Alanya Müftüsü Muhammed Gevher, evliliklerin dinen caiz sayılması için imam nikahına gerek olmadığını belirterek, “İslamiyet'te imam nikahı diye bir nikah da yoktur” dedi.
Alanya'da yayınlanan yerel bir dergiye açıklamalarda bulunan Alanya Müftüsü Müftü Gevher, konuyla ilgili AA muhabirine yaptığı açıklamada, nikahın, bir sözleşme olduğunu ve bu sözleşmenin de belirli kurumlar tarafından yapıldığını vurguladı.
“İslamiyet'te imam nikahı diye bir nikah olmadığını” kaydeden Gevher, şunları söyledi:
“Nikah bir akittir, yani sözleşmedir. İki taraf, aralarında, evleneceklerine karar verirler, şahitlerin huzurunda bunu ilan eder ve bir karara bağlarlar. Böylece nikah akdi tamamlanmış olur. Bunu bir hoca da yapabilir, belediye başkanı da muhtar da. Yasalar bu yetkiyi belediye başkanlıklarına, nüfus müdürlüklerine ve köy muhtarlıklarına vermiştir. Bugünkü ortamda nikahın mutlaka resmileştirilmesi gerekir. Şahitlerin huzurunda bu sözleşmenin imzalanması dinen de yeterlidir. O masada oturan biri 'Hayırlı olsun' deyip, bir de dua okursa daha iyi olur.”
Sadece erkeğin, kadının hakkına dikkat etmesi ve onu mağdur etmemesi gerektiğine işaret eden Müftü Gevher, “Mehr denilen bir şey var. Mehr, kadının eşinden alması gereken güvencedir. Boşandığında ya da eşi öldüğünde mağdur olmaması için ona verilen bir güvencedir. Bu güvencenin verilmesi şarttır. Bu yerine getirildiğinde dinin istediği şartlar oluşmuş demektir” dedi.
Bazı çiftlerin, resmi nikahtan sonra, imam ya da hoca arayışına girdiğini, hatta bazı ailelerin dini nikah olmadan, kızlarını resmi nikahlı kocasına göstermediğini anlatan Gevher, “İmam nikahı sadece tali bir şarttır. Ama bizim insanımız bunu ille de istiyor. Bunu isteyen çiftler için resmi nikah kıyacak kişilerin, yanında bu işi yapacak birini bulundurması da önemli bir hizmet olur ama, söylediğim gibi buna dinen gerek yoktur” dedi.
İslam'ın tek eşliliği öngördüğünü ve zorunlu durumlarda 4 kadınla evlenilmesine izin verdiğini dile getiren Gevher, şöyle devam etti: “İslamiyet, bir erkeğin birden fazla kadınla evlenmesine ancak zorunlu durumlarda izin verir. Savaş hali, doğal felaketler ve benzeri olaylarda tek başına kalan kadına sahip çıkılması için buna izin verilir. Ancak artık günümüzde bu gerekçeler geçerliliğini yitirmiştir. İslamiyet izin veriyor diye keyfiyet içerisinde iki, üç ya da dört kadınla evlenmek İslamiyet'le bağdaşmaz. Bu konu suiistimal ediliyor.”
Bir erkeğin her eşine aynı derecede eşit davranabilmesinin mümkün olmadığının altını çizen Alanya Müftüsü, bunun çok zor bir olay olduğunu ifade ederek, “4 kadınla evlenme konusu suiistimal ediliyor. İslamın öngördüğü ölçülerde 4 kadınla evlenmek yasalarla da serbest olsa kimse buna cesaret edemez. Çünkü çok evliliğin koşulları ve müeyyideleri çok ağırdır. Aklıselim, inançlı ve vicdan sahibi hiçbir erkek mutlu edemeyeceğini bildiği için 4 kadınla evlenmez” dedi.
Müftü Gevher, bazı çevrelerin iki bayram arasında evlenmenin caiz olmadığını söylediğini de hatırlattı ve sözlerini, “Bu tamamen uydurmadır. İki bayram arasında evlenmek uğursuzluk falan getirmez” diye tamamladı.
Yeni Şafak gazetesi yazarlarından Hayrettin Karaman ise geçen yıl 5 Eylül'de İMAM NİKANI başlıklı yazısında şunları demişti:
Zinaya ceza tartışılırken bazı dar görüşlü, dar gönüllü din karşıtları ağızlarındaki baklayı çıkartıp müslümanlara hakaretler ediyor, inanca göre meşru olan evlilik içindeki birliğe zina diyorlar. Bu konuda daha önce yazdığım iki yazıdan bazı alıntılar yapmanın tam zamanı olduğu anlaşılıyor:
İslam'da nikah (evlenme akdi), fıkıh konularının tasnifi içinde ibadetlere değil, dünya hayatını düzenleyen hükümler (muâmelât) bölümüne girer. Bir satım, bir kira akdi, dinle ilişkisi bakımından ne ise bir nikah akdi de odur. Bu sebeple nikah akdini bir başkası değil, iki taraf yapar; akit, aralarında evlenme engeli bulunmayan bir kadınla bir erkeğin, şahitler huzurunda, karşılıklı rızaları ve irade beyanları ile kurulur/oluşur. İmamın veya belediye memurunun nikah kıyması akdin kurulması ve sahih olmasının şartı değildir; bunların yaptığı, akit işlemini yönetmekten ibarettir. Resmî nikah ayrıca kayıt altına alındığı için evlilik hukukunu koruması, güvence altına alması bakımından dinin amacına daha da uygundur. İçinde yaşadığımız şartlarda yalnızca -meşhur olmuş yanlışlıkla- dinî denilen nikah ile yetinmek, dinin önem verdiği evlilik hukukunu korumak için yeterli olmadığından bununla kalmamak, mutlaka akdi resmîleştirmek gerekir.
Yeni Medeni Kanunun 134. maddesine göre "Birbiriyle evlenecek erkek ve kadın, içlerinden birinin oturduğu yer evlendirme memurluğuna birlikte başvururlar. Evlendirme memuru, belediye bulunan yerlerde belediye başkanı veya bu işle görevlendireceği memur, köylerde muhtardır. 143. maddeye göre de "Evlenme töreni biter bitmez evlendirme memuru eşlere bir aile cüzdanı verir. Aile cüzdanı gösterilmeden evlenmenin dinî töreni yapılamaz. Evlenmenin geçerli olması dinî törenin yapılmasına bağlı değildir."
Kanunun amir hükmüne göre evlendirme memuru veya muhtar dışında bir merciin veya şahsın önünde yapılan evlenme akdi geçerli değildir. Ayrıca aile cüzdanı gösterilmeden; yani resmi evliliğin yapıldığı belge ile ispat edilmeden "evlenmenin dini töreni" yapılamaz. Ceza kanununda aksine hareket edenler için ceza da öngörülmüştür.
Türkiye'de 18 yaşından sonra, evli olmayan tarafların (bir kadınla bir erkeğin) rızalarıyla yaptıkları cinsel temas (dinimize ve ahlakımıza göre zina sayılan, günah ve ayıp olan fiil) suç değildir, cezası yoktur, ama bin yıldan beri milletimizin yaptığı bir evlenme şekli hem geçersiz sayılmış hem de yapanlara ceza uygulanmıştır. Nedir bu evlenme şekli? Günlük dildeki ifadesiyle imam nikahı veya dinî nikah. Kanun "evlenmenin dinî töreni" diyor; halbuki imamın yaptığı, daha doğrusu onun önünde yapılan şey "tören" değil, evlenme akdidir. Bu akdi evlendirme memurunun veya köylerde muhtarın önünde yaparsanız geçerli oluyor da imam, müftü, vaiz gibi bir din görevlisinin önünde yaparsanız geçerli olmuyor, hatta ceza da alıyorsunuz. Peki bu kanun niçin çıkarılmış? Laikliği uygulamak ve korumak için. Bu anlayışa göre eğer evlenme akdi din görevlisinin önünde yapılırsa, devletin düzeni dine dayandırılmış olur, bu da laikliğe aykırıdır. Defalarca yazdım bir daha tekrarlayayım: Devlet kanun çıkarırken vatandaşların inançlarını, âdetlerini, ihtiyaçlarını göz önüne alır, bir şahsın, gurubun, bölgenin inancını bütün vatandaşlara dayatmaz, mecbur kılmazsa bu laikliğe aykırı olmaz, olmamalıdır, laiklik böyle anlaşılmalıdır. Birçok Batı ülkesinde laiklik uygulama olarak vardır, ama buralarda evlenme akdi kiliselerde de yapılır ve papazlar akdi tescil ederler. Kanun evlenme akdinin mutlaka ve tek yer olarak belediyede, kilisede veya camide yapılacağını şart koşarsa bu laikliğe aykırı olur, ama isteyenlerin buralarda yaptırabileceğini ve har halü kârda akdin tescil edilmesini (hukukun öngördüğü şekilde bir deftere yazılmasını, imza altına alınmasını...) kabul ederse bu laikliğe aykırı olmaz, olmamalıdır. Aksi dayatma olur; Türkiye'deki böyledir, herkese "evlendirme memuru veya muhtar önünde evlenme" dayatılmış, mecbur kılınmış, imam veya müftüye bu selahiyet verilmemiştir.
Peki bu dayatmanın sonucu ne olmuştur?
Binlerce imam nikahlı evli çiftler ve onların, devletçe "nesepleri sahih kabul edilmeyen" çocukları. Devlet bunu düzeltmek için imam nikahını da hukukun içine alacak yerde, zaman zaman af kanunları çıkararak sıkıntıyı giderme yolunu tercih etmiştir. Bana göre bu kanun da değişmeli, şehirlerde müftülere, köylerde imamlara, evlenme akdini yaptırma ve kaydetme yetkisi verilmelidir. Sayın Ayşe Düzkan'ın da (Gazetem-net, 24 Ocak, 04) bu görüşte olması benim için ilgi çekicidir: "Türban yasağının kaldırılmasının birkaç başka taleple desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum. bunlardan birincisi çok geniş bir kadın kesimini ilgilendirmekte; bu da imam nikâhının resmen kabul edilmesidir. Böylece erkeklerin istedikleri kadar kadınla, imam nikâhıyla evlenmeleri ve imam nikâhıyla evli kadınların yasal haklarından mahrum olmaları engellenecektir."
AA-Yeni Şafak
Yayın Tarihi :
12 Ekim 2005 Çarşamba 16:55:45
Yorumlarınız
ASIM ÖZER IP: 84.60.102.xxx Tarih : 13.10.2005 03:13:28
Bahsedilen Nikah in Belediye saraylarin da yapilmasiyla veya bir Imam efendin karsisinda yapilmasinin hic bir ayricalik tasimadigini anlamaktayim okudugum haberde.Ozaman diretmeler niye?Halka cektirilen bu anlamsiz zulumler ,baskilar,alaylar v.s. .... Bin yilin üzerinde tarihi olan bu milletin Cumhuriyetten önceki nikahlari gecersiz miydi diye sormazlar mi adama?Yasamis oldugum almanya da Kilisenin durumu ne ise Türkiye de de Diyanet isleri baskanliginin konumuda O olmali diye aslinda cok tartisiliyor.Haklilar mi haksizlar mi bilemem.Bildigim bir sey var O da Nikah in bir tür dua oldugu.Dua yapmanin sartlarindan biride yani daha makbul olmasi icin abdestli olmak.Eger belediye memurlari buna uyuyorlarsa hatta ogün bazi memurlarimiz Rakidan vaz gectiler ise buyrun yapsinlar demek geliyor icimden ama vebalini cekerseniz. Bu güzel kardesim Alanya müftüsü herhalde Diyanet isleri baskanliginin fetva kurulu üyesi olmali.Degilse bu aciklamayi yapma yetkisine sahip mi diye adama sorarlar. Kamu kurumlarinda Amirden izin almadan aciklama yapan memurlarin basina ceza vede sürgün gibi musumetler gelir. Yoksa T:C: DIYANET ISLERI BASKANLIGI özellestirildide benim mi haberim yok? Espirisi bir yana ne diyorsa sayin CEM YILMAZ bende aynen öyle düsünüyorum böyle ciddi konularda. Birakalimda bu isi DIYANET cözsün derim. SAYGILARIMLA ASIM ÖZER ALMANYA