1
Mayıs
2025
Perşembe
YAŞAM

TV EKRANLARININ EGEMENLİĞİ ALTINDAYIZ

Günümüzde her birimiz kamuoyu demokrasisi koşullarında yaşıyoruz. Görüşlerimiz, kanaatlerimiz, algılarımız yazılı ve sözlü basın tarafından şekillendiriliyor. En başta TV ekranlarının etkisi hatta egemenliği altındayız. Bu nedenle kamuoyu diplomasisi savaşının verileceği alan, yazılı ve sözlü basın ve TV ekranları...

 

IX. yüzyıl Parlamentolar Yüz yılı idi. XX. yüzyıl kitlelerin yüzyılı oldu. XXI. yüz yıl ise kamu oyları yüzyılı olmakta.

Evet Avrupa Birliği Komisyonu eski Başkanı Jacques Delors’un bu saptaması bir gerçeği ifade ediyor. Batı ülkelerindeki istikrar, güven ve refahın temelini oluşturan kuvvetler ayrılığı temelindeki temsili demokrasi, bizim bildiğimiz uygulanma şekliyle, bugünkü dünyada süratle zemin kaybediyor.

Yine bir Fransız modern düşünürü olan Alaın Minc’in saptamasıyla, geçen yüzyılın ikinci yarısından bu yana Batılı sanayi toplumlarda üç yeni etken, kamuoyu, medya ve yargı temsili demokrasinin işleyişini ciddi şekilde etkiliyor ve ayni zamanda uluslararası ilişkilerin yönlendirilmesinde de beklenilmeyen ölçülerde rol oynuyor.
Bu yazımızın temel konusu kamuoyu diplomasisi olduğu için aşağıdaki paragraflarda bu üç etkenden sadece kamuoyu ve medyanın etkileri üzerinde duracağız. Çünkü bu son iki etkenin rolü anlaşılmadan kamuoyu diplomasisinin önemi de anlaşılamıyor.

Kamuoyu tabii her zaman vardı. Fakat bu olgu, küreselleşmenin süratlenmesiyle birlikte siyasi ve diplomatik karar süreçlerinde bu gün eski önemiyle kıyaslanmayacak derecede güç kazanmış durumda. İç siyasette halk iradesini temsil eden parlamentoların çıkardığı yasaların uygulanmasını etkilerken, dış politikada uluslararası ilişkilerin yönünü değiştirebiliyor. Antlaşmaları geçersiz kılabiliyor. Kamuoyunun kazandığı bu güç ve iç ve dış siyasette yarattığı bu etki, şimdi devletleri içerde ve dışarıda bu etkiye yanıt verecek ve sonuçlarını yönetecek yeni anayasal düzenlemeler ve yeni diplomatik stratejiler oluşturmaya mecbur ediyor.

Kamuoyu demokrasisi veya kayıt dışı demokrasi
Kamuoyları bu etkisini medyalar ve onların aracılık ettiği kanat önderleri ve kamu oyu yoklamaları (anketler ve sondajlar) ve ayrıca halk oylamaları (referandumlar ve plebisitler) yoluyla yapıyor. Medya kamuoyu diplomasisinin hem aracı, hem de aktörü. Medya sırf kanunları veya uluslararası antlaşmaları etkilemekle kalmıyor. Ulusal ve uluslararası yargı kararlarını da etkiliyor. Bu da öteden beri bilinen bir olgu. Ne var ki iletişim araçlarının gelişmesiyle bu etki bugün katlanarak büyümüş durumda. Mediatize edilmiş bir kamuoyu hükmünün siyasi gücü, bir Mahkeme kararının kaza-i gücünden fazla olabilmekte.(1) Örnek: Belçika’da
Sabancı cinayetinin sanıklarından Fehriye Erdal’ın davası.

Düşünce kuruluşları ve mesleki teşekküllerin çalışmaları, sanat ve edebiyat eserleri, görsel sanatlar, filmler, kitlesel gösteri eylemleri, hatta sivil itaatsizlik eylemleri de kamu oylarının etkilerini yansıtan yollar arasında. Ayrıca çevre, küresel ısınma, göç, insan hakları gibi küresel sorunlarda faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının bu konulardaki dünya politikalarının saptanmasında ne kadar etkili oldukları biliniyor.

Kamuoylarının gücü, kitlelerin düşüncelerini, kanaatlerini ve eğilimlerini, demokrasinin normal ve meşru işleyişini sağlayan anayasal kanalların dışında koşullandırabilmekte kendini gösteriyor. Bu etki, ilk bakışta halkın iradesi olarak görülebilir. Ancak yansıtılan halk iradesi, yetkili anayasal kurumların her zaman süzgecinden geçen bir irade olmuyor. Başka deyişle kamu oyları, anayasal yollarla ortaya çıkan halk iradesini, bu iradeyi yansıtmak için yasal dayanağa sahip bulunmadan, ama yasadışı da olmayan kanalları kullanarak değiştirebiliyor. Böylece demokratik işlev gören anayasal kurumların yanı sıra, kitlesel iletişim araçları vasıtasıyla işleyen bir nevi fiili demokrasi olgusunu karşımıza çıkarıyor. İşte bu olguya kayıt dışı demokrasi de diyebiliriz.

Uluslararası ilişkiler alanında
İç politikada gördüğümüz bu mekanizma uluslararası ilişkiler alanında da benzer şekilde işliyor.

Uluslararası normal tatbikatta da, Devletler Hukuku kurallarına göre yapılan antlaşmalar, alınan kararlar, varılan mutabakatlar, kamuoylarının etkisiyle gerçek hayatta uygulanma kabiliyetlerini kaybedebiliyorlar. Kamuoylarının baskısı sebebiyle uygulanmayan Antlaşmalar, mutabakatlar ve BM Güvenlik Konseyi kararlarının sayılamayacak kadar çok olduğunu biliyoruz. (Ankara Antlaşması ve Katma Protokolü’nün serbest dolaşımla ilgili hükümleri, Londra ve Zürich Antlaşmalarının, Türkiye ve Yunanistan’ın beraberce üye olmadığı uluslararası kuruluşlara Kıbrıs’ın katılamaması ve BM’in birçok yaptırım kararları gibi)
Bu örnekler iç siyasette de, dış siyasette de, kamu oylarını ciddi surette hesaba katmamız gerektiğini göstermekte. Kamuoylarının etkisine dış politikada verilecek yanıt da ancak yine, II. bölümde ele alacağımız kamuoyu diplomasisiyle bulunabiliyor.

Meşruiyet zemini, siyaset ve diplomasi zemininden kamuoyu zeminine kayıyor.(2)
Bugünkü dünyada meşruiyet adeta el değiştirmiş bir görüntü yansıtıyor. Meşruiyet zemini artık siyaset ve diplomasiden kamuoylarının algılamalarına ve bu algıları yansıtan medyaya kaymakta. Medyanın doğruluk algısını yarattığı bir olayın meşruiyetini tartışmak hemen hemen imkânsız hale geliyor. Çarpıcı bir örnek Türkiye’nin maruz bırakıldığı soykırım iddiaları. Bu iddiaların Fransa ve İsviçre gibi ifade özgürlüğünün beşiği sayılan ülkelerde tartışılması dahi yasalarla yasaklanıyor.

Hiç şüphesiz kamu oyunun ve medyanın bu etkisi de geçmişten beri vardı. Tarihte, Dreyfus davası gibi, bu etkinin dramatik örneklerini bulmak kabil. Ancak şimdi yeni olan şey, iletişim teknolojileri sayesinde bu etkinin küresel ortamda rekabet edilemez ve karşı konulamaz bir güce ulaşmış bulunması.

Irak, Iran, Afganistan, Somali, Rwanda, ve Gazze’de ülkelerin ve uluslararası toplumun kararlarını TV görüntüleri tayin etti. (3)

Yeltsin’in tank’ın üzerindeki sembolizmi Rusya’yı, Tiannanmen Meydanı’nda tanklara meydan okuyan Çinli gençlerin imajı Çin rejimini dönüştürdü.
Özetleyecek olursak seçimle işbaşına gelmeyen kamuoyu adını verdiğimiz sanal varlık, anayasal bir yetkisi olmadığı halde, fiiliyatta, bir ülke halkı adına veya uluslararası toplum adına hareketle, bir ülkenin geleceğinin veya kaderinin tayininde rol onayabiliyor veya uluslararası ilişkilerinin yönünü değiştirebiliyor. Denilebilir ki, bugün yaşadığımız dünyada toplumların mediatize edilmiş kanaatleri, düşünceleri ve algılamaları, totaliter rejimlerdeki tek parti dayatmaları gibi, siyaseti ve uluslararası ilişkileri şekillendirmekte ve yönetebilmekte.(4)

Tehlike
İşte kamuoyu demokrasisinin tehlikesi de burada. Çünkü kamuoyu, genelde kitlelerin anlık tepkisini yansıtıyor. Rasyonel hareket etme mekanizmalarına sahip değil. Bilgi ve tahlile ve araştırmaya dayalı hüküm kurmuyor. Bu nedenle kapsamı ve yönü önceden tahmin edilemiyor. Kitlelerin duygusal tepkisini yansıtan kamuoyu hükmünün bu özelliği eski çağlardan beri bilinmekte.(5) Toplumların duygusallığı demokrasiler için en büyük risk.(6)

Zira populizmi de beraberinde getiriyor. Popülizm güçlendikçe demokrasi zayıflıyor. Demokratik süreç zayıfladıkça hamaset ve popülizm güçleniyor. Hamaset ve popülizm ise toplumları demokrasiden uzaklaştırıyor ve otoriter ve despot yönetimlere kapı aralıyor

Duygusal toplumların parlamenter demokrasiyi işletmekte zorlandıklarını görüyoruz. Bu tür toplumlarda parlamenter demokrasi kamuoyu demokrasisine daha çabuk kayabiliyor. Kamuoyu tepkileri belli istikametlerde biriktikçe olayları, siyaseti ve diplomasiyi o istikametlere yönlendiriyor.

Halk oylamaları ve kamuoyu yoklamaları (anketler ve sondajlar)
Kamuoyu, bazı demokrasilerde halk oylamalarıyla (Referandum ve plebisit gibi yöntemlerle) etkinlik kazanıyor. Halk oylamalarına başvurulup vurulamayacağı veya ne zaman ve hangi koşullarda başvurulacağı kimi ülkelerin anayasalarında yer alıyor.

Kamuoyu yoklamaları (anketler ve sondajlar) ise, yapıldıkları zaman dilimine göre değişken sonuçlar yansıtabiliyor. Hatta son derece değişken ve oynak sonuçlar gösterebiliyor. Ancak bu yoklamaların sonuçları, o zaman dilimi içinde, siyaseti, yargıyı ve dış politikayı etkilemekten geri kalmıyor. Bu nedenle temel hak ve özgürlükler gibi evrensel haklar halk oyuna sunulmuyor.

Halk oylamalarında veya kamuoyu yoklamalarında oylamaya veya sondaja sunulan konu veya konular, parlamentolarda olduğu gibi oy vereceklerce veya görüş belirtecek olanlar tarafından belli usuller dairesinde tartışılmıyor. Kitleler sorunsalın bütün verilerine sahip bulunmuyor. Bu nedenle de neyin oylandığı tam olarak anlaşılmıyor. Kümenin değil alt kümenin optimali göz önünde tutuluyor. Meselenin tamamı, bir bütün olarak değil, kısmı olarak ele alınıyor. Meselenin esası değil, değişkenleri göz önünde tutuluyor ve çoğu zaman değişkenler hükme bağlanıyor.

Kamu oyu, sorunun soruluş biçimi üzerinden hüküm kuruyor. Bu nedenle sorunun formüle ediliş tarzı büyük önem kazanıyor. Sorular kimi zaman sağduyuya değil, duygulara hitap ediyor. Ama halk iradesinin mutlak ve mukaddes iradesine sığınıldığı için meşruiyeti sorgulanamıyor. Örneğin İsviçre’de son minare yasağı konusundaki halk oylaması kamu oyu demokrasisinin işleyişinin zaaflarını gösteren somut örneklerden biri.

Günümüzde her birimiz kamu oyu demokrasisi koşullarında yaşıyoruz. Görüşlerimiz, kanaatlerimiz, algılarımız gerçek hayatta yazılı ve sözlü basın tarafından şekillendiriliyor. Fakat en başta TV ekranlarının etkisi hatta egemenliği altındayız. Bu nedenle kamu oyu diplomasisi savaşının verileceği alan, yazılı ve sözlü basın ve TV ekranları.

İki kilit güç
Fakat yazılı, sözlü ve görsel medyanın gerisinde yatan ve medyalarla karşılıklı etkileşen iki kilit gücün tayin edici etkisinin unutulmaması gerekiyor. Bunların başında siyaset geliyor.Ama siyaseti de şekillendiren güç, bilgi ve düşünce. Böylece düşünce kuruluşlarının siyaset hayatında ve kamuoyu yönetiminde ve özellikle kamuoyu diplomasisindeki rolü bu nedenle kritik bir önem kazanıyor.

Özdem Sanberk: Emekli büyükelçi.

Radikal
Yayın Tarihi : 30 Ocak 2010 Cumartesi 18:17:16


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?