30
Nisan
2025
Çarşamba
POLİS/ADLİYE

AİHM'DE REFORM ACİLİYETİ

Türkiye'nin hukuk hayatına rahmetli Özal'ın girişimiyle 1987'den sonra giren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), o tarihten bu yana binlerce davaya ev sahipliği yaptı.

Adeta Türkiye'nin "aksayan adaleti"ne yön verdi.
Türk hukukçuların bu sisteme alışması zaman aldı ve hâlâ da tam olarak bu hukuk sisteminin ülkemizde uygulandığını söylemek mümkün değil.
Buna rağmen birçok "hukuki reform", AİHM kararlarının kendi hukuk sistemimize uyarlanmasıyla mümkün oldu. Devlet güvenlik mahkemeleri bu nedenle kaldırıldı. Gözaltı süreleri bu nedenle dört günle sınırlandı. İşkence uygulamalarıyla mücadele, yine AİHM kararları nedeniyle sertleştirildi.

Türk vatandaşları, Strasbourg mahkemesini "derman kapısı" olarak gördü ve geçen yılın rakamlarına göre bu kurumda en fazla "mahkûmiyet" kararı Türkiye aleyhine verildi. Türkiye 341 davada mahkûm olarak geçen yılın "şampiyonu" oldu. Türkiye'yi 210 mahkûmiyetle Rusya, 153 mahkûmiyetle Romanya ve 126 mahkûmiyetle Ukrayna izledi.

AİHM'de, 1959 ile 2009 yılları arasında, yani 50 yıllık sürede en fazla mahkûm olan ülke yine Türkiye oldu. İtalya ikinci, Rusya ise 3'üncü sırada yer aldı. Halen bu kurumda karar aşamasında olan 33 bin davanın 10 bini, yani yüzde 18'i Türkiye'ye ait.

Türkiye'nin şampiyonluğu
Şimdi AİHM, bütün bu davalarla "başa çıkabilmek" için bir reform arayışına girdi. 47 Avrupa ülkesinin 800 milyon nüfusunun "hak arama" kapısı haline gelen AİHM, artık bu davalarla başa çıkamıyor.

Mahkemeye yapılan başvurular, kısıtlı bütçe ve personel nedeniyle derhal işleme konulamıyor, kararlar ve kararların uygulanması gecikiyor. Bu da mahkemenin etkinliğinin sorgulanmasına neden oluyor.

AİHM'nin kararları çoğu zaman "siyasi", çoğu zaman "yanlı" olabiliyor. Türkiye, AİHM'den en çok şikâyetçi olan ülkelerin başında geliyor.

Avrupa Konseyi'ndeki Türkiye Daimi Temsilcisi Büyükelçi Daryal Batıbay, geçen yıl AİHM'nin "kendine çekidüzen vermesi" konusunda yazılı bir sunum yaptı.
Türkiye, mahkemenin karar verme sürecindeki seçici tutumunun da sorgulanması gerektiğini, yüksek miktarlarda tazminata hükmederek kendisine başvuru yapılmasını adeta teşvik ettiğini, iç hukuk yollarının tüketilmesine gerek kalmadan kendisine yapılan başvuruları işleme koyduğunu ve mahkemeye başvurmak için önkoşul olan 6 aylık süre konusunda seçici davrandığını belirtiyor.

Reformlar ne değiştirecek?
Mahkemeye yapılan başvuru her yıl artıyor. Geçen yıl 57 bin başvurunun göz önüne alınması halinde, bir önceki yıla oranla yüzde 15 oranında artış olduğu görülüyor. Önümüzdeki sene bu artışın yüzde 30 daha fazla olacağı düşünülüyor. Şu anda karar bekleyen yaklaşık 120 bin dosya olduğu belirtiliyor.

Reform amacıyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne ek olarak 14'üncü Protokol adı verilen bir belge hazırlandı. Bu belge, bundan böyle mahkemeye gelen başvurular hakkındaki kabul edilebilirlik kararının, basit nitelenen davalarda 3 yargıç yerine tek yargıç, önemli nitelenen davalarda ise 7 yargıç yerine 3 yargıçla alınmasını öngörüyor. Yani yargıçların daha fazla başvuruyla uğraşmaları, böylelikle de başvuruların daha hızlı işleme konulmaları hedefleniyor.
Bütün bu durum, Türkiye'nin şikâyetlerini giderebilecek mi?
Orası şüpheli.

Çünkü AİHM'de artık "yetenekli hukukçu" sayısı da azaldı. Avrupa'nın "ünlü" hukukçuları, bu kurumun itibarını yitirdiğini düşünerek görev yapmak istemiyorlar. Böylelikle itibarı azalan mahkemenin, hukukçular nezdinde çekiciliği de azalmış oluyor.

Buna rağmen AİHM'nin, Türk adaletinde önemli yeri var. Türkiye, birçok sorununu Strasbourg'a "ihraç" etmiş ve bu kurumdan çözüm bekler hale gelmiş durumda.
İşte bu nedenle Türkiye'de yeni bir anayasa ve yeni bir yargı sistemi gerekli ve de acil.

Zeynel Lüle - Referans
Yayın Tarihi : 21 Şubat 2010 Pazar 23:45:48


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?