14
Nisan
2025
Pazertesi
YAŞAM

DİYARBAKIR'A SELAM, FINDIĞA DEVAM...

Her yıl sadece trafik kazalarıyla gündeme gelen fındık işçileri, bu yıl yine yeni maceralar için Türkiye’nin çeşitli yerlerinden Karadeniz’e gitti. Yoğunluklu olarak Diyarbakır, Mardin, Urfa, Batman, Siirt, Bitlis, Adıyaman, Şırnak ve 2000’li yıllardan sonra metropollerden de yola çıkan fındık işçilerinin mevsimlik göçü ve yaşadıkları, 2009 Türkiye’sini açıklayan güzel enstantanelerden biri. Haklarında hiçbir araştırma yapılmayan işçilerin tahmini rakamı 300 bin civarındadır ve büyük çoğunluğu Kürtlerden oluşur.

Geçen yıl Diyarbakır ve Mardin’deki farklı ilçelerde, mahallelerde ve derneklerde yaptığımız görüşmelerden sonra Karadeniz’de fındık işçilerini ziyaret etmiştik. Bu yıl ise geçen yıl Özgür Yurttaş Derneği’nde tanıştığımız Ahmet Çavuş’un ekibiyle 28 Temmuz akşamı Diyarbakır’dan Tarım Ekspresi’yle yola çıktık. İstasyon her yılki gibi keşmekeş içindeydi. Birçok işçi ilk kez trenle yola çıkıyordu.

Akşam sekiz buçukta ayrıldık gardan. Herkesin el salladığı birileri vardı. Bazısı “ben artık alıştım bu yıl ağlamayacağım, güle güle Diyarbakır” diye buruk selam ediyordu şehrine, bazısı da iki gözü iki çeşme, gurbetteki zorunlu hizmete giderken sevdiğine el sallamak için camdan sarkmış, konuşmadan gözyaşlarını trenin rüzgârıyla Diyarbakır’a savuruyordu. Altı kişilik kompartımanda 12 kişi, iki ay boyunca yaşam için gerekli tüm eşya ve erzaklarla koyun koyuna 36 saat sonra Sakarya’nın Arifiye ilçesine vardık. Bazı gruplar gidecekleri işleri olmadığından, yataklarını sermek için istasyonda en uygun yeri bulmaya çalışırken biz, yedi saat istasyonda bekledikten sonra tüm eşyalarımızı bir kamyonun arkasına kendimizle birlikte atıp, son bir buçuk saatlik yolculuğumuza çıktık. İlk gün iş bulamayanlar, bölgedekilerin “Köpek Meydanı” adını koydukları yerde iş bekliyorlardı. Birçok işçi ailesi bir sürü masraf yapıp hiç iş bulamadan geri dönüyordu.

Kamyonla Arifiye ilçesinden Akyazı’nın Taşburun köyüne geldik. Bizimle birlikte yedi grup, yaklaşık 200 kişi, yakın mesafelerde kamp kurdu. Köye vardığımız ilk gece kamp etrafında bizim için de silah atışları yapıldı. Bu her yıl yapılan psikolojik baskı araçlarından biri. (Geçen yıl bu atışlar sırasında Mardin’den Düzce’ye fındık işçiliğine gelen Leyla Turgut (14) adlı genç kız Gümüşova ilçesinde işvereni Necdet Toruhoğlu’nun etrafa açtığı ateş sonucu öldü.) İşçiler her yıl açıkça köyde dolaşmamaları için köylüler tarafından uyarılıyorlar. Karadenizli köylülerle ilişki kuramıyorlar, çünkü ne zaman köye gitseler terörist muamelesi görüyorlar. İki aylık süre boyunca 10 dakika yürüme mesafesinde olan köye işçilerin çoğu uğramamış oluyor.

Günlük 20 TL
Fındık işçiliğinin en hakkaniyetsiz yanı ise işçi ücretlerinin onlar geldikten sonra devlet yetkilileri ile fındık üreticilerinin kendi aralarında yaptıkları bir toplantı sonucunda belirleniyor olması. Yetkililer, toplantı sonunda, 12 saatlik işgünü için 20 TL’lik yevmiyeye onay verdiler. Bu 20 liraya tüm masrafları dahil. İş sonunda ellerine toplam 500 TL kadar kalıyor. Bu arada Karadenizli işçiler için ücret farklı. Onlar sekiz saat karşılığında 35 TL yevmiyeye çalışıyorlar. Sınıf sömürüsü ile ırkçılığın birbirine girdiği alanlardan biri fındık işçiliği.

İşçiler için gün beşte başlıyor. Çok hızlı bir şekilde içilen bir bardak çay ve bir parça ekmekten sonra fındık sahibi traktörüyle yol kenarında gözüküyor. Yedide herkes fındığının başında işe başlamış oluyor. 12 saatlik işgününde toplam bir buçuk saat mola veriliyor. Resmi olarak yediye kadar süren işgünü, sekize kadar uzayabiliyor. Dönüş yine traktör arkasında ve fındıkların üstünde gidildiğinden, gelişten çok daha tehlikeli. Bu arada çok sayıda çocuk işçi de var. Onlar çalışmak umuduyla geldikleri Karadeniz’de kendilerini işverene kanıtlamak için var güçleriyle çalışıp işten atılmamaya çabalıyorlar, keza kazandıkları miktar aileleri için azımsanabilecek gibi değil. Akşam eve dönüldüğünde kadınlar, derede yıkanıp gelen erkeklere yemek verip, çayları koyup bulaşığa koşuyor. Tek ocak ateşini 30 kişi, tek çeşmeyi ise yaklaşık 150 kişi kullanıyor. Devamlı kuyruk bekleniyor.

Uzun lafın kısası, işçiler kendi dünyalarında yapayalnızlar. Yıllardır yaşadıkları tecrübelerden ötürü, Türkiye’deki hiçbir kuruma güvenmiyorlar. 1980’li yıllardan günümüze kadar TSK ile PKK arasındaki mücadele Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgesinde bir savaş durumu yarattı ve bu durum, ekonomisi tarıma ve hayvancılığa dayalı bölgenin, yüzyıllardır sürdürdüğü yaşam tarzının tamamen çökmesine neden oldu.

Bu yaşam tarzının temel birimleri olan köyler, PKK ile mücadele faaliyetleri altında boşaltıldı, yakıldı, insansızlaştırıldı. Gelen işçilerin büyük çoğunluğu 1992-95 yıllarında köyleri boşaltılarak şehirlere göçmüş ve vasıfsızlaştırılmış insanlar. Bu insanlar göç ettikleri şehirlerde iş bulamadıklarından son çare olarak fındık işçisi oluyorlar. Diğer yandan işçiler Kürt oldukları için daha az ücret alıp daha çok çalışıyorlar. Valilikler ve muhtarlar, 13 saatlik işgününü onaylayarak ve bu işgününün karşılığını 20 TL olarak belirleyerek aslında devlet eliyle 1800’lerin Avrupa’sındaki işçi koşullarını sürdürüyorlar. Ve bunun yanında Karadenizli işçilerin 8 saatlik işgününde 35 TL’ye çalıştıkları da göz önüne alınırsa, ırkçılıktan devlet eliyle para kazanılıyor.

Göçebe sanılmalarına karşın işçilerin çoğu yerleşik hayata sahipler. Bu yüzden Karadeniz’de çadırlarda yaşamak istemiyorlar. Mutfak, banyo ve çatısı olan bir yerde kalmak, fındık toplamaya kelle koltukta 25 kişi traktör arkasında gitmemek, günde sekiz saatten fazla çalışmamak istiyorlar. Bununla birlikte, yemek, sağlık ve yol masraflarını işverenin ödemesini ve kısaca insan onuruna yakışan bir yaşam istiyorlar.

Fındık işçilerinin yaşamı Kürt açılımını tartışmak ve daha da önemlisi Kürt realitesine yaklaşabilmek için nesnel bir bağlam oluşturur. Özellikle demokratik/Kürt açılımının hararetle tartışıldığı bugünlerde sorunun asıl muhatabı ve öznesi olan insanların günlük yaşamı dikkate alınmalıdır.

Abdullah Bilen-Ayşe Küçükkırca-Radikal
Yayın Tarihi : 4 Kasım 2009 Çarşamba 22:47:15


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?