Bölgede, zengin bir turizm potansiyeli bulunmasına rağmen, bu potansiyelin iyi değerlendirilemediği ve turizm faaliyetlerinin henüz istenilen düzeyde bir gelişme göstermediği söylenebilir. Bunun nedenleri olarak; Bölgenin sahip olduğu turistik değerlerin yeterince tanıtılmamış olması, az sayıdaki konaklama tesisleri hariç, bölgede bu amaca yönelik tesislerin kurulamamış olması gibi faktörler gösterilebilir.
Iğdır Ovası'nın güneyindeki Büyük Ağrı Dağı ülkemizin dağ turizmi yönüyle yüksek bir potansiyele sahip dağlarından birisidir. Bu volkanik dağ, dağcılık sporu ile uğraşanların belki de aradığı bütün özelliklere sahiptir. Gerçekten, tırmanış mesafesinin yüksek olması ve çıkışın başladığı yere kadar motorlu araçlarla gidilebilmesi önemli bir avantajdır. Bir çok ülkede, dağın kaidesine varabilmek için bazen günlerce yürümek gerektiği halde, Ağrı Dağı; Doğubeyazıt, Iğdır ve Aralık gibi merkezlere gelen asfalt yollarla kolayca ulaşılabilecek bir konumda bulunmaktadır.
Büyük Ağrı Dağı'na tırmanışlar, sadece dağcılık sporuna yönelik olmayıp, bunların çoğu bilimsel amaçlıdır. Bu tür tırmanışların ilki, 1829'da F. Parrot ve ekibi tarafından gerçekleştirilmiştir. Bunu, 1845'te H. Abich, 1848'de M. Wag-ner, 1900'de A. Osvvald ve 1955'te M. Blumental gibi jeologların, dağın jeolojik yapısını incelemek amacıyla gerçekleştirdikleri tırmanışlar izlemiştir. Dağcılık sporu amacıyla daha bir çok iniş ve çıkışlar yapılmıştır. Ağrı'ya tırmanan ve zirvesine Atatürk'ün büstünü koyan, 1937'de Binbaşı Cevdet SUNAY olmuştur.
Ağrı Dağı'nın Hz. Nuh Tufanı hadisesi dolayısıyla diğer dağlara göre daha fazla turist çekme özelliği bulunmaktadır. Ağrı Dağı'nda yüksek bir turizm potansiyelinin varhğını ve değerlendirilmeyi beklediğini söyleyebiliriz. Bu konuda yapılan bir araştırmada, dağın belli bir yüksekliğine Hz. Nuh'un temsili gemisi yerleştirilip, Aralık KKTİ yakınlarından buraya ve tesislerden dağın doruk noktasına bir teleferik hattı döşenerek, bölgenin turist çekme cazibesi artırılabilir.Bölgede, tarihi ve turistik değer taşıyan 7 adet eser bulunmaktadır. Ancak, bu tarihi eserlerin yerli ve yabancı turist çekme özelliğinin zayıf olduğunu söyleyebiliriz. Bu eserler:
Karakale Ören (Harabe) Yeri
Iğdır Ovası'nın batısında, Ermenistan sınırında, savunmaya elverişli bir konumda kurulmuş olan Karakale, Sürmeli Çukuru'nun en eski yerleşim merke/lerinden biri olup, Urartular'a belki.daha da eskilere dayanır. Ancak, 1664 ve 1840 yıllarında meydana gelen depremlerde, kale duvarları tahrip olmuştur. Günümüzde tamamen harabe halindedir
Kervansaray
Iğdır il merkezini Asma köyüne bağlayan yolun 25 inci km'sinde bulunan kervansaray, XII. yüzyıl Selçuklu taş işlemeciliğinin en güzel örneklerinden biridir. Sürmari Emiri Şerafeddin Ejder tarafından yaptırılmıştır. Kervansaray, Ba-tum-Tebriz karayolu üzerindeki menzil noktalarından birisi olup, kervanlar Çilli geçidini aşmadan önce burada konakmıyorlarmış. 1988 yılında koruma altına alınan eser, halen harabe halindedir.
Iğdır Korganı (Kalesi)
Kale, Büyük Ağrı Dağı'nın eteklerinde bulunmaktadır. Savunmaya elverişli sarp kayalıklar üzerinde ve kervan ticaret yolunun en iyi şekilde kontrol altında tutulabileceği bir konumda yer alan Iğdır Korganı, XI. yüzyılda Oğuz Türkleri tarafından kurulmuştur. Dağ yamaçlarında "Kız Kalesi" ve onun 200 m. kadar aşağısında "Oğlan Kalesi" adı verilen iki kale kalıntısı bulunmaktadır. Sürmeliden Büyük Ağrı Dağı'na doğru giden ilk çağın kervan yolu, bu iki kale arasından geçer ve Ahura yönünde uzanarak Küçük ve Büyük Ağrı Dağları arasındaki Serdarbulak Geçidi'nden Beyazıt'a (Doğubeyazıt) doğru giderdi. Iğdır Korga-nı'nda, o devirlerden kalma bir değirmen harabesi de bulunmaktadır.
Koç Başlı Mezarlar
Hemen hemen Iğdır Ovası'ndaki bütün eski mezarlıklarda bulunan koç başlı mezarlar,
Karakoyunlu-lar döneminden kalmadır. Bu mezar taşları yiğit ve kahraman kişiler ile genç yaşta ölen delikanlıların mezarlarına dikilirdi.
Kümbet
Iğdır'ın Çakırtaş köyünde bulunmaktadır. Bu eser de Selçuklular'dan kalmadır. Ancak, kümbet bakımsızlık dolayısıyla büyük ölçüde tahrip olmuştur.
Kültepe
Melekli beldesi yakınlarındadır. Burada, 1913 yılında yapılan kazılarda, ölülerin yakılarak küllerinin kaplar içinde gömüldüğü bir Urar-tu mezarlığı ortaya çıkarılmıştır. Mezarlıkta ayrıca süs eşyaları, silahlar ve mühürler bulunmuştur.
Ahura Ören (Harabe) Yeri
Ağrı Dağı eteklerinde bulunan Ahura (Yenidoğan), günümüzden 2200 yıl önce Artaksiyaslılaf tarafından bir dini ibadet merkezi olarak kurulmuştur. Ancak; 1840'ta meydana gelen deprem nedeniyle, dağdan yuvarlanan büyük kayalar ve çamur, köyü örterek yok etmiştir. Burada, halen eski köy yerleşim mezarlığı bulunmaktadır.
Iğdır'da Konaklama
Iğdır'ın il olması ve Dilucu gümrük kapısının faaliyete geçmesiyle birlikte özellikle konaklama tesislerinde kayda değer bir artış gözlenmiştir. Bölgedeki konaklama tesislerinin tamamına yakını Iğdır il merkezinde toplanmıştır. Ayrıca, Kars'ta bulunan Anı Şehri Harabelerini görmek üzere gelen yabancı turistler, buradan Doğubeyazıt'ta bulunan İshak Paşa Sarayını ziyaret için geçerken genellikle Iğdır'da konaklamaktadırlar.
Ağrı Dağı
Ağrı Dağı, jeolojik konumunun yanı sıra, tufandan sonra Nuh'un gemisine ev sahipliği yaptığı inanışı dolayısıyla efsanevi kimliğiyle de ön plana çıkan bir dağdır.
Kutsal kitaplarda da adı geçen bu dağ, birçok dilde farklı adlarla anılmaktadır. Bunların başlıcaları, Ararat, Kuh-i Nuh, Cebel el Haris'tir.
Marco Polo'nun yazılarında, hiçbir zaman çıkılamayacak bir dağ diye sözünü ettiği bu etkileyici dağın ilk tırmanışı, kayıtlara göre 9 ekim 1829 yılında Profesör Frederik Von Parat tarafından gerçekleştirildi. Dağın ilk kış tırmanışı ise çok daha geç bir tarihte, 21 Şubat 1970'de Dağcılık Federasyonunun eski başkanlarından Dr. Bozkurt Ergör tarafından gerçekleştirildi. Bilindiği kadarıyla kalabalık bir ekip halinde denenen tırmanışta yalnızca Dr. Bozkurt Ergör zirveye ulaşmayı başardı. İzleyen yıllar da özelliklede 1980'li yılların ikinci yarısında başarılı kış tırmanışları gerçekleştirildi. Kış koşulları çok fazla dağcının zirveye ulaşmasına izin vermese de 1980'li yılların yaz aylarında binlerle ifade edilebilecek sayıda yabancı dağcı bu dağı ziyaret etti.
Günümüze kadar Ağrı Dağı'nın solo kış çıkışı yapılmamıştır. Dağın coğrafi konumu nedeniyle çok sert fırtınalara hedef olması ve hızla değişebilen hava koşulları nedeniyle, kış aylarında yapılacak bir solo tırmanış halen dağcıların önünde başarılamamış bir hedef olarak durmaktadır.
İncil ve Tevrat'a göre; Nuh Peygamber zamanında yeryüzünü kötülükler kaplamıştır. İnsanlara bir ders vermek amacı ile Tanrı, Nuh'a bir gemi yapmasını emretmiştir. Gemiye, Nuh Peygamber, eşi, oğulları, oğullarının eşleri ile yeryüzünde bulunan bütün canlı türlerinden birer çift alarak binecektir. Nuh Peygamber, Tanrının emri doğrultusunda gemiyi yapar ve canlılarla beraber gemiye girer. Çıkan tufan sonucunda gemidekilerin dışında kalan tüm canlılar yok olur. Suların çekilmesi ile gemi, Ağrı Dağı'na oturur ve içindeki canlılar gemiden ayrılarak yeryüzüne dağılır.
Bu yönüyle dini açıdan çok özel olan dağ, düz bir arazide aniden yeryüzünden göğe doğru yükselen heybetli görünümü, yazın bile karlı dorukları, bitki örtüsü ve barındırdığı hayvan türleri ile etkileyicidir.
Jeolojik Yapısı
Volkanik bir dağ olan Ağrı Dağı bilindiği üzere ülkemizin en yüksek dağıdır. Ancak sanılanın aksine tek bir kütleden oluşmaz. Çevresi yaklaşık 130 kilometreyi bulan bu dağ 3000 metreden sonra ikiye ayrılır ve Büyük Ağrı ve Küçük Ağrı olarak adlandırılır. Büyük Ağrı'nın zirvesi ve krater kalıntısı geniş buzulların altındadır. Küçük Ağrı'nın ise buzul hareketleri ve erozyonlar sonucu krater çanağı yok olmuştur. Bu nedenle 3896 m yüksekliğinde olan dağ oldukça sivri bir yapıdadır.Büyük Ağrı Zirvesi ise birbirine yakın iki ana zirve bloğundan oluşur. Güney ve batı yüzlerinde 4800 metreden itibaren daimi buzullar dağı kaplar. Dağın diğer yüzeylerinde ise buzullar daha da aşağılara kadar ilerlemektedir.Dağın Güneyinde ve kuzeyinde zirveden başlayarak yaklaşık 2000 metre kadar aşağıya uzanan iki derin vadi bulunmaktadır.