30
Nisan
2025
Çarşamba
KİTAP

Katoğlu'ndan yeni kitap

Murat Katoğlu’nun yeni kitabı, Cumhuriyet döneminde sanat ve kültür hayatının kamu hizmeti olarak kurumlaşmasını anlatıyor

Murat Katoğlu’nu 1950’li ve 60’lı yılların başındaki nesil Pazar Postası dergisi etrafındaki grup arasında tanır. Edebiyata geçecek derecede kesin bir mizah anlayışı, heccav tavrı vardır. Bana kalırsa Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin sosyal bilimlere, metodolojiye vakıf nadir mezunlarındandır. Geniş bir ilgi alanı vardır ve zeki bir yorumcudur.

Bu saydığım özellikler onu anlamaya yetmez; “yurt sevmek” lafının boşuna kullanıldığı memlekette, Katoğlu’nun bu yurdu ve milleti her şeye rağmen benimsediğini söylemek gerekir. Sağdaki soldaki insanların yeteneğini, az sayıdaki fazilet sahibini ve melunları çok iyi tanır. Bu, mensubu olduğu halka yakın ilgi duyduğunun bir göstergesidir.

Bütün bu özellikleri dolayısıyla da fevkalade yaratıcı bir örgütleyici ve idareci olmuştur. 1970-71’de TRT bünyesinde müzikten tiyatroya, sosyolojiden tarihe Türkiye’deki en büyük ödül skalasını proje halinde hazırlayıp yürürlüğe koydu. Onlarca jüri alışılmışın dışında bir maharet ve vukufla kurulmuştu, ne sağcı ne solcu ama işbilen üyeler. Hiç kimse orada verilen ödüllere itiraz edemedi. Ne yazık ki proje de bir daha devam edemedi.

Yazdığı kitap herkesin başvurduğu bir eser oldu

Ecevit hükümetleri sırasında Kültür Bakanlığı müsteşar muavini oldu, müsteşarlığı reddettiği söyleniyordu. Ama iş yapan bir adam olarak Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nü kabul etmişti. Bu dönemde Türkiye müzelerinin başına getirilenler ve kısa zamanda yapılan reformları herkes hatırlar. Sorunları biliyordu ama asıl önemlisi kalabalık kadroları değerlendiriyordu.

“Türkiye’nin Kültür Sanat Sorunları” adlı kitabı çıktığı zaman, bu toplumun kültürel değişimini lafla değil, kurumlarını inceleyerek ele alan bir eserle karşılaşıldı. Bu kulunuz dahil herkesin konu üzerindeki müracaat kitabı bu eser olmuştur. Şimdi ise “Şematizmden Yaratıcılığa” başlığı altında, Cumhuriyet döneminde sanat ve kültür hayatının kamu hizmeti olarak kurumlaşmasının tarihini ele alıyor.

Devlet oda müziğini benimsetmek için çalıştı

Batı müziği, batı resmi, batı eğitimi, batı edebiyatından tercümeler 19’uncu asrın ilk yarısında başlamıştır. Osmanlı padişahları ve devlet ricalinin batı müziğinde besteleri vardır. Güzel Sanatlar Akademisi imparatorlukta kurulmuştur. Son halifenin sarayında hanedan üyelerinin ve harem halkının iştirakıyla oda müziği yapılabilmekteydi. Ama bunu geniş bir kitlenin benimsediği tabii ki söylenemez; Cumhuriyet döneminde de benimsediği söylenemez ama devlet benimsetmek için gayret göstermiş, kurumlaşmıştır. Bu kurumlaşma ile de bazı kapıların bir daha kapanmamak üzere açıldığı gerçektir. İki tavır arasında fark vardır.

Tam 75 yıl önce 1934’te İran Şahı ziyarete geldiğinde, devlet bugünkü Türk Ocağı binası denen o zamanın Halkevi sahnesinde “Özsoy Operası”nı sahneye koyuyor. O tarihte resim- heykel yapan, film çeviren, aslında eli her şeye yatkın Münir Hayri’nin kaleminden çıkma librettoyu, Ahmet Adnan (Saygun) besteliyor.
Tek perdelik operanın bir daha icra edildiğini duymadım ama bu iş yapılmalıydı. Atatürk şark için opera istiyordu, özlenen hedeften henüz uzakta kalsa da isteği oldu ama İran’da opera Türkiye’dekinden daha önde gitti. Sofya’da militer ateşe iken opera temsiline giden genç yarbay, Bulgar Meclisi (Sobranye) üyesi Şakir Zümre’ye “Opera denen olayı kavramışlar, Balkan muharebesini niçin kazanabildiklerini şimdi anladım” demiş.

Cumhuriyet bir kültürel değişim denemesidir; eğrileri ve doğrularıyla bunun kurumlarını teşkil ederek yapmaya çalışmıştır. Murat Katoğlu’nun fikrine göre Cumhuriyet yaratıcı olmak için kurumsuz ve örgütsüz bir kültürel değişim modelinden kurumlaşmaya gitmiştir. Onu yaratıcılığa doğru götüren budur. Kuşkusuz, başarı çizgisini ancak zaman gösterir.
 

İlber Ortaylı - Milliyet
Yayın Tarihi : 22 Haziran 2009 Pazartesi 16:10:57


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?