31
Mayıs
2025
Cumartesi
YAŞAM

Çamurun ortasında tek başına

İçinde piknik tüpüyle çay yapılan minibüste grev gömleğiyle oturan Emine Arslan, 8 aydır DESA fabrikası önünde tek başına direniyor. Sendikaya üye olduğu için atıldığı, mahkeme kararıyla sabit. İşe iadesi hükme bağlandı. Ama yine de işe geri alınmıyor

Emine Arslan, 3 Temmuz’dan beri İstanbul Sefaköy’deki DESA fabrikası önünde, işe geri alınmak için direniyor. Emine Arslan’ın sürdürdüğü bekleyişin aynısı firmanın Düzce fabrikasında da var. Düzce’de işten çıkarılan 46 işçinin 13’ünün sendika sebebiyle işten atıldıkları mahkeme kararıyla belirlendi.
16 işçi 29 Nisan’dan beri fabrika önünde bekliyor. Emine ve diğer işçiler uluslararası işçi örgütlerinin desteğini almalarına ve mahkeme kararlarına rağmen hâlâ bekleyişlerini sürdürüyorlar.
Tek istedikleri ise Türk-İş’e bağlı Deri-İş Sendikası üyeleri olarak çalışmaya devam etmek.
DESA işçileri direnişlerine başladıkları günden beri bütün Türkiye’yi DESA mallarını boykot etmeye çağırıyorlar.

Yargıtay’dan karar gerek
“Asıl senden razı olsun” dedim, “Geldiniz, Allah razı olsun” deyince. Ve özür diledim, gelmekte bu kadar geciktiğim için. Mahcup gülümsedi. Yağmurun altında, bir anayolun kenarında, çamurun ortasında, beyaz bir minibüsün içinde beni bekliyordu. O, sekiz aydır, bazen bir ağacın altında, bazen güneşin alnında, bazen de şimdi olduğu gibi yağmur yağdığı için kocasının beyaz minibüsünün içinde bekliyordu.
İçinde piknik tüpüyle çay yapılan minibüste grev gömleğiyle oturan Emine Arslan, tam sekiz aydır DESA fabrikası önünde tek başına direniyor. Şimdi yağmurun altında ve çamurun ortasında eşi Ramazan Aslan ve Sendika avukatı Nuran Gülenç ile birlikte. Sendikaya üye olduğu için işten atıldığı, mahkeme kararıyla sabit.
Üstelik işe iadesi de geçen 24 Aralık’ta hükme bağlandı. Ama Prada, Mulberry gibi markalar için üretim yapan DESA, onu işe almıyor. Asgari ücretle çalışacak Emine’nin işe alınabilmesi için yüksek yerlerden, Yargıtay’dan karar gerekiyor. Başka türlü mümkün değil!
Neden? Çünkü Emine Hanım’ın üzerine geçirdiği beyaz gömlekte bir şey yazıyor:

‘Sendika anayasal haktır’
Onun hikâyesindeki her şey, Amerikan bezinden biçilmiş, yanlardan öylesine dikilivermiş, üzerine geçiriverdiği, eprimiş bu gömlek yüzünden oluyor. Fabrika her türden, her renkten, her cinsten giysinin üretimini yapıyor ama Emine’nin üzerindeki gömlek başka. Fabrika, o gömleği kapıdan içeri sokmak istemiyor. Çünkü o gömlek içeri girince sessizce çalışıp sessizce tükenen adamlar ve kadınlar gidiyor, yerine hakkını arayan insanlar geliyor. Fakat bakın, insan bu gömleği üzerine geçirince başına neler geliyor.
“Evimin önünde cip bekliyor geceleri. Artık kimin, bilmiyoruz! Kızımı kaçırmaya çalıştı birileri. Tehditler, hakaretler... 8 aydır bu böyle. Ama ben daha katlanamadım. Sabahtan başlardık çalışmaya, gece devam ve hiç durmadan ertesi gün akşama kadar. ‘DESA hükümeti burası’ dedilerdi, ‘Buraya gelen adam karısını, kadın da kocasını unutacak’ Dayanılır mı buna!”

Cuma’ya gidenler dağılsın!
Emine, plastik bardaklara çay koyarken hikâyenin enteresan ayrıntılarını anlatıyor:
“Eskiden işçiler cumaya, şurdaki camiye giderlerdi. Şimdi geçerken beni görmesinler diye fabrika otobüslere dolduruyor işçileri, uzak camilere taşıyor. O da bir camii değil. Birkaç camii. Sendikadan arkadaşlar, bir gün Cuma namazına gidip onlarla konuştular diye şimdi birkaç camiye dağıtıyorlar işçileri. Ustabaşları da gardiyan olarak camiye gidiyor. Namaz kılmaya değil, sendikadan biri gelirse diye başlarında durmaya.”
Din, vicdana dönüşmesin diye; namaz kutsal bir cimnastik olarak kalsın ve Cuma’da cem olanlar, muktedire karşı mağdurun yanında saf tutmasınlar diye... Emine’nin hikâyesi zaten böyle:
Devlet, din, sermaye el ele!

Mobese selamı
Peki, önünde beklediği fabrikadan dışarı çıkıp onunla konuşan arkadaşı yok mu?
“Mobese kamerası koydular kapıya. Sürekli izliyorlar. O yüzden kimse gelemiyor yanıma. Düşün, bir yudum çayı paylaştığım arkadaşlarım selam veremiyorlar bana.”
“Korkutmuşsun onları çok fena” diyorum, Emine gülüyor:
“6 otobüs! Bak, 6 otobüs çevik kuvvet getirdiler buraya. Benim için! Bu kaldırımda, böyle tek başıma duruyorum diye gözaltına aldılar. Polisler, ‘Git evine yemeğini yap, bulaşığını yıka’ bile dediler. Onlar da biliyor halbuki. Sendikanın anayasal hakkım olduğunu, onlar da biliyor ama...”
Koca Türkiye devletinin bütün askeri ve sivil imkânlarıyla, üzerindeki sendika gömleğinden başka hiçbir şeyi kalmamış, piknik tüpünün üzerinde haşladığı üç tane patates ile karnını doyuran Emine’nin tarafını tutacak hali yok ya!
Çünkü onun üzerinde bir gömlek var. Ve o gömleğin üzerinde bütün efendileri alt edebilecek bir gücün olduğu, insanların hâlâ bu güce sahip olduğu yazıyor. Kriz bahanesiyle patır kütür işten atılan ve yalnız başına kalan onca insan bu gömleği giyecek diye camilerden hükümet binalarına, plazalardan karakollara kadar korku kol geziyor...

Hikâyenin sonu
Emine’nin hikâyesi ne olacak diye merak ediyorsanız. 21 Şubat’ta Beyoğlu’nda DESA mağazası önünde saat 13:00’te eylemi var. Gidin sorun.

Milliyet
Yayın Tarihi : 15 Şubat 2009 Pazar 18:19:43
Güncelleme :15 Şubat 2009 Pazar 18:26:47


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?