Fransızların Türklerden hoşlanmadığı bir başka genelleme. Dolu böyle düşünen olduğunu biliyoruz Fransa’da. Tersini düşünenlerin nüfusu azbuz değil öte yandan. Bugün, Türk’ün Türk’e yapmadığını yapan Fransızlardan bazılarına değinmek istiyorum.
Enis Batur'un yazısı...
Bleu Autour yayınevinin internet sitesinden...
PARİS - “Türkler konukseverdir” türü genellemelere bayılır, negatif genellemelerle karşılaştığımızda sert tepkiler verir, başkaları hakkında genelleme yapmaktan geri durmayız. “Sen Fransızları benden iyi tanırsın” demişti bir tanıdığım: “Bu adamlar gerçekten de ukalâ, burnu büyük, soğuk nevâle değil midirler?”.Ona, “hangi Fransızlar?” diye sordum, karşı hamlemi anlamakta güçlük çektiğini gördüm.
Her Fransız vatandaşı Fransız’dır da, bir Breton’u bir Marsilyalı’yla, bir Toulouse’luyu bir Cherbourg’luyla aynı kabın içine sokmak mümkün müdür? Ya yarım yüzyıldır Komünist Partisi üyeli olmakla övünen şu fırça saçlı emekçi kadınla, baştan beri Le Pen’de aradığını bulduğunu söyleyen domuz yanaklı emlâkçı beyi? Ezberinden, soluk almadan, bir saat yüksek sesle Lautréamont okuyan genç adamla Rimbaud’yu önündeki kâğıda Raimbot diye yazan cahil kızı?
Fransızların Türklerden hoşlanmadığı, Türkiye’nin AB’ye girmemesi gerektiğini savundukları bir başka genelleme. Dolu böyle düşünen olduğunu biliyoruz Fransa’da, bir bölümü de Kuzey Afrika kökenli din kardeşlerimiz. Tersini düşünenlerin nüfusu azbuz değil öte yandan; hele bir biçimde Türkiye’yi tanıyan, birkaç gün İstanbul’da ya da Antalya’da tatil yapıp dönmüş olanların arasından pek az muhalif çıktığı görülüyor.
Ama bugün, Türk’ün Türk’e yapmadığını yapan Fransızlardan bazılarına değinmek istiyorum. Birkaç yıl önceydi, bir televizyon programında yanyana getirmeyi aklımdan geçirmiştim: Tophane eski mezartaşları üzerinde çalışan Bacqué-Grammond, Bektaşî sırları üzerine kitabı yayımlanan Thierry Zarcone, Osmanlı kültürü çerçevesindeki araştırmalarından bildiğimiz Gilles Veinstein, Bilge Karasu çevirmeni Alain Mascarou, aynı masada, güzelim Türkçeleriyle nasıl da şaşırtacaktı genellemecileri!
Bir başka yakada, Türk Edebiyatı’nın Fransa’da hak ettiği yeri bulması için çırpınan Fransızlar çıkıyor karşımıza. Hamdi Tanpınar’ı, Tahsin Yücel’i, Nedim Gürsel’i, pek çok şairimizi Fransızca’da ağırlayan Timour Muhiddine’i “çeyrek Türk” statüsüne yerleştirdik diyelim (ki bu bile kolay değil aslında), Patrice Rötig’e ne buyurulur?
Nedim Gürsel'in kitabının Fransızca baskısı
Bu Paris doğumlu, orta Fransa’da yayıncılığa girişmiş adamı hiçbir köken bağlantısıyla açıklayamayız. Bleu Autour yayınevi, giderek gelişen yayın yelpazesinin önemli bir dilimini bizim edebiyatımıza ayırmakta kararlı.
Sait Faik
“Fransa’da Türkler” başlıklı sosyolojik bir derlemeyi, “Ottomanes” başlıklı, Courtellemont’un yüzyılbaşı renklendirilmiş fotoğraflarından oluşan nefis albümünü çıkardıktan sonra Sait Faik’e yönelmiş Patrice Rötig: “Lüzumsuz Adam”ın ve “Alemdağ’da Bir Yılan”ın peşisıra “Semaver”i hazırlıyor şimdi de.
Sait Faik’ten bir seçme hikâyeler kitabı, yıllarca önce, UNESCO desteğiyle çıkmış ve sırra kadem basmıştı. Bugün Bleu Autour, üstelik hiçbir destek görmeden, daha kararlı biçimde yöneliyor ustaların ustasına.
Bu kadarla kalmıyor Rötig’in merakı:
2008 sonbaharına, bir Orhan Veli şiirleri seçkisi planlıyor.
Bleu Autour yayınevinden, geçen yıllarda, bizi yakından ilgilendiren iki yaşamöyküsel kitap daha çıkmıştı, ayrıca: Nedim Gürsel’in çocukluk ve ilk gençlik dönemini kuşattığı metniyle, Rosie Pinhas-Delpuech’in “Bizans Süiti”.
Patrice Rötig, babasının bir geçici görevi nedeniyle çocukluğunda bir süre kalmış Türkiye’de. Oğlu ve yayınevindeki sağ kolu Simon Rötig işi ileri götürerek Türkçe öğrenmiş.
Tutku duyarak yapıyorlar işlerini.
Fransızlar mı derseniz, evet Fransızlar.
Onların Fransızlığına biz Fransız kalıyoruz yazık ki.