Beni bir dernekte konferans vermek üzere davet etmişlerdi. Konu, sanayide artı değer üretme sistemleri ile ilgili idi. Konferanstan sonra, dinleyiciler arasında bulunan bir yakın dostumla biraz görüştük. Çok sevdiğim, hoşsohbet, geniş kültürlü bu akademisyen dostum, konferansımın içeriği hakkında şu fikirleri ileri sürdü:
"Sanayide artı değer yaratırken senin konferansta izah ettiğin gibi, her şey sütliman olmamalıdır. Ben eskiden komünisttim, birkaç yıldan beri sosyalistim. Bazı inançlarım vardır ki, senin bir veya on değil, yüz konuşmanı da dinlesem, bunları değiştiremem; örneğin, sermaye ile emek daima kavga ve mücadele halindedir, daima karşı karşıyadır. Emek ile sermayenin yan yana gelmesine imkan yoktur. Bu böyledir, bunu böyle bilesin."
Sevgili dostuma, cevap olarak çok kısa bir soru sordum "Niçin böyledir?" dedim.
Cevap: "Böyledir..." Israr ettim: "Ama niçin böyledir?"
"Çünkü hep böyle olmuştur... Şimdi anlatamam, bak yağmur yağıyor, tekrar görüştüğümüzde niçin böyle olduğunu anlatırım" dedi.
Gelişmiş ülkelerde,sermaye ile emek ilişkileri uzun bir zamandan beri bir düzene girmiş, kanunların çizdiği bir geniş çerçeve içinde karşılıklı çıkarların dengelendiği bir sistem haline gelmiştir. Aynı barış ortamının,on yıla yakın bir zamandan beri, ülkemizde de var olduğunu söylemek mümkündür. Diyalog ortamı mevcuttur. Çalışma barışının devamı için altyapı oluşmuştur. Sermaye ile emeği karşı karşıya getirmek yerine, el ele yürütmek ve yaratılan artı değeri adil bir şekilde paylaşmak için bugünkü ortam elverişlidir. Ancak, bu hedefe doğru giderken, başarılı olmak için, "akıl ambargolu" olmaktan kurtulmaya çalışmalıyız. Sermaye ile emeğin el ele yürüyebileceğine inanmalıyız.
Gelişmiş ülkelerde,sermaye ile emek ilişkileri uzun bir zamandan beri bir düzene girmiştir. Bizde de sermaye ile emeği karşı karşıya getirmek yerine, el ele yürütmek ve yaratılan artı değeri adil bir şekilde paylaşmak için bugünkü ortam elverişlidir.
Batı sosyal demokratlar
Son on yıl içinde sosyal demokrat felsefe ile yönetilen birçok Batı Avrupa ülkesinde, bir yandan grevlerin önlenmesi ve barışın devamı,diğer yandan zengin ile fakir arasındaki mesafenin olabildiğince azalması için türlü çeşitli diyalog usulleri geliştirilmiştir. Şirketlerin yönetimdeki başarıları neticesinde, artan kazancın dolaylı olarak çalışanlara daha elverişli maddi şartlar temin ettiğini gören emekçiler, şirketlerinin daha yüksek randımanla çalışmaları için tedbirler ve sistemler geliştirmekte ve önermekte, bu yolda yarışmalar tertiplemektedirler. Bugünkü Batı Avrupa'da emekçiler, bürokratik ağırlıklı, devlet mülkiyetindeki KİT'lerden değil, iyi yönetilen ve yüksek kazançlar yaratan özel sektör sanayi şirketlerinden daha yüksek gelirler temin edebildiklerini anlamışlardır.
Türkiye'de devletin hizmetindeki memurların yaşam şartları içler acısıdır. Vatandaşa hizmet etmesi beklenen bürokratın, geçim sıkıntısının baskısı altında randımanı büsbütün düşmekte, dolaylı olarak rüşvet ortamı körüklenmektedir. Vatandaş ile bürokrat arasında, kıskançlıktan doğan ve gittikçe büyüyen bir kutuplaşma oluşmaktadır.
Devletin mülkiyetinde bulunan KİT'lerde durum pek farklı değildir. Aynı düşük aylık gelir; aynı içler acısı yaşam şartlar ve aynı randımansızlık bütün KİT'lerde görülen değişmez ve iyileşmez hastalıktır.
KİT'lerde normal şartlarda,insanları motive etmek mümkün değildir. KİT'leri,devleti yöneten politikacıların etki ve oyun sahası olmaktan çıkarmak ve özelleştirmek için takriben kırk yıldır muhtelif zamanlarda gönülsüz ve inançsız çalışmalara gidilmek istenmiş, kısa bir müddet sonra bu teşebbüsler unutulmuştur. KİT'lerin randımanını yükseltmek için bugüne kadar önerilmiş ve tecrübe edilmiş bütün çareler, aspirin cinsinden palyatif neticeler vermiş; KİT'lerin gittikçe artan zararlarını kapatmak için Hazinemiz devamlı olarak karşılıksız para basmış; enflasyonu yüzde yetmişlere yükselterek, vatandaşlara dolaylı bir vergi tatbik etmiştir.
Romantik bir tutum
Bir müddet önce birçok Batı Avrupalı sosyal demokrat delegenin konuşmacı olarak katıldığı, kaliteli ve seviyeli bir konferansa dinleyici olarak katıldım. Alman delege, bu yıl, dünya genelinde, sosyalizm açısından en önemli tartışmanın, sosyal demokratların kapitalizmi keşfetmesi olduğunu söyledi. İspanyol delege, sosyal demokrat Gonzales yönetiminin, KİT'leri özelleştirme ve rekabete açma yöntemlerini izah etti. Fransız delege, artık rüya görmekten vazgeçtiklerini, ayaklarının yere değdiğini çekinmeden, korkmadan söyledi. İsveç Sosyal Demokrat Gençlik Teşkilatı Başkanı, İsveç'teki çalışma barışını ve sermaye ile emeğin el ele birlikte yürütme şartlarını dile getirdi. Kendisine yöneltilen bir soru üzerine, İsveç'te bütün sanayi üretim araçlarının yüzde doksanının ve bütün rafinerilerin, bütün petrokimya tesislerinin, bütün çimento fabrikalarının özel sektörün mülkiyetinde olduğunu belirtti. Bankalardan sadece birinin (para arzını kontrol eden Riksbanken-Merkez Bankası) devlet elinde olduğunu, diğer bütün bankaların özel şahıs ve şirketlere ait olduğunu söyledi.
Dünya bu hızlı evrimi yaşarken ve kitleler arasındaki gelir farklılıklarının azaltılması yolunda büyük adımlar atarken, bizlerin, bu gelişmelerden tamamen kopuk, elli yıldan beridir bize öğretilmiş ve inandırılmış "kamu mülkiyetinin kutsallığı ve dokunulmazlığı" ilkesinin, üniversitelerimizin yetkili temsilcileri ve basınımızın önde gelen kalemleri tarafından, bütün şiddeti ile ve her türlü alternatif arayan mantıklı diyalogu reddederek savunulması hüzün vericidir. Ekonominin kamburu enflasyonun tek sebebi KİT açıklarını göz ardı ederek, KİT'leri özelleştirmenin, hele hele yabancılara satmaya kalkışmanın "vatana ihanet" olduğunu iddia etmek, bugünkü çağdaş sosyal demokratların anlayamadığı hissi ve romantik bir tutumdur.
Türk sanayicileri bugün Bakü'de, Moskova'da ortaklıklar kuruyorlar. Sovyetler, yüzde yüzü yabancı sermaye olarak tesisler kurmamız için bizleri ısrarla davet ediyorlar. Polonya'nın limanı Gdansk'ta on bin işçi çalıştıran en büyük gemi tersanesi geçenlerde Amerikan sermayesine blok halinde satıldı. İşsiz kalmaktan kurtulan Polonyalılar sokaklarda fener alayları düzenlediler. Kapitalist Amerikan sermayesi ile komünist Polonya emeği pekala elele olabilirken, aynı ülkede, aynı çıkarları olan sermaye ve emek niye daima kavga halinde olsun? Türkçe, atasözleri yönünden zengin bir lisandır. "Herkes gider Mersin'e, biz gideriz tersine" atasözü, herhalde biz Türkler için söylenmiş olsa gerek.
* Alarko Şirketler Grubu Başkanı İshak Alaton bu yazıyı Ocak 1990'da kaleme almıştır.