Mezopotamya'nın en eski halkı, dünyanın ilk Hıristiyan ulusu, Hz. İsa'nın dilini konuşan tek ulus olan Süryaniler giderek azalan nüfuslarına rağmen, kadim geleneklerini sürdürüyor. Süryani cemaatinin Hz. İsa'nın doğumunu kutladıkları Yaldo bayramında, Midyat'taki Süryaniler bir yandan Mor Gabriel'e açılan davaları düşünürken, bir yandan da kendileri için 'yeni bir hayat' anlamına gelen bayramlarını en güzel şekilde kutladı.
1611 yıllık manastırlarına yönelik işgallere karşı hukuksal olarak mücadele eden Süryani cemaati, komşu köylerin işgal davalarına dair soruları akıllarından çıkarmadan, nakışlı beyaz mermerle döşedikleri Midyat'taki Mor Gabriel manastırını doldurdu. Her yıl 25 Aralık'ta kutlanan Yaldo bayramı, Süryani inancında 'doğuş' anlamına geliyor ve Hz. İsa'nın doğumunu sembolize ediyor.
Mor Gabriel Manastırı'nda yaşayan ve şimdiye kadar bölgeye verdiği hizmetlerle tanınan Metropolit (Patrikten sonra gelen din adamı) Timotheos Samuel Aktaş tarafından yönetilen ayin için sabahın 05.00'inde manastırı dolduran kadınerkek, yaşlı-genç, zengin-fakir Süryaniler en güzel giysilerini giydiler o gün. Eski Ahit (Tevrat) ile Yeni Ahit (İncil) arasında bir geçiş noktası olan Yaldo bayramında, insanların bir hayattan başka bir hayata geçtiğine inanılıyor. 'Küçük bayram' ya da 'Şeker bayramı' olarak da nitelendirilen Yaldo'dan önce 10 günlük bir perhiz yapıyor Süryaniler ve bu 10 günde hiçbir hayvansal gıda tüketmiyor.
Metropolit Aktaş, cemaat odasında bayramlaşma sırasında neden geldiğimizi ve Süryani kültürünü de öne çıkaran bir haber yapmak istediğimizi duyunca, "Ne kültürü, baksanıza her şeyi yok ediyorlar," diye sürdürdü sözünü. Şeker ve mırra'nın ikram edildiği bayramlaşmanın ilk turundan sonra, metropolit ve yardımcılarıyla yan binadaki kahvaltı masasına geçtiğimizde Midyatlı metropolit Timotheos Samuel Aktaş'ın davalardan sonra başlayan uykusuz gecelerinden haberdar olduk. 24 senedir metropolit olan ve yaklaşık 50 senelik din adamlığı süresince din ayrımı yapmaksızın, bölge insanlarına yardım için didinen bir bölge insanı Aktaş.
Yardım ettiği kesimler arasında Müslümanlar da önemli bir çoğunluğu teşkil ediyor. Hatta şu an mahkemelik oldukları Yayvantepe köyünün camiinin yapımına bile katkısı olmuş. Kimi zaman su göndertmiş, kimi zaman çimento, kimi zaman da manastırın traktörlü kepçesini. Caminin etrafının pisliklerle dolması ve köylülerin tek başına temizleyemeyeceklerini söyleyip manastırdan yardım istemelerini bile kırmamış, manastır görevlilerini üç günlüğüne caminin etrafını temizlemeleri için görevlendirmiş.
İLK HIRİSTİYAN HALK
Kuryakos Ergün, Süryanilerin Hıristiyanlıktaki yerini şöyle anlatıyor: "Biz Hıristiyanlığı ilk kabul eden milletiz. Hıristiyanlık Kudüs'ten sonra Antakya'ya geliyor, sonra da bizim Turabdin dediğimiz bu bölgeye.
Turabdin kelime anlamı olarak 'Allah'a tapanların dağı' anlamına gelir.
Süryaniler, Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra yayıyorlar. Bizim eski kayıtlarımızda 'Süryani Kadim' tabiri vardır. Kadim, 'en öncelikli' anlamına geliyor. İbadet dilimiz ve şu an konuştuğumuz dil, Hz. İsa'nın, annesinin ve 12 havarisinin konuştuğu dildir. Dilimiz İsa'dan önce de vardı ve geçmişi ta Sümerlere kadar uzanıyor. Biz Süryaniler yaklaşık beş bin yıldır Mezopotamya'da yaşıyoruz. Avrupa ülkelerinde bizimki gibi kültürleri yaşatmak için devlet fon bile sağlıyor.
Halbuki biz binlerce senedir buradayız, ama bir milletvekilimiz yok, bir memurumuz yok. Avrupa'daki geçmişimiz sadece 40-50 sene. Orada futbol takımımız, milletvekillerimiz var, hatta geçen dönem bir bakanımız bile vardı."
Mor Gabriel'in önemi
Süryani Turabdin Mor Gabriel Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Kuryokus Ergün'den Mor Gabriel'in tarihçesini ve Süryaniler için önemini öğreniyoruz: "Manastırımız 397 yılında Mor Şimuel ve Mor Şemun tarafından kuruldu. Adını manastıra altın çağını yaşatan ve birçok mucize gerçekleştiren Mor Gabriel'den alıyor. Diğer adının da Deyrul Umur olmasının nedeni, Süryanice 'rahip ikameti' anlamına gelmesi... Manastır, Süryani ilk, orta ve lise bölümleri ve teoloji okuluyla Süryani cemaatine birçok aydın kazandırdı.
Dönemin en zengin kütüphanesine sahip olan manastırda binlerce kitap bulunuyor. Bunlara ilaveten çok ünlü hattatlarımız tarafından ceylan derisi üzerine yazılmış kutsal kitaplar ve daha birçok tarihi ve sanatsal değeri yüksek esere sahip kütüphane, değişik dönemlerde saldırıya uğradı ve talan edildi. Manastırın başka bir özelliği de binlerce azizin kemiklerini muhafaza etmesi. Melekler tarafından yerleştirildiğine inandığımız taşların üzerine kurulan manastırın inşaa mucizesinin herkes tarafından görülebilmesi için yapının güney bölümü açık bırakılmış.
Böylece misafirler mucizevşekilde yerleştirilen taşların harçla tutturulmadığını görüp dua eder, Tanrı'ya şükreder... "
Hukuksal durumu ne?
2008'in ortalarında kadastronun gelmesiyle; Mor Gabriel'e komşu olan Yayvantepe ve Eğlence köyleri manastır topraklarından hak talep etti ve manastır komşu köyleriyle mahkemelik oldu. Manastırın sınırları içinde olduğu Güngören köyünün yanı sıra, çevre bütün köyler tapusuz köylerdi.
Çandarlı köyünün de tanıklığıyla kendi köylerinin sınırlarını manastır aleyhine genişletmeye çalışan köyler, girişimlerinde kısmen başarılı oldu ve manastırın bir kısım gayrimenkulü bu köylerin sınırlarına dahil edildi. Kadastro Mahkemesi'nin Yargıtay yolu kapalı olmak üzere verdiği bu karar sonrasında, Mor Gabriel Manastırı avukatları Midyat Asliye Hukuk Mahkemesi'ne idari sınırların tespit edilemesi talebiyle dava açtı. Bu arada iki köy istediklerinin tamamını elde edemedikleri için, kilisenin olduğu yer üzerinde bile hak iddia etmeye başladılar. Hatta manastırın orman kanununu ihlal ettiğini iddia ettiler. Bir iddia ise tamamen mesnetsizdi: Manastırın içinde bir cami olduğunu söylüyorlar ve bunun yıktırıldığını iddia ediyorlardı.
Müslümanlıktan daha eski olan bir yapıda caminin olduğunu iddia eden köyler, manastırdaki öğrencilerin varlığından hareketle Tevhid-i Tedrisat Kanunu'na muhalefet davası da açtılar. Ancak bu son iddialar savcılık tarafından soruşturmaya gerek bulunmadan reddedildi. Mor Gabriel Manastırı şu anda iki tane orman davası, iki tane idari sınır tespit davası ve bir de ceza davası nedeniyle mahkeme koridorlarında sıkça adından söz ettiriyor. Mor Gabriel Manastırı Osmanlı döneminden beri vakıf statüsünde. 1936'da verilen beyanname ile Türkiye Cumhuriyeti de manastırın vakıf malı olduğunu kabul etmiş.