İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku ve Kriminoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi Başkanı Prof. Dr. Füsun Sokullu-Akıncı, namus cinayetlerinin Türk Ceza Kanunu’nda ağırlaştırıcı maddelerle bulunmasına karşın bu cinayetlerin küçük yaştaki çocuklara işletildiğini söyledi.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku ve Kriminoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin düzenlediği ‘Türkiye ve Almanya’da Namus Cinayetleri’ konulu konferans İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası Doktora Salonu’nda bugün yapıldı.
‘Şeref uğruna cana kıyılamaz’
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku ve Kriminoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi Başkanı Prof. Dr. Füsun Sokullu-Akıncı, Türkiye’de görülen namus cinayetlerinin en yaygınının töre cinayetleri olduğunu vurgulayarak, “Bu durumun onur cinayeti olarak anılmasını eleştiriyorum. Şeref uğruna bir insan, başka bir canlının yaşamına son veremez” diye konuştu.
‘Cinayetler çocuklara işletiliyor’
Bunun tüm Türkiye’de bağlayıcı olmadığını ancak yaygın olduğunu ifade eden Akıncı, Türkiye’nin anayasal düzeninin bu yaklaşımlara izin vermediğini söyledi. TCK’da töre nedeniyle ağırlaştırıcı maddelerin bulunduğunu ifade eden Sokullu, “Yine de insanlar bu tarz suçları 12 yaşından küçük çocuklara işletiyorlar. Türkiye’de intiharların artması da, kurbanların bu duruma zorlandığını akla getiriyor” dedi.
Akıncı, insanların göç ederken kendi kültürlerini de beraberinde getirdiğini belirterek, aile bağları olan, akrabalardan oluşan topluluklarda, klanlarda, başta olan kişinin diğerlerinin namusundan sorumlu olduğunu kaydetti.
Çeşitli ülkelerde namus cinayetlerine rastlanabildiğine de dikkat çeken Akıncı, “Afrika’da bu olaylara kadın sünnetleri şeklinde rastlanırken, örneğin Japonya’da onur uğruna intiharlar gerçekleşiyor. Mesela Çin’de anne karnındayken kız olduğu öğrenilen bir bebek öldürülebiliyor. Berdel usulü evliliklere ülkemizde de olmak üzere sıkça rastlanıyor” şeklinde konuştu.
‘Yasaların kadına bakışını değiştirmeliyiz’
İÜ Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Adem Sözüer, kadın örgütleri ile beraber çalışarak Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) kadının konumu hakkındaki tutumunu değiştirmeyi başardıklarını söyledi. Önemli olanın yasaların kadınlara bakışını değiştirmek olduğunu vurgulayan Sözüer, “Cinsel dokunulmazlık hakkındaki kanunlarda genişleme var. Cinsel istismarın eşler arasında gerçekleşmesi de söz konusu. Bu değişimi uygulamaya nereden başlamak gerektiğini tartışacağız” dedi.
‘Almanya’da ilk 2005’te görüldü’
Almanya’daki Humboldt Üniversitesi Doktora Öğrencisi Dr. Erol Pohlreıch ise namus ve cinayetin bir arada anılmasının ilk konuları olduğunu vurgulayarak, Almanya’da namus cinayetlerinin birebir ismiyle özdeşleşmediğini, diğer ülkelerin kültürlerindeki gibi gerçeklemesinin beklenmediğini belirtti.
Dr. Erol Pohlreıch, Almanya’da namus cinayetinin ilk olarak 2005’te Berlin’de yaşanan bir olayın büyük bir yankı uyandırmasıyla gündeme oturduğunu anımsatarak, “Kan gütme ve namus cinayetleri töreyle ilişkilidir. Kadın ve kızlar yaşadıkları topluma aykırı davranışları nedeniyle cezalandırılıyor. Ama hangi durumlarda gerçekleştiği toplumdan topluma veya aşiretlere göre değişiyor. Örneğin, bir kızın erkek arkadaşıyla sinemaya gitmesi veya pantolon giymesi hoş karşılanmayabiliyor” dedi.
Töre olaylarını Alman kültürüne ters olduğunu ve bu konuda doğrudan uygulayıcı bir kanun olmadığını belirten Pohlreıch, bu tarz eylemlerin somut olaylar temelinde değerlendirilerek sonuca gidildiğini ifade etti.
‘Almanya’ya yabancı kültürlerden gelenlerde görülüyor’
Namus cinayetleri ve töre kavramını kültürle ilişkilendirmek gerektiğinin altını çizen Pohlreıch, “Almanya’daki namus cinayetleri, köken itibariyle yabancı kültürlerden gelmiş, sadece birkaç nesildir Alman vatandaşı olan veya Almanya’da yaşayıp başka kültürleri benimsemiş kişiler tarafından gerçekleşiyor” diye konuştu.
‘Ceza hukukumuzda Alman hocaların katkısı var’
İÜ Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usul Hukuku Anabilim Dalı öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Ragıp Barış Erman, Almanya’dan gelen öğretim üyeleri ve öğrencilerine başta Hukuk Fakültesi olmak üzere İstanbul Üniversitesi’ni tanıan bir konuşma yaptı. Batı hukukunun Türkiye’ye adaptasyonunun önemli yer tuttuğunu vurgulayan Erman, Lozan Antlaşması gereğince kendi hukuklarını saklı tutan dini azınlıklara eşit ve tek hukuk düzeni getirildiğini ifade etti. Almanya’dan Türkiye’ye iltica eden Yahudi profesörlerinin İstanbul Üniversitesi’nde istihdam ederek Türkiye’ye ve Türk hukukuna katkıda bulunduklarını belirtti.