Kars adı, MÖ.130-127 tarihleri arasında Kafkas Dağları'nın kuzeyinden Dağıstan'dan gelerek bu bölgeye yerleşen Bulgar Türkleri'nin “Velentur” boyunun “Karsak oymağından” gelmektedir.
Batlamyus Kars'tan; “Khorsa”, Strabon ise; “Khorzene” diye söz etmektedir. Bir söylentiye göre de: Gürcü dilinde “Kapı kenti” anlamına gelen “Karis Kalaki”den gelmektedir.
Eski Türkçe'de “Karsak” karnının altı beyaz 75-80 cm. boyundaki çöl tilkisinin adıdır. Bu hayvanı totem edindiklerinden Kıpçaklar'ın “Karsak ” boyuna da bu ad verilmiştir. Türkiye' de bundan daha eski “Türkçe” isim taşıyan bir il daha yoktur.
Kars yöresi MÖ. IX. yüzyılda Urartu egemenliğine girmiştir. Urartu Kralı II.Sardur MÖ.VIII.yüzyılda Sevan Gölü’nün batısındaki toprakları ele geçirmiş, daha sonra Kimmerler ve İskitler yöreyi istila etmiş, Medler de MÖ.560’da Urartu egemenliğine son vermiştir. Bazı tarihlerde MÖVI. Yüzyıldan başlayan Armeniai Krallığının ve Prensliklerinin burada hakim olduğundan söz etmektedirler. Pers yönetimi altında Satraplık görevini üstlenen bu prensliklerin başlıcaları Orontes Hanedanı (MÖ.400-200), Artaksias Hanedanı (MÖ.200) idi. Romalılar Artaksias hanedanından II.Tigran’ı yenerek bölgeyi ele geçirmişlerdir. Roma’nın Araxes eyaleti olan yöre, Romalılar ile Partlar arasında sürekli el değiştirmiştir.
Bu yöre daha sonra Sasanilerle Bizanslılar arasında da çekişmeye neden olmuştur. VII. yüzyılda Arap akınları buraya kadar ulaşmış ve IX. yüzyıla kadar da Araplar buraya egemen olmuştur. Arapların denetiminde kurulan Ermeni yönetimlerinden Bagratlı Hanedanının bir kolu Ani ve Kars’ta hüküm sürmüştür. Bizanslılar 1045’te yöreyi ele geçirmiştir. XI. yüzyılın ortalarında Selçuklu akınları başlamıştır. Selçuklu hükümdarı Alpaslan 1064’te yöreye hakim olmuş, merkezi Ani olmak üzere Selçuklulara bağlı Ani-Şeddadlılar Hükümeti kurulmuştur. 1064 yılında Sultan Alparslan tarafından fethedilmesinin ardından Kars ve çevresi, Selçuklulara bağlı beylikler tarafından idare edilmeye başlanmıştır. 1071 Malazgirt Zaferinden sonra Sultan Alparslan Erzurum, Erzincan, Tercan ve Pasinler’le birlikte Kars’ı da kumandanlarından Kasım Bey’e vermiştir.
1941-1942 yıllarında Kars'ta yedek subay olarak görev yapan İsmail Kılıç KÖKTEN, bu dönemde Kars’ta tarih öncesine ait araştırmalar yapmıştır. İ.Kılıç KÖKTEN'in yönetimindeki bu çalışmalar ile Kars bölgesi tarihinin Alt-Paleolitik Döneme kadar uzandığı kanıtlanmıştır.
Kars yöresinde Paleolitik Dönem insanlarından günümüze kalan buluntular yeryüzündeki en eski kültürlerden birisinin bu yörede olduğunu göstermektedir. Bu döneme ait; Susuz ilçesi, Cilavuz Dere düzlüklerinde ve Kars Platosu'nda, şölyen-aşölyen tipte işlenmiş ve Alt Paleolitik Döneme tarihlenen bir el baltası; Ağzıaçık (Azacık) Suyu'nun batısındaki düzlüklerde oval çevreli, iki yüzü çok güzel işlenmiş, ucundan biraz kırılmış bir başka aşölyen baltası, Ani çevresinde ele geçen bir el baltası; Yazılıkaya'nın yaklaşık 6 km. güneyinde, Tombultepe yamaçlarında püskürük kayalardan yapılmış, şölyen tipte el baltaları ve iri yongalar bulunmuştur.
Borluk Vadisi'ne Musteryen tipte bir araç; Ağzıacık Suyu'nun batısında bazalttan yapılmış çok aşınmış Musteryen tipte bir uç; Yazılıkaya, Tombultepe'ye yakın Kurbanalan Mağarası'nda taş araç ve ocak yerleri gibi Orta Paleolitik döneme ait buluntulara rastlanmıştır.
Üst Paleolitik Dönemde ise avcılık ve toplayıcılık yöntemlerinde farklılaşma olduğu, araç-gereç yapımının geliştiği görülmüştür. Yine bu dönemde duvar resimleri de ortaya çıkmıştır. Camışlı Köyü'nün batısında, Aladağ'ın doğu yamaçlarındaki Yazılıkaya'da bazalt yapılı bir kayanın dik ve düzgün yüzünde biri büyük, biri küçük iki panoya rastlanmıştır. Büyük pano, yerden 4 metre yükseklikte, yaklaşık 14 metre uzunlukta ve 3-4 metre genişliktedir. Küçük pano ise aynı duvarın doğu uzantısı üstündedir.
Yazılıkaya panolarında hayvan ve insan figürleri vardır. Figürlerin çoğu dağ keçileri, geyikler, geyik yavruları ve eşeklerden oluşmaktadır. Bunlar o dönemdeki doğa koşullarının avcılık ve toplayıcılığa elverişli olduğunu ortaya koymaktadır. Yine aynı yerde bulunan derinliği 11,5 m, iç genişliği 5,5 m, ağız genişliği 12,5 m olan ve güneye bakan Kurbanağa Mağarası araştırmalarında da yine Üst Paleolitik Döneme ait taş araç-gereçler bulunmuştur.
Paleolitik dönemi izleyen mezolitik dönem, mikrolit adı verilen minik araç-gereçlerle tanınmaktadır. Prof.Dr.İ.Kılıç KÖKTEN'in Aras Vadisi'nde yaptığı araştırmalarda bu araçlardan ele geçmiştir. Bu ve diğer paleolitik buluntular Rusya topraklarında saptanan benzerleri ile karşılaştırıldığında, bölgenin yerleşim tarihinin komşu bölgelere koşut olarak, Paleolitik Dönemle başlayıp, Mezolitik Dönemde de devam ettiğini göstermektedir.
Neolitik Dönemi Kars yöresinde gerçek anlamda bir yerleşme yeri değil, Akçakale Adası'ndaki taş anıtlar ve kaledeki duvar resimleri temsil etmektedir. Bu resimler, yöredeki neolitik dönem yaşantısına bir ölçüde açıklık getirdiği için önemlidir. Çıldır Gölü'ndeki Akçakale Adası'nda Dolma Tepe eteklerinde kaya anıtları bulunmuştur. Ada menhirler, dolmenler ve kromlekler ile doludur.
Prof. Kökten'e göre; bu taş anıtlar neolitik dönem tekniği ile yapılmıştır. Çok kaba taşlarla örtülü iç duvarlar, kaba ve büyük taşlarla örtülü damlar, Avrupa dolmenlerinin bazılarında görülen tekniği anımsatmaktadır. Avrupa kültürüne özgü olduğu kabul edilen bu tip taş anıtlar doğuda ilk kez Kars'ta rastlanmıştır. Anıtların ortasında açılan bir sondaj çukurunda, çok kaba, mat siyah renkli değişik biçimlerde çanak-çömlek parçaları bulunmuştur.
Yazılıkaya - Kurbanağa Mağarası'nın doğusunda, kale denilen tepede açılan bir sondaj çukurunda da üst katmanda farklı bir katman saptanmış ve bunun Son Neolitik Dönemden kalmış olabileceği öne sürülmüştür. Kaledeki duvar resimlerinin ise Son Neolitik Dönem ya da İlk Tunç Çağı sonlarında yapıldığı sanılmaktadır.
Kağızman’ın güneyinde, Mısır Dağı yerleşim yerinde, yapılan araştırmalarda, kalkolitik dönem özellikleri taşıyan buluntular ele geçmiştir. Bakır Çağı da denilen bu dönemin izlerine, Ani'de ve Azat Köyü'ndeki höyükte de rastlanmıştır.
İlk Tunç Çağı’nda, Kars bölgesinde Yazılıkaya'nın dibinde açılan Küçük Deney Çukuru'nda ve Kurbanağa Mağarası yakınındaki sondajda ele geçen çanak çömleklerle ve aynı mağaranın doğusunda, Kale denilen, üstü düz yüksek tepedeki sondaj çukurunun buluntularıyla bilinmektedir.
Kale mevkiindeki açmada, İlk Tunç Çağından kalma bir açkı taşı; el değirmeni taşları; bir çekiç; delinmiş, üstü çizgi - süslü hayvan parmak kemikleri; küçük bir taş hayvan; el yapımı çanak-çömlekler ve yapı kalıntıları olduğu düşünülen iri taş yıkıntıları bulunmuştur.
Tüm bu araştırmalar Kars yöresinin Paleolitik Dönem'den başlayarak Orta Tunç Çağına kadar kesintisiz bir yerleşim yeri olduğunu kanıtlamıştır.