Bilişim sektörünün önde gelen isimlerinden Lenovo Genel Müdürü Faik Burhanoğlu, değişik hobileri olan bir isim. Bir dönem ofisinde karga beslemiş. Tam bir hız tutkunu ve aynı zamanda halı koleksiyonu yapıyor.
Bilişim sektörünün önemli isimlerinden Faik Burhanoğlu tam bir hız tutkunu. 9 yıldır 300 beygir gücündeki Mitsubishi Evo'ya biniyor. Günlük yaşamda ikinci bir arabaya ihtiyaç duymadığı için işe gidip gelirken, hatta Anadolu'daki bayi ziyaretlerinde bile Evo'sunu kullanıyor. "Eşim de bu duruma alıştı artık" diyor Burhanoğlu ve ekliyor: "200'e kadar o da ses çıkarmıyor ama sonrasında artık yavaşla" diye uyarıyor.
Çinli Lenovo, dünya kamuoyunun gündemine 2004'te IBM'in PC ve notebook bölümünü satın alarak geldi. Öncesinde Çin'de faaliyet gösteren bölgesel bir oyuncuyken, bu satın almayla birlikte bir anda uluslararası bir markaya dönüşmüş oldu. Bugün dünyanın en çok tercih edilen dört notebook markasından biri konumunda. Bu başarısında kuşkusuz en büyük faktör, Çin pazarında yüzde 40 pazar payı ile en güçlü marka olması.
Türkiye Lenovo için oldukça önemli bir ülke. Hatta Brezilya, Meksika, Hindistan, Rusya ve Dubai ile birlikte stratejik altı pazarından birisi. Faaliyet gösterdiği ülkelerde genelde kurumsal ürünler üreten ve satan Lenova, Türkiye'de farklı bir yapılanmaya giderek, 1 Eylül 2008 itibariyle "Ideapad" ismini verdiği yeni ürün serisi ile kişisel bilgisayar pazarına da girdi. Üstelik ilk üç ayında yani Eylül-Aralık 2008 döneminde, 24 bin adet notebook satarak pazarın bir anda beşinci büyük markası olarak dikkatleri üzerine çekmeyi de başardı.
Lenovo'nun Türkiye yolculuğundaki kaptanı ise, bilişim sektörünün yakından tanıdığı bir isim olan Faik Burhanoğlu. Yaklaşık 30 yıldır bilişim sektöründe çalışan Burhanoğlu, 1956 Trabzon doğumlu. 1974 yılında Robert Kolej'den mezun olduktan sonra, Boğaziçi Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Bölümü'nde lisans ve yüksek lisans öğrenimi yaptı. 1983 yılında üç arkadaşı ile birlikte yazılım, donanım ve çözüm hizmetleri veren Mikrobahçe A.Ş'yi kurdu ve 1994 yılına kadar genel müdürlüğünü yürüttü. 1994'te Acer Türkiye ofisinin yöneticiliğine gelen Burhanoğlu, 1998 yılında Acer'ın İhlas ile ortaklaşa kurduğu İhlas/Acer firmasında kurucu ortak ve yönetici olarak görev aldı. Ardından da ismi Infronic olarak değişen ve Meteksan tarafından satın alınan şirkette genel müdürlük görevini geçtiğimiz mayıs ayına kadar sürdürdü.
Lenovo Genel Müdürü Faik Burhanoğlu ile geçen hafta İstanbul Caddebostan'da bir araya geldik. Yaklaşık iki saat süren sohbetin ilk 10 dakikası bile Burhanoğlu'nun ne kadar renkli bir kişi olduğunu anlamama yetmişti. Bir örnek mi vereyim? Şu ana kadar kuş besleyen pek çok kişi tanıdım, ama birkaç ay öncesine kadar ofisinde karga besleyen birini ilk kez Burhanoğlu'yla tanıştıktan sonra gördüm. Burhanoğu'nun kargasının adı Giz. Cinsi Alacakarga. Boğaziçi'nde tenis oynarken bulmuş Giz'i. Neredeyse ölmek üzere olan yavruyu hemen veterinere götürmüş. Veteriner gerekli tedaviyi yaptıktan sonra "1 hafta sonra salabilirsiniz kuşu" demiş Burhanoğlu'na. Fakat o salmak yerine kuşu beslemeye karar vermiş. Ofisinde uzun bir süre arkadaşı olarak kalmış. Normalde vahşi bir karaktere sahip olmasına karşın, herkesi şaşırtacak kadar uysal bir kuş çıkmış Giz. Bu yüzden de hiç kafeste kalmamış. Hatta Burhanoğlu onu sık sık eliyle beslemiş. Ofisinin içinde de özgürmüş zaten. Asla kafeste kapalı kalmamış. Fakat Lenovo'ya geçmesiyle birlikte istemeyerek de olsa, Giz ile yolları ayırmak zorunda kalmış.
Birçok hobiniz var ama arabalar en büyük tutkunuz. Nasıl başladı bu aşk?
Arabalar en büyük tutkum. Çok küçük yaşlardan beri bu böyle ama. Çocukluk resimlerime bakıyorum, resimlerimde mutlaka bir araba var. Mesela mavi pedallı bir arabam vardı beş yaşlarındayken. Evin içinde mahallede hep o arabayla gezerdim. Benim hiç bisikletim olmadı. Bizimkiler almak istemişler ama ben hiç ilgi göstermeyince vazgeçmişler. Oralardan bu günlere geldik. Bugün arabalar benim için bir tutku. İşin içinde araba oldu mu, akan sular durur benim için. Sıkı bir F1 fanıyım. Rallileri kaçırmam. Otomobille ilgili tüm programları izlerim. Bütün önemli yayınları takip ederim. Hangi arabanın ne özelliği var bir çırpıda sayabilirim.
İlk arabanız hangisiydi?
İlk arabam Şahin'di. Tabii o zamanlarlar başka araba yoktu Türkiye'de. Ama o arabada bile inanın tüm limitleri zorluyordum. Şimdi bazen düşünüyorum da Şahin'le 150 - 160 kilometre hıza nasıl çıkmışım diye kendi kendime soruyorum. Şahin'den sonra 1.7 Renault Flash aldım. 180-190'ları görürdüm o araçta. Dönemin en performanslı arabalarındandı. Ondan sonda 94 model bir Astra GSI almıştım kendime. Hızı ve performansı ilk o araba gördüm diyebilirim. 150 beygirlik güçlü ve aynı zamanda ekonomik bir motoru vardı.
Şu an Mitsubishi Evo kullanıyorsunuz…
Bana en uygun araç olduğu için Evo'yu tercih ettim. Dokuz yıldır Evo kullanıyorum. Önce Evo VI Tommy Makinen Editions'ım vardı. Müthiş bir makineydi. 4 yıl kullanıp üzülerek satmak zorunda kaldım. Şimdi Evo IX kullanıyorum. Çok memnunum. Mesela Evo X'u denedim ama IX'un ondan çok daha iyi bir araç olduğunu gördüm. Evo'yu tabii performansı için aldım. 300 beygirlik bir motoru var. Müthiş hızlanabiliyor. Konforlu bir araba değil ama tam bir performans arabası olduğunu söyleyebilirim. Dört yıldır bu aracı kullanıyorum. Aslında değiştirmeyi düşünüyorum ama inanın yerine koyabilecek bir şey de bulamıyorum.
Hız limitleriniz nedir?
Hızlı kullanıyorum ben. 280'i gördüm bu arabayla tabii. Zaten maksimum gidebileceği de o. Ben hızlı kullanmazsam arabadan keyif alamıyorum. Mesela bir toplantı için Kayseri'ye gitmiştim. Sabah 4 gibi yola çıktım. Saat 10 olmadan Kayseri'deydim. Orada İstanbul'dan gelen bir arkadaşımı gördüm. "Sabah seni uçakta göremedim, dün mü geldin?" diye sordu. Sabah çıkıp arabayla geldiğimi öğrenince şok olmuştu. Anadolu ziyaretlerimi arabayla yapmayı tercih ederim. Yine bir rekorla 8 saatte Elazığ'dan geldim. Yaklaşık 1200 kilometrelik yolda sadece 5-6 kere benzin almak için durmuştum.
Eşiniz bu hız tutkunuza ne diyor?
Her eş gibi o da bu durumdan şikayetçi. Ama alıştı artık. Bazı eşler 130'u geçince şikayet eder, benim ki 200'ü geçince şikayet etmeye başlıyor. (Gülüyor)
Böylesine hız merakınız olduğuna göre yarışlara da katılmışsınızdır siz…
Geçmişte katıldığım yarışlar oldu. Mesela EscortCup'a katılmıştım. Yarışlara zaman ayırmak gerekiyor. Ben onu yapamadım. O yüzden bu işin keyfini şehir içinde kendi arabamla çıkarıyorum.
Arabanızın rengi sarı. Dikkat çekici bir renk seçmişsiniz…
Evet ama başıma çok ilginç şeyler geldi bu yüzden. Arabanın rengi sarı olduğu için insanlar beni taksi sanıp durdurmaya çalışıyor. En komiğini birkaç yıl önce yaşadım. Yağmurlu bir havada, trafik tamamen durmuştu. Herkes gibi trafiğin açılmasını beklerken birden arka kapım açıldı ve bir bayan koltuğa oturdu. "Karşıya geçeceğim" dedi. Taksi olmadığımı söyleyince çok bozulmuştu.
Halı koleksiyonu var
Faik Burhanoğlu'nun yaklaşık 30 yıla dayanan bir halı merakı var. Anadolu'nun halısıyla ünlü yerleri ziyaret edip beğendiği kilim ve halıları satın alıyor. Her gittiği yerde mutlaka halıcıları ziyaret ediyor. "Halı ayrı bir kültür. Her halı ise farklı bir kültürü simgeliyor. Hiçbir halı diğerinin benzeri değil. Benimde ilgimi zaten bu çekti" diyerek halılara olan merakını anlatıyor. Oldukça fazlı halısı var Burhanoğlu'nun. Özellikle eski Türk halılarını toplamaya özen gösteriyor. Bunların bir kısmını evinde, bir kısmını ofisinde tutuyor. Büyük bir çoğunluğunu ise evinde saklıyor. "Peki eşininiz bu duruma ne diyor?" şeklinde soruma ise, "Biraz şikayetçi. Bütün ev halı ve kilimle doldu. Evi camiye döndürdün diye kızıyor bana bazen" diye gülüyor.
Tenise 40'ından sonra başladı
Faik Burhanoğlu sporu oldukça seviyor. Uzun bir süre Uzakdoğu sporlarıyla ilgilenmiş. Ardından dağcılığa merak sarmış. Uzun süredir kayak da yapıyor. Şu an önemli uğraşı ise tenis. Aslında 40'ından sonra başlamış tenise. "Biraz geç kaldım başlamaya. Geç kaldığım için de tekniğimi çok geliştiremedim. Ama enerjim ve hırsımla bu açığımı kapatıyorum" diyor. Haftanın en az iki gününü tenise ayıran Burhanoğlu, şu ana kadar birçok veteran turnuvaya da katılmış. Hatta bu turnuvalarda birtakım dereceleri de var.
Bu arada sıkı bir yürüyüşçü olduğunu da eklemekte yarar var. Suadiye'de oturduğu için özellikle hafta sonları sahile inip sıkça yürüyüş yapıyor. "Yürüyüşe çıktım mı 1.5 saatten aşağı yürümem. Maltepe-Fenerbahçe arası gidip gelirim" diyor