine yerleştirildiği ve dişil öznellik mücadelesi-nin temsil edilişiyle öne çıkan bu eserlere Orhan Pamuk’un Kar’ını da bir yönüyle dahil etmek mümkün. Yıllar yılı Anado-lu’da mazlum ve ırzına geçilmiş kadın rollerine çıkan Funda Eser’in sahnedeki hedefi çünkü, kurban pozuyla erkeklerin cinselliğine seslenmek, kendi cinselliğini kasıtlı olarak bir çeşit mücadele aracına dönüştürmektir. Ancak ne var ki kadının öznelliğine toplum ve yargı karşı koymak-tadır her defasında. Alice Sebold ise Talihli Kız‘ı “kurban” olmadığını kanıtlamak için kaleme alır. Üniversiteye başladığı yıl karşı karşıya geldiği tecavüzden sonra çetin bir hukuki mücadele verir; polis sorgusu ve onu kafalarındaki tecavüz kurbanı rolüne oturtmaya çalışan kamuoyu baskısı ikinci bir şiddet olarak eklemlenir hayatına. İlk romanı The Lovely Bones’da da tecavüzün izlerini silemez yazar. Okuldan eve dönerken seri cinayetler işleyen komşuları tarafından tecavüz edilerek öldürülen Susie Salmon, kendini ölülerin dünyasında bulur. Susie’nin cennetten monologları aklıma Cees Nooteboom’un Paradies Verloren ’ını, Alma ve Almut’un hikâyesini getiriyor. Alma tecavüze uğrayınca bu travmanın üstesinden gelebilmek için iki kadın birlikte hayallerinin ülkesi Avustral-ya’ya gidip sanatsal bir etkinlikte melek kılığına girerek kentin çeşitli yerlerinde saklanırlar. Küçük bir kızken tacize maruz kalan ama bunu dillendireme-yen Joyce Carol Oates’ın Small Avalanches ve Freaky Green Eyes gibi seçkilerindeki ergenlik çağındaki bütün kızlar tecavüz kurbanıdır. (Tümü tecavüze uğrayan kadın karakter-leriyle Türk edebiyatının en ayrıksı romanı olan Şebnem İşigüzel’in Sarmaşık’ı gibi.) Oya Baydar’ın, Kayıp Söz’ünde, uğradığı tecavüzden sonra hamile kalan Zelal, töre hükmü ölümden kaçabilmek için dağlara sığınır. Cemreye Hüzün Düştü’de de yine bölgedeki tecavüzleri, namus adına öldürü-len kadınları anlatır Hasret Birsel. Ayşegül Devecioğlu, Kuş Diline Öykünen’de gözaltında tecavüz sonrasında sembolik bir kopuş yaşayan Gülay’ın trajedisini dile getirir. Meryem Erdal, Gözaltında Tecavüz adlı araştırmasında 1980 askeri darbesiyle başlayan bugüne kadar sürmekte olan dönemde yaygın ve sistematik biçimde uygulanan gözaltında tecavüzleri inceler.
Bir iktidar ilişkisi olarak, güç kullanılarak bedene, kişiliğe, benliğe, ruha ve tüm aidiyetlere yapılan fiziksel, sosyal ve psikolojik bir imha eylemidir tecavüz. Tam anlamıyla, cinsiyetçi ve militarist bir erkek şiddeti, doğanın, kadının, ötekinin, dünyanın katledilmesidir. Muinar’da Latife Tekin’in dediği gibi erkekler, dünyaya tecavüzden tutuklanması gereken bir cinstir!

* Tecavüze uğrayan kadınların katılımıyla oluşan “Tacize ve Tecavüze Son İnisiyatifi” 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü öncesinde Amargi’de buluşuyor.www.amargi.org.tr

* Ensest: Aile İçi Cinsel Tecavüz/Oğuz Polat, Nokta Yayınları, 2006
* Tecavüz: Sarkıntılıktan Her Türlü Tacize Şiddetten Nikâhlı Irza Geçmeye Kadar Bütün Yönleriyle/Hikmet Saim, İnkılâp Kitabevi, 2004
* Kendinizi Koruyun: Kapkaçtan Tecavüzden Tacizden/Jessica Davis, Çev: Eda Aksan,
Dharma Yayınları, 2003
* Bir Erkeğe Nasıl Tecavüz Edilir?/Marta Tikkanen, Çev: İlknur İgan, Ayrıntı Yayınları, 1998
* Mor Tecavüz/Handan Öztürk, Gala Yayınevi, 2000
* Asiye: İşkencede Bir Tecavüz Öyküsü/Asiye Zeybek Güzel, Ceylan Yayınevi, 1999
* Gözaltında Tecavüz/Meryem Erdal, Çiviyazıları, 1997
* Hepsi Gerçek-Devlet Kaynaklı Cinsel Şiddet/Yayına Haz: Eren Keskin, Leman Yurtsever, Punto Yayınları, 2007
* Tecavüz: Cinsel Şiddeti Anlamak/Diana Scully, Çev: Laleper Aytek, Şirin Tekeli, Metis, 1994
* Etnik Tecavüz: Bosnalı Kadınların Dramı/Elena Doni- Chiara Valentini, Çev: Sevcan Tutan, Real Yayınevi, 1994
* Talihli Kız/Alice Sebold, Çev: Beril Eyüboğlu, Kanat Kitap, 2005
* Kendimizi Savunurken Cinsel Şiddet ve Tecavüze Karşı Yaşananlar, Önlemler ve Günlük Yaşama Geri Dönüş El Kitabı/Rosalind Wisemand, Çev: Lale Akalın, Sel Yayıncılık, 1996
* İçe Kanayan Yara-Polis Sorgularıyla Ensest İlişkiler ve Çocuk Tecavüzcüleri- /Önder Şuşoğlu, Alfa Yayınları, 2005
* Niçin Ben?”Jenny’nin Öyküsü”/Patricia Dizenzo, Çev: Nejla Özgür, Arion Yayınevi, 1998
* Kadınlar, Irk ve Sınıf/Angela Davis, Çev: İnci Çeliker, Sosyalist Yayınlar, 1994
* Zulüm Politikaları/Kate Millet, Çev: Beril Eyüboğlu, Metis, 1998
* Erkeğin Karanlık Yüzü/Michael P. Ghiglieri, Çev: Ülgen Yıldız, Phoenix Yayınevi, 2003
* Cinsel Şiddet/Alberto Godenzi, Çev: Yakup Coşar, Sultan Kurucan, Ayrıntı Yayınları, 1992

Hande Öğüt - Radikal
Yayın Tarihi : 28 Kasım 2008 Cuma 12:26:05


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?