‘Cinên Pereyan’, aslında bir Murathan Mungan okuma kılavuzudur. Çünkü Mungan’ın geçmişi, ailesi, çocukluğunun geçtiği topraklar onun bütün eserlerine gizli ya da aşikâr bir şekilde sızmış durumda. Diğer yandan Murathan Mungan edebiyatının en önemli öğesi olan dili konusunda da önemli ipuçları verir
Bazı yazarları anlatırken çok zorlanırsınız. Kelimeleriniz azalır, cümleleriniz eksik kalır. Bu durum belki o yazarla hiç tanışmamışsanız da, çok yakın bulduğunuzdan ve her ne söylerseniz söyleyin yanı başınızdakini tam anlatamama korkusundan kaynaklanır. Murathan Mungan, benim için bu yazarlardan biridir. Hem doğulu hem batılı bir yazar Mungan, doğudan aldıklarını batıya uyarlayan yazarlardan değil. Doğunun sözlü kültüründen gelen zengin ve şiirsel dilini, büyüselliğini, ritüelist karakterini, yazıya döker ve kendine özgü kılar. Artık yazılan her kelime, kurulan her cümle ona aittir.
Mungan öteden beri Kürtlerin ilgisini de çeken bir yazar. İlk kitabı, Ruken Bağdu Keskin tarafından 1996 yılında Li Rojhilatê Dilê min (Kalbimin Doğusunda) adıyla çevrildi ve Metis Yayınları tarafından yayımlandı. Omayra; Sahtiyan; Oda, Poster ve Şeylerin Kederi ve Kum Saati adlı şiir kitaplarından bir derlemeydi. Murathan Mungan’ı Kürtçe okumak da güzeldi ve Türkçedeki tadı veriyordu. Yakın zamanda ise Lis Yayınevi, Lal Laleş ve İrfan Amida’nın çevirisiyle bu defa Balgîfa Mar (Yılan Yastığı) başlığı altında eski-yeni birçok şiirini Kürtçe-Türkçe yayımladı. (Her iki dil yan yana durmuş bu kitapta. Yan yana, ikiz kardeş gibi. Farklı okunsa da aynı anlama gelen şiirin gücü insanı da birbirine yakınlaştırmaya yeter mi?)
Hemen sonrasında ise Paranın Cinleri, Cinên Pereyan adıyla, Felat Dilgeş’in (ki Felat Dilgeş daha önce Ahmet Arif’in Hasretinden Prangalar Eskittim’ini de Kürtçeye çevirmişti) çevirisiyle Doz Yayınları tarafından yayımlandı.
Murathan Mungan’ın hem sözünü ettiğim şiirlerini hem de metinlerini okurken insan kendini bir ayinde hissediyor. Bir yandan ayinin ağırlığı, büyüselliği, ritüelistik özellikleri diğer yandan okundukça, yaşandıkça, insanın içine işledikçe bir hafifleme ve yalnız olmama duygusu. Ve insan bunları anadiliyle okuyunca ne yalan söyleyeyim daha bir keyif alıyor. Tınısını daha iyi duyuyor.
Cinên Pereyan çoğunlukla Mardin’i ve yazarın Mardin’de geçen çocukluğunu, büyülü yaz akşamlarını, kentin dokusuna işleyen yazgıları, tarihin unutulmuş ve sürülmüş çocuklarını ve bütün bu hikâyelerin onun üzerindeki etkisine odaklanır. Kendi hikâyesini bu kentin yazgısıyla örer Mungan. Bunu en çok Cinên Pereyan’dan öğreniriz. Mungan burada da kendi hikâyesi üzerinden tespitler yapar. Bu tespitler yazıya döküldüğünde sadece bir kişinin tespiti olmaktan çıkıp her okuyanın ruhunda da kendisini anlamaya yönelik analizlere dönüşür. Bu anlamda Mungan’ın hem metinleri hem de şiirleri okuyucunun hayatında yeni yollar ve cevaplar bulmasında da önerilerde bulunur.
Mardin ve Mungan
Kentler de insanlar gibidir. Nasıl ki her insanın geçmişinin üzerinden kurduğu hikâyesi önemliyse, kentlerin de yeryüzünde kapladığı alandan, matematiksel harikalığından öte onun bunlarla kurduğu ilişki ve geçmiş önemlidir. Mungan, çocukluğundan itibaren Mardin’le insani ve yaşayan bir ilişki kurmuş, anlattığı bir çok hikâyesini, tiyatro oyunlarını, birçok şiirini bu kentle kurduğu ilişkiyle ele almıştır. Mardin bütün zamanlar boyunca kavimlerin diyarı olmuş, her gelen Mardin’den izler aldığı gibi kendinden de izler düşürerek ona bir kimlik yaratmıştır. Bir çizik, kırık bir taş, yıkılmış bir sur, çentikler, kırılmış pencere parmaklıkları, tepeden aşağı inen aşınmış merdivenler bir insanın suretinde yılların bıraktığı izler gibi kentin suretinde de izler bırakmıştır. İşte Mungan bu kentin kuntlaşmış hikâyesiyle yola çıkar. Kitaba da ismini veren ‘Cinên Pereyan’ denemesinde Murathan Mungan’ın ailesinin ve geçmişinin üzerinden Mardin’i de bu anlamda anlarız, tanırız, yazgısına ortak oluruz. 1925 yılında çıkarılan Takrir-i Sükun Yasası’yla değişen ve sürgün olan bir aile, sonra bir daha eski günlere dönememe, ama eski günleri hep yad etme, onları yaşamaya çalışma, yoksulluk zamanları, aile bireylerinden bazılarının hapishane günleri ve paranın içine saklanan cinler... Paranın her şey olmadığı zamanlar yani... Ve bütün bu hikâyelerin değişerek, dönüşerek, edebiyatın ve tiyatronun estetiğiyle örülerek yazıya dökülmesi... Nitekim geçmiş bazı yazarların en önemli malzemesidir. Murathan Mungan bu yazarlardandır. Bu da bir tür sağalma yoludur. Diğer yandan bu kitabın asli unsuru ve yazarı şekillendiren Mardin’e dönersek diyebiliriz ki Mardin’de dar zamanlar yoktur. Taşın, toprağın zamanı yoktur. İnsanın zamanı yoktur. Kitaptan da referanslar alırsak zaman mefhumunu ve ele alınış biçimini yazarın Taziye, Mahmut ile Yezida ve özellikle Geyikler Lanetler oyunlarında, Cenk Hikâyeleri’nde daha iyi görmüş oluruz.
Bir de bu metinde Mungan, iletişim sorunlarıyla ilk defa karşılaşmasını anlatır. Şimdilerde unutulmuş gibi olsa da bu ülkede bir zamanlar sadece Kürtçe konuşmak bile yasaktı. Mungan da bu yasaktan nasibini taa çocukluk yıllarında alanlardan. Kürtçe konuşmanın para cezasına tabii olduğu yıllarda Mungan’ın babası da ona Türkçe dışında konuşmayı yasaklamıştı. Ve Mungan o zamandan beri Türkçe dışında başka bir dili öğrenemediğini söyler. Bunu da Jung’çu okula göre bir tür gizli kekemelik olarak adlandırır.
Yazarın kişisel macerası
Kitapta yer alan çarpıcı, iç acıtıcı bir diğer metin de ‘Keçika Morîşîn’dır (Mavi Boncuklu Kız). Bu metinde 90’lı yıllara ve OHAL bölgesinde yaşayan insanların korkularına küçük bir kızın tepkisiyle şahit oluruz. Mavi boncuklu bir kızın batılı birilerini görünce hemen onları polis sanmasını ve kaçmasını anlatır ki sadece bu metin bile otuz yıl süren bir kavganın çocuklar üzerindeki onarılmaz etkisini ve toplumsal yarılmayı, korkuları, sendromları anlatmaya yeter.
Yazarın kişisel macerasını bence en iyi anlatan ise ‘Zêde Wêrekî, Zêde Dilovanî, Zêde Hezkirin’ (Fazla Cesaret, Fazla Merhamet, Fazla Sevgi) metnidir. Bu metinde babalar ve oğullarına, onların ilişki biçimlerinin geleceğe nasıl yansıdığına ve üveylik duygusuna şahit oluruz. Bu metin bizi Murathan Mungan’ın ve yaratımlarının alt metnini doğru okumamızı sağlar.
Cinên Pereyan, aslında bir Murathan Mungan okuma kılavuzudur. Çünkü Mungan’ın geçmişi, ailesi, çocukluğunun geçtiği topraklar onun bütün eserlerine gizli ya da aşikâr bir şekilde sızmış durumda. Diğer yandan Murathan Mungan edebiyatının en önemli öğesi olan dili konusunda da önemli ipuçları verir Cinên Pereyan. Mungan, Doğunun sözlü kültüründen beslenir. Bu kültürü Türkçeye çevirmekten ötedir yaptığı iş. O kültürü içselleştirmiş, kendine mal etmiştir. Bu yüzdendir ki Mungan en çok geçmiş zaman elbisesini giyindiği hikâyelerinde ve tiyatro oyunlarında başarılı bir yazar olarak belirir. Murathan Mungan’ı Doğu’yu anlatan diğer birçok yazardan farkı aslında burada yatar.
Kürtçede soluk bulan her üç kitap da başarılı çevirilerden geçmiş. Her iki şiir kitabının çevirilerini karşılaştırırsak, nitekim bazı şiirler her iki kitapta da var, birbirine benzeyen ve ayrılan noktaların olduğunu, yazarın kelimelerini farklı kelimelerle Kürtçeye çevirdiklerini görürüz. Ancak burada olumsuz bir durum söz konusu değildir. Her iki şiir çevirisi de olabildiğince yapay, suni kelimeleri kullanmaktan kaçınmış ve sade, anlaşılır, Mungan’ın dilinden zerre eksiltmeyen metinler ortaya çıkarmışlar. Aynı durum Cinên Pereyen’ın çevirisi için de söz konusudur. Burada da gündelik hayatın kelimelerine daha çok sadık kalınmış, Murathan Mungan’ın yazıdaki soluğu Kürtçede de aynı etkililikte hissedilmektedir.
CINÊN PEREYAN
Çeviren: Felat Dilgeş, Doz Yayınları.
BALGİFA MAR
Çeviren: Lal Laleş, İrfan Amida, Lis Yayınları.
LI ROJHILATÊ DILÊ MIN
Çeviren: Ruken Bağdu Keskin,
Metis Yayınları.