Amacımız çocuklarımızı eylemlere iten nedenleri ortadan kaldırıp ellerine taş yerine, sopa yerine ekmek verebilmek kitap verebilmek, olmalıdır. Çocukların terör suçlarıyla ilgili yargılanmalarında 'çocuğun yüksek yararı' ilkesi temel prensip olarak çerçeveyi çizmelidir. Çocuktan terörist olmaz! Atacağımız bütün adımlarda bize ışık tutacak genel ilke bu olmalı.
Zaman zaman Güney Doğu’da kimi yasadışı gösterilerde slogan atan veya polise taş atan bazıları daha ilkokul çağında çocukları görüyoruz. Konumuz özellikle 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu (TMK ) kapsamında yargılanan çocuklar olunca, öncelikle altı çizilmesi gereken, odak noktamızın çocuk olduğudur. Yani yaptığı eylem ne olursa olsun uluslararası standartlar ve çağdaş uygulamalar kapsamında 18 yaşını doldurmamış her bireyin kabul edildiği gibi, odağımızın çocuk oluşundan bahsediyoruz.
TMK ve ilgili düzenlemelerle yargılananlar söz konusu olduğunda konuyu genel olarak Kürt meselesine özelde de terörle mücadeleye çekmek isteyen çok kişi oluyor. Ancak evrensel çocuk haklarından, çocuğun yaptığı eylemin amacından haberdar olma olgunluğuna erişip erişmediğinden, bu çocuğun ağır ceza mahkemelerinde büyüklerle birlikte yargılanıp onlarla aynı koşullar altında sorgulandığından ve en önemlisi geçirdiği bu zorlu süreç sonunda hayatı boyunca ruhunda taşıyacağı yaralardan, ayaklarına vurulmuş prangalardan söz eden yok.
Gerçekten çocuktan bahseden yok! Oysa Türkiye’nin de taraf olduğu BM Çocuk Hakları Sözleşmesi, BM Çocuk Ceza Adaleti Sisteminin Uygulanması Hakkında AsgarÓ Standart Kuralları ve gerekse 5395 S ayılı Çocuk Koruma Kanunu (ÇKK ) incelendiğinde de görüleceği üzere; çocuk yargılamasında esas olan fiil değil faildir yani çocuktur. Dolayısıyla çocuk yargılamasında önemli olan çocuğun menfaatidir. İşte Hükümetimiz bu evrensel ilkeleri göz önünde bulundurarak çocuktan bahsetmeye karar verdi ve TMK kapsamında yargılanan çocuklarla ilgili çocuk adalet sistemine aykırı düzenlemeleri değiştiren bir Tasarı hazırlandı.
250. madde
Ceza Usul Kanunu’nun 250. maddesi, kaldırılan Devlet Güvenlik Mahkemeleri’ne benzer şekilde belli suçlar için özel yetkili ağır ceza mahkemeleri kurulmasını öngörmektedir. T MK’ nda yapılan değişiklikler sırasında, 15 yaşından büyük çocuklara yönelik kanun kapsamına giren suçlarla ilgili davaların da bu mahkemelerde görüleceği hükmü yasa metnine eklenmiştir. Diğer yandan T MK m. 13’te yapılan değişiklikle, 15 yaşından büyük çocuklar için “hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilemez; verilen hapis cezası seçenek yaptırımlara çevrilemez ve ertelenemez” şeklinde bir düzenleme kabul edildi. Dolayısıyla hem T MK, hem de Ceza Usul Kanunu 15 yaşından büyük çocukları “çocuk” olarak kabul etmezken, onların da yetişkinlerle aynı hükümler çerçevesinde yargılanmasının ve cezalandırılmasının önünü açmıştır. Yani, 12-15 yaşındaki çocuklar Çocuk Mahkemelerinde yargılanırken 15-18 yaşındaki çocuklar yetişkinler gibi özel yetkili mahkemelerde yargılanmaktadır.
Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile terör suçlarıyla yargılanan çocuklarla ilgili oldukça önemli değişiklikler yapılmaktadır. Şöyle ki, TMK m. 5’e göre terör suçları ve terör amacı ile işlenen suçlar hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlÓ para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur. Tasarı cezalarda artırım öngören bu hükmün altına “Bu madde hükümleri çocuklar hakkında uygulanmaz” ibaresini eklemiştir. Dolayısıyla çocuklarla ilgili haksız uygulama da ortadan kaldırılmıştır. Diğer yandan m. 9’a göre on beş yaşın üzerindeki çocuklar hakkında açılan davalar da yetişkinler gibi ağır ceza mahkemelerinde görülmektedir. Tasarı bu hükmü yürürlükten kaldırarak 15 ila 18 yaş arasındaki çocukların da Çocuk Mahkemelerinde yargılanmalarının önünü açmıştır. TMK m. 13 uyarınca da bu Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi, verilen hapis cezası seçenek yaptırımlara çevrilmesi ve cezanın ertelenmesinde on beş yaş sınırı kaldırılmıştır. Dolayısıyla Tasarı 15 ila 18 yaş arasındaki çocukları hüküm kapsamından çıkarmıştır.
Çocuk kimdir?
5237 Sayılı TCK m. 6 uyarınca çocuk henüz on sekiz yaşını doldurmamış kişidir. Diğer yandan 2005 tarihinde kabul edilen ÇKK m. 3 uyarınca da çocuk daha erken yaşta ergin olsa bile on sekiz yaşını doldurmamış kişi olarak tanımlanmaktadır. Türkiye’nin taraf olduğu 1989 tarihli Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Avrupa Sözleşmesi uyarınca da çocuk 18 yaşını doldurmamış kişi olarak tanımlanmaktadır. T MK ile hem çocukların yargılanmalarındaki usul ve esaslar hem de 18 yaş sınırına getirilen istisnalar söz konusu Tasarıyla kaldırılmaktadır. Tasarı yaş ayrımı yapılmaksızın terör suçu işleyen tüm çocukların çocuk mahkemelerinde yargılanmalarını sağlamaktadır. Diğer yandan TMK’nun kimi maddelerinde belirtilen “on beş yaşını tamamlamamış” çocuklar ibaresi kaldırılarak evrensel standartlar uyarınca 18 yaş sınırı getirilmiştir.
Ulusal ve uluslar arası mevzuat gereği çocuk olarak kabul edilen kişiler arasında isnat edilen fiilde herhangi bir farklılık olmamasına karşın, 15-18 yaş aralığındaki kanunla ihtilaf halindeki çocukların, yetişkinlerin tabii olduğu bir yargılama sistemine dahil edilmeleri eşitlik ilkesinin ihlalidir. Çocuklar arasında hiçbir sebebe dayalı olarak ayrımcılık yapılmaması gerekmektedir. TMK m. 9. ve 13. uyarınca 12-15 yaşında olanlar ile 15-18 yaşında olan çocuklar arasında yargılama, yargılamayı yapan mahkeme farkı yaratılması, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, verilecek hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesinden ve ertelenebilirliğinden yaralandırılmam aları Anayasanın m. 10 düzenlenen eşitlik ilkesine aykırıdır.
Anayasa madde 90
Anayasa m. 90/son gereğince, ulusal yasalarla kanunla uygun bulunarak yürürlüğe giren uluslararası sözleşmelerin aynı konuda farklı düzenlemeler içermesi halinde uluslar arası sözleşmelerin yasadan önce uygulanması esastır. Buna karşın T MK’nun 9. ve 13. maddesindeki düzenlemeyle BM Çocuk Hakları Sözleşmesindeki çocuk tanımı kapsamında kalan küçükler arasında yargılamayı yapacak makam/mahkeme ayrımı yapıldığı gibi hapis cezasına seçenek yaptırımların uygulanması olanağı da ortadan kaldırılmıştır. Kısacası TMK m. 9 ve 13 ile BM Çocuk Hakları Sözleşmenin 1., 2. ve 40. maddelerine, Birleşmiş Milletler Çocukların Yargılanması ile ilgili Uyulması Gereken Standart A sgari Kurallarının m. 14 ve Avrupa İnsan Hakları Sözl eşmesinin (AİHS) 6. ve 14. maddelerine dolayısıyla Anayasa’nın 90. maddesine aykırı olarak, 15-18 yaş aralığında bulunan çocuklarla 12-15 yaş aralığında bulunan çocukların yargılanmasında farklı makamlar görevli ve yetkili kılınmış, hapis cezasına alternatif olarak uygulanacak seçenek yaptırımlarsa ortadan kaldırılmıştır. Bu durumda T MK 5., 9. ve 13. maddeleri BM Çocuk Hakları Sözleşmesinin 1., 2. ve 40. maddelerine ve AİHS 6. ve 14. maddelerine dolayısıyla zaten Anayasa’nın 90/son maddesine aykırıydı.
Dolayısıyla, Tasarı’daki 5., 9. ve 13. madde değişikleri son derece olumludur.
Konuyla ilgili son olarak GÜVEÇ v. TÜRKİYE Davası ile ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 20.01.2009 tarihinde Türkiye’yi 50 bin Avroya mahkum etmiştir. A İHM, Güveç v. Türkiye davasında, 15 yaşında PKK üyesi olma isnadıyla DGM’de yargılanan Güveç’in Mahkeme’ye başvurmasının ardından, davanın kabul edilebilirliğine kara r verdikten sonra Türkiye’yi; “Çocuğun özel bir kuruma yerleştirilmek yerine, 5 yıl boyunca yetişkinlerle aynı bölümde tutuklu kalmasının ağır psikolojik ve fiziksel problemlere yol açması nedeniyle AİH S m. 3’ün ihlalinden sorumlu tutmuştur. Ayrıca, çocuğun suçunun kapsamı nedeniyle Çocuk Mahkemesi yerine DGM’de yargılanması, bu süre içerisinde 6 buçuk ay boyunca bir müdafii ile temsilden mahrum bırakılması, müdafiiye izin verildiği zamanda ise müdafiin duruşmaların birçoğuna katılmaması, ayrıca belgelenmiş sağlık problemleri nedeniyle çocuğun da duruşmaların birçoğunda bulunamaması ve dava sürecini takip edememesi sonucunda adil yargılanma hakkının zedelenmesi nedeniyle AİH S m. 6/3 ile bağlantılı olarak m. 6/1’in ihlalinden ” sorumlu tutmuştur. Tasarı’da yapılan değişikliklerle AİHM’in Türkiye ile ilgili olarak insan hakları ihlali olarak tespit ettiği bu sorunlar ortadan kalkmaktadır.
Suç ve ceza dengesi
Bizim amacımız çocuklarımızı bu tarz eylemlere iten nedenleri ortadan kaldırıp ellerine taş yerine, sopa yerine, ekmek verebilmek kitap verebilmek olmalıdır. Dostoyevski en büyük yapıtlarından biri olan Suç ve Ceza’da kişileri suça iten toplumsal nedenlerin ortadan kaldırıldığında aslında suçun ne kadar azalabileceğini tartışır. Diğer yandan suçu işleyen baş kahraman Raskolnikov’un işlediği suçun cezasını kendi vicdanı vermektedir. Aynen bu büyük yapıtta olduğu gibi yönümüz suça iten toplumsal nedenleri ortadan kaldırmakla birlikte, suçtan caydıracak aslında en önemli şeyleri; masumiyet bilinci ve vicdani muhakemeyi, çocukların ruhlarına aşılamak olmalıdır. Bunlarla birlikte suç ve ceza dengesinin kurulması, ceza hukukun temel prensiplerinden olan orantılılık ve eşitlik ilkelerinin bu tarz suçlarda da göz önünde bulundurulması diğer önemli konulardır.
Sağlıklı ve mutlu nesiller yetiştirmek, yurdumuzun her köşesindeki çocuklarımıza hak ettikleri refah dolu yarınlarını garanti edebilmekten geçer.
Aslında hükümetimizin üzerinde çalıştığı demokratik açılımın da en büyük amaçlarından birisi budur. Yurdun her köşesinde, birini diğerine ötekileştirmeden, ayrıştırmadan, barış içinde, milli birlik ve beraberlik içinde yaşayan yarınlar yetiştirmek. Burada üç ayaklı bir formül yatmakta. İlki genelde terör olgusunu ortaya çıkaran sebepleri ortadan kaldırmak, özelde de çocukların yasadışı amaçlar uğruna kullanılmasının engellenmesi. İkincisi çocuklar için ceza adalet sisteminin evrensel standartlara yükseltilerek, çocukların yargılanmasında çocuk haklarına saygılı bir sistemin yerleştirilmesi. Üçüncü ise bu suçlarla yargılanan çocukların, daha sonradan toplum dışına itilmesinin engellenmesi, rehabilite edilerek fiziksel ve ruhsal sağlığı iyi durumda olarak hayatına devam edebilmesinin sağlanmasıdır.
Terörle mücadele insan haklarının korunmasına bir istisna teşkil etmez. Biz bu iki kavram arasındaki ince çizginin elbette farkındayız. Hükümetimiz, insan haklarının gelişmesi için yürürlüğe soktuğu kanunlarda gösterdiği gibi insan haklarının korunması ko nusunda oldukça hassastır. Yasama kurumu olarak bu çocukları teröristlerin suiistimalinden nasıl koruyacağımızı ve arka perdedeki gerçek teröristleri nasıl cezalandırmamız gerektiği konusuna odaklanmalıyız.
Çocukların terör suçlarıyla ilgili yargılanmalarında “çocuğun yüksek yararı” ilkesi temel prensip olarak çerçeveyi çizmelidir. Uluslar arası mevzuatta da çocuklar hakkında en son çare olarak hapis veya para cezası verilmesi gerektiği benimsenmiş ve çocukların yararının her zaman üstün tutulması ilkekabul edilmiştir. Başta Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi, Pekin, Riyad, Havana Kuralları, Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi esas alınmalıdır. Çocuktan terörist olmaz! Atacağımız bütün adımlarda bize ışık tutacak genel ilke bu olmalıdır.
Çocuk ceza adaleti sistemlerinin en büyük amacı çocuğun iyileştirilmesinin daima ön plana alınması ve çocuk suçlulara gösterilecek tepkinin hem suçun hem de suçlunun içinde bulunduğu koşullarla orantılı olmasıdır. Çocuk adalet sisteminde esas olan iyileştirme tali olan cezalandırmadır. Uluslar arası hukuk çocuk adalet sistemiyle ilgili bu genel prensiplere terör suçları da dahil olmak üzere hiçbir istisna getirmemektedir. Dolayısıyla bu ilkeler çerçevesinde yapılan son Tasarı çalışmalarının olumlu olduğu kanaatindeyim.
Yrd. Doç. Dr. Cüneyt Yüksel: Mardin milletvekili, AK Parti siyasi ve hukuki işler başkan yardımcısı.