Zaman içinde kendisini Patrik Bartholomeos ya da Hrant Dink gibi siyasi davaların avukatı olarak da gördük, Cem Hakko-Bettina Hakko gibi ünlülerin boşanma avukatı olarak da... Bu hafta da gündemimize Sibel Can’ın davası ile geldi. Biz de kendisiyle Sibel Can davasının özelinden hareketle artan boşanmaları ve kendi evliliğini konuştuk.
Sibel Can’ın Sulhi Aksüt’e açtığı boşanma davası ile tekrar gündemdesiniz. Dava üzerine konuşamayacağınızı biliyorum. Yine de sakıncası olmayan sorular sormak isterim. Mesela Sibel Hanım size nasıl geldi?
Sibel Can, bana aslında ilk boşanması sırasında gelmişti. (Hakan Ural’la). Yurt dışında olduğumdan bana ulaşamamıştı. Sonra avukatı oldum. O günden beri de aramızda bir dostluk var. Aramızda salt müvekkil-avukat ilişkisi yoktur. Dostumdur da. Çok düzgün biri... Kendini yetiştirmeye çalışan, mazbut bir hayatı olan çok iyi bir anne. Çok da iyi bir ev kadını...
Dava gizli celse talepli değil mi?
Evet, biz gizli celse talepli dava açtık. Çünkü her iki taraf, Sulhi Bey de, Sibel Can da kamuya mal olmuş insanlar... Ama kamuya mal olsalar da, özel hayatın mahremiyeti Anayasal bir haktır, bu ailenin ve çocuk menfaatinin korunması açısından çok önemli.
Bu durumda basında çıkan haberleri nasıl yorumlamalı?
Davayla ilgili şu ana kadar çıkan her haber gerçek dışı ve derlemedir. Atıf ve yorumdur.
Buna Sibel Can’ın Yaşar Nuri Öztürk’ün karısının intikamını aldığını söylediği söz de dahil mi?
Kesinlikle. Bunu tekzip de ettik. Sibel Can’ın böyle bir ifadesi yok. Tabii ki herkes istediğini söyleyebilir ama hakaret ve gerçek dışı beyanla müvekkilime zarar vermediği sürece... Vardırdığı an hukuki prosedür başlatırız.
Sulhi Aksüt için çıkarılan evden uzaklaştırma kararı gibi mi?
Bu 4320 Sayılı (Ailenin Korunmasına Dair) Kanun’un her iki tarafa tanıdığı bir imkandır. Her davada usulüne uygun gerekçeleriniz varsa bunu yaparsınız. Bu Sulhi Bey için özel bir kanun değil. Uygulamada da sık rastlanır.
Kararın Sibel Can’ın can güvenliği için alındığına dair yorumlar var. Ne dersiniz?
Bu kanun belli bir şablonu içerir. İşte o kişinin silahı varsa, uyuşturucu kullanıyorsa, içki içiyorsa karşı tarafın mahalline bir buçuk kilometre yaklaşmaması, rahatsız etmemesi, iletişim vasıtalarıyla engellenmesidir.
Yani yapılan yorumları içeriyor...
Bu kanun maddesi. Kanunu açıp maddeyi okursanız istediğiniz gibi yorumlarsınız.
Sizin gerekçeniz nedir, sorabilir miyim?
Hayır soramazsınız. Çünkü gizli celse talepli bir dava bu. Zaten ben de genel kurallar hakkında konuşuyorum.
Bir evliliğin bitmesine kolay kolay razı olmazsınız. Sibel Hanım’ın evliliğinin bittiğine nasıl ikna oldunuz?
Doğru bir tespit bu... Dava dosyasına bakarsanız, bu konuya ilişkin vekaletnamemin 2004 tarihli olduğunu görürsünüz. Ben 2005’e kadar boşanmasınlar diye uğraşmıştım. Ama bu tavrım her evlilik için geçerlidir.
Boşanma davası ise yeni açıldı. Yani beş yıldır bir boşanma durumu söz konusu?
Tabii sarsıntılar yaşanıyor. Ama insanlar karşılıklı özveriyle evliliklerini ayakta tutmaya çalışıyor. Evlilik zaten karşılıklı özveri ve tavizle yürür. Sadece bu davada değil genel olarak tüm davalarında yapıcı bir hakem görevi yürütmeye çalışırım. Çünkü “Herhangi bir evliliğin sona ermesiyle yeryüzü sarsılır” diye bir hadis vardır. Hele ortada bir de çocuk varsa, öncelikle, tavizle de olsa evliliğin devamını isterim. Çünkü taraflar boşanıncaya kadar yıpranıyor, çocuklar hayatı boyunca bir travmayla yaşıyor. Bunu görmediğim hiçbir aile olmadı.
2004’ten beri evliliklerini kurtarmak için uğraşıyoruz
Biri size geldi ve “boşanmak istiyorum” dedi. Nasıl bir süreç izlersiniz?
Önce müracaat eden tarafı dinlerim. Ama davayı açmadan önce karşı tarafın da fikrini almak isterim. Bana başvuran kişi “Görüşme” diyebilir, o zaman da o davayı kabul etmem.
Çünkü evliliğin gerçekten sona erip ermediğini anlamak isterim. Davayı açan taraf olduğunuz için karşı taraf genelde boşanmayı istemez. O olayları bambaşka bir gözle anlatır ama siz anlarsınız. Sonra muhakkak, bana başvuran kişiye, “Eşinizle tanıştığınız günden, bugüne kadarki evrelerinizi, sorunlarınızı iki buçuk-üç sayfayı geçmeyecek şekilde yazar mısınız” derim.
Ne istediğini anlaması için mi?
Evet çünkü size başvuran kişinin kafasının karışık olduğunu daha karşınıza oturduğu an anlarsınız. “Boşansın mı, boşanırsa hakları ne olacak, daha mı mağdur olacak?” gibi. Bu da en çok ekonomik bağımsızlığı olmayan kadınlarda öne çıkar. Yazarken ise tüm bunları daha iyi anlayıp karar verir. Çünkü o zaman “Aa! Bunu bana şu zamanda da yapmıştı, ben o zaman buna da katlanmışım, demek” diyebilir.
Böyle bir yazıyı Sibel Can’dan da istediniz mi?
Tabii o da yazdı, herkes yazıyor. Ama dediğim gibi Sibel Can bana 2004’te geldi. Ben yine herkes gibi Sulhi Bey’le de görüştüm, konuştum. Ama boşanma aşamasına gelindi ve davayı açtık.
Sizi bir evliliğin bittiğine ikna eden nedir? Ne zaman, “Tamam artık daha fazla uğraşmaya gerek yok, bu evlilik bitmiş” dersiniz?
Sevgi zamanla azalabilir ya da farklı bir şekle dönüşebilir ama saygı bitmişse dahası çiftler birbirine sırtını dönememeye başlamışsa yani güven yoksa ve ortada çocuklar varsa o evliliği zorlamanın anlamı yoktur. Çocukların güven ilişkisi olmayan, sevgisiz bir ortamda büyüyeceğine ayrı iki ailede büyümeleri daha sağlıklıdır.
Boşanmalarda erkekler daha mı hoyrat oluyor?
Evet ama kadınlar da hak etmediği taleplerde bulunuyor. Hele çalışmayan kadınlar. Tamam kadınlar, pek çok faktörden (tarihi, sosyal, gelenek gibi) zor durumda, ama bundan çıkmak için hiçbir kişisel çabaları olmuyor. “Ben ne yaparım, sadece ilkokul mezunuyum” diyor. “Güzel yemek yapıyorsun, iş yerlerine yemek yaparsın diyorum” diyorum ama hiç istek görmüyorum.
Erkekler kendi karın yağlarına bakmadan kızlarından küçük kadın arayışına giriyor
Erkeklerin kazancı evliliği etkiliyor mu?
Türkiye’de nereden geldiği olmayan bir para dönüyor. Bana kalırsa Türkiye ekonomisinin batmamasının nedeni de bu. Çünkü teorik olarak Türkiye ekonomisinin çökmesi lazım ama ayakta ve rutin çark dönüyor. Vergi dışı bir para bu. Güneydoğu’da bir savaş var. Diğer taraftan kaçakçılık, uyuşturucu yolu... Terörizm geçidi üzerindeyiz. Kadın ticareti var, kara para aklama var. Ne istiyorsanız var. Bu ekonomiden fışkıran da bir yapı var. Türkiye’de özellikle İstanbul’da inanılmaz lümpen bir alt kültür oluştu. Bu, hiçbir şeyle bağı olmayan tek kriteri para olan bir kültür. Ve bu grubun getirdiği bir ahlaki çöküntü var.
Bu boşanma davalarına nasıl yansıyor?
Fincancı katırlarını ürkütmeyelim ama bu meslekler, özellikle Türki Cumhuriyetler ile Suriye, İran, Irak ile yapılıyor. Ve ilk önce bu erkekler ne oldum delisi olup aile çöküntüsüne giriyor. (Bu işleri Avrupa, ABD ile yapamazsınız sizi hemen damgalarlar. Ötekiler, zavallıcıklar bir kez de olsa vurgunu yiyor.) Yani refah seviyesi arttıkça, ailenin düzeyi iyileşeceğine çöküş başlıyor. Sadakatsizlik başlıyor.
Yani taze vücut arayışı?
Evet “fresh body” arıyorlar. Bu genel de bir durum. Erkekler kendi karın yağlarına bakmadan, kendi kızlarından küçük kadınların arayışına girer. Bence bu da sapkınlık göstergesi.
Deniz Gezmiş bizi işgalden kurtardı!
Deniz Gezmiş sınıf arkadaşınızmış...
Evet... Rahmetli Deniz ne gasp yaptı, ne cinayet işledi. Onun âhı vicdanlarda bir sızıdır. İtibarı iade edilmelidir, Menderes gibi. Onu iyi tanırdım. Ders notlarımı verirdim. Bir anım var, anlatayım: Okul kapanmak üzereydi. Yakın arkadaşlarımla, Hüseyin Hatemi Hoca’nın yanındaydık. Teşekkür için ona çiçek getirmiştik. O sırada molotof kokteylleri patlamaya başladı. Anladık ki, üniversite işgal edilmiş, kapılar kapatılmış. “Eyvah”, dedim, “Annem beni merak edecek.” Koridorda yürürken baktık, Deniz geliyor. Koşa koşa geldi. “Hocam şu çiçekleri versenize, işgali kutlayalım” demez mi? Ben de “Deniz, o çiçekleri, hocaya aldık, bizi de buradan çıkar, annem meraktan ölür” dedim. O da bize arka kapıyı açtı. Diyordu ki, “Ya ne güzel işgali kutlayacaktık... Bu iyiliğimi de unutma, notları çabuk ver.” Yani bir yandan notlarını da takip ediyordu. İyi ki bu idam cezası kalktı, yoksa bu anti demokratik yapıda daha kaç kelle giderdi, kim bilir!
Hatemi bana, “Sizi 82. maddeye davet ediyorum” diyerek evlenme teklif etti
Hüseyin Hatemi’nin sakin, benim de cevval göründüğüme aldırmayın. Hatemi demir bir leblebidir. Sıkı prensipleri vardır, taviz vermez. Anti demokratik uygulamalar karşısında, herkes rektöre yalakalık yaparken o, dava açan tek hukukçuydu. Benden daha mücadelecidir. Zordur da. Mesela hiçbir şeye “hayır” demez ama “evet” de demez.
Bana nasıl evlenme teklif etmişti? Üniversitede hocamdı. Yeni boşanmıştı ama o sırada bir başkasıyla söz ilişkisi içindeydi. Bana mezuniyet sırasında evlenme teklif etti, mezun olunca evlendik. Hoca beni Mukayeseli Hukuk Enstitüsü Kütüphanesi’ne çağırmıştı, ben de tıpış tıpış gittim. Oturduk, “Size 82. Madde’yi teklif ediyorum” dedi. (Eski Medeni Kanun’un) O madde “evlenme nişanlanma vaadiyle olur” diye başlardı. O kadar şaşırmıştım ki, “Ben size layık değilim” diyeceğime “Siz bana layık değilsiniz” deyiverdim. Bunu duyunca bozuldu ama sonra anlayıp “Doğru söylüyorsunuz, size üç gün müddet” deyip beni bırakıp gitti. Ama üç gün beklemeden telefonla kabul ettim.
Deniz Seki davası beni üzüyor, ya suçsuz bulunursa o zaman yattığı süre ne olacak?
Hepimiz hukuka ve demokrasiye saygılı olmalıyız. Bu birleşik kaplar gibidir. Ya toplumun her katmanında buna olan saygı artacak, ya da eksilecek. Adaleti zamanında tamamlayıp gerçekleştiremezseniz, bu da adalete ve hukuka aykırı olur. Geç gelen adalet değildir. Evet, yargının yükü ağır, Yargıtay’ın yükü daha da ağır. Bunu bir hukukçu olarak biliyorum. Günde binlerce dosyaya bakılıyor. İnsan gücünü aşan bir çaba söz konusu... Beni Deniz Seki davasında üzen bir şey var, evet, dosya hakkında hiçbir şey bilmiyoruz ama zaten o kişinin ceza alıp almayacağını yargılanmadan bilemeyiz. Suçlu bulunana kadar da masum olduğuna niyet ederiz. Bence bu duruşma daha erken bir tarihe verilmeliydi. Ekim ayına verilmesi, bu kadar geç verilmesi bir zulümdür, adaletsizliktir. Çünkü o zaman, dava zamanı gelip de suçlu bulunsa bile zaten suçunu çekmiş olacak. Peki ya suçsuz bulunursa, ne olacak?