Alinda, Aydın ilinin Çine İlçesinin 31 km. batısında,Karpuzlu deresi vadisinin batı ucunda, ovaya hakim bir tepe üzerinde kurulmuştur.
Alinda sözcüğü Bilge Umar’a göre Luwi veya Kar dilinden gelmiş olup “Işık” anlamındadır.İlk Çağ yazarlarından Arrianus bu kentten “Karia’nın en müstahkem şehri” diye bahseder. Hitit belgelerinde “IJALANTA” adıya anılan kent, M.Ö.451-450’de kısa bir süre Attika-Delos deniz birliğine girmişse da birlikte çok kısa bir süre kalmış ve sonra ayrılmıştır.
Tarihte Alinda’nın önem kazanması M.Ö.340’da Karya Satrabı Hekatemnos’un kızı Mausolos’un kardeşi olan Kraliçe Ada’nın yine kardeşi Pixodaros tarafından Halikarnassos’dan buraya sürgün edilmesiyle önem kazanmıştır. Alinda’ya yerleşen kraliçe Ada burayı başkent yaparak son derece dirayetli bir yönetim sağlamıştır. Çok iyi bir siyasetçi olan Ada, Büyük İskender Asya seferine çıktığında ona kentin kapılarını açmış ve adeta onu oğlu yerine koymuştur. Bunun altında kalmayan Büyük İskender Halikarnassos’u zaptedince onu tekrar Karia tahtına geçirmiştir. Ada burada İskender’den dolayı bir Hellen kültürünün gelişmesine yol açmış hatta o kadar kentin adını bile değiştirerek “Latmos Alexandria” adını vermiştir. M.Ö.81’e kadar bu adı taşıyan kent bu tarihten itibaren tekrar Alinda adını almıştır.
Büyük İskender’in ölümünden sonra Alinda Bergama Krallığının toprakları içerisinde kalmış,sonra da vasiyet yoluyla Roma yönetimine girmiştir. Kentin kudret ve ihtişamı Roma devrinde de devam etmiştir. M.S.III.ncü yy.da kendi adına sikke bastıracak konuma ulaşmıştır. Bizans döneminde önemini yitirerek Aphrodisias metropolitliğine bağlı bir piskoposluk merkezi olarak kalmıştır.
Alinda antik kentinin kalıntıları Demircidere köyünün (Karpuzlu) birkaç yüz metre ilerisinden başlamaktadır. Nitekim buradaki köy evlerinin duvarlarında heykel ve friz parçaları kullanıldığı gibi bazı evler Roma devri duvarlarının üzerine inşa edilmiştir.
C.H.Fellows,1840 da Demirci deresinde Alinda’nın bastığı sikkeleri bulmuş ve böylece daha önce Muğla yöresinde olduğu sanılan antik kentin yerini saptamıştır.
Yüzyıllar boyu bu antik kentin taşları yeni yapılanmalarda kullanıldığından pek az kalıntı günümüze gelebilmiştir.
Bununla beraber kentin M.Ö.334’den önce yapıldığı sanılan surları ve onları takviye eden duvarları yine de dikkati çekmektedir. İki akropolü bulunan kentin etrafını çeviren , granit bloklardan kesilmiş olan bu surların yapımı teknik yönden Assos ve Latmos’dakilere benzemektedir. Tepenin en yüksek yerinde,oldukça iyi durumdaki kare plânlı iki katlı kuleler,tarihçi Arrianus’un “Karia’nın en muhteşem şehri” sözünü doğrulamaktadır.
Alinda’nın sırtına yaslandığı tepede yer alan akropolün güney yamacı oldukça dik ve kayalıktır. Buradaki tiyatro kalıntısı ile biraz altındaki Agora ve üç katlı stoa hemen dikkati çekmektedir.90-30 m. ölçüsünde ve 15 m. yüksekliğindeki iki katlı agora’nın ilk katında dükkan olarak kullanıldığı sanılan odalar bulunmaktadır. Bunun üzerindeki ikinci kat ise çift sıra yarım sütunların oluşturduğu oldukça uzun bir galeri görünümündedir.
Alinda agora’sı duvar işçiliğinin mükemmelliğinden ötürü Anadolu’daki Hellenistik devir agoralarının en iyilerinden biri olarak nitelenmektedir. Agoranın batı kanadında ise üç katlı stoa bulunmaktadır. Akropolün güney-batısında, agora’ya göre biraz daha yukarda yer alan, M.Ö. III.yüzyılda yapıldığı sanılan tiyatronun da güzel bir duvar işçiliği vardır. Burası 35 oturma sırası bulunan orta büyüklükte, güzel bir duvar işçiliğine sahip bir tiyatrodur. Letoon, Alabanda, Assos ve Notion tiyatrolarını andıran Alinda tiyatrosunun iki yanındade diazomaya girişi sağlayan simetrik tonozlu geçitler dikkati çekmektedir.
Bu galerilerin tonozları,duvar örgüleri,düzgün sıralı granit taşları ile diğerlerinden yapım tekniği yönünden daha özenli işçiliği olduğunu göstermektedir. Cavea’sı Hellenistik dönemde yapılmış olmasına karşılık tonozlu geçidin bazı bölümleri ile Skenesi Roma dönemine aittir.
Kuzeyde, Akropolün bulunduğu tepeden biraz daha yüksekçe ikinci bir akropol daha vardır. Burasının ikamete mahsus binalarla dolu olduğu tahmin edilmektedir. Bu iki akropol kulelerle takviye edilmiş olan surla birbirlerine bağlanmışlardır.
Akropolde biri küçük diğeri ise daha büyük olmak üzere iki mabedin varlığını belirten temel izlerine rastlanmıştır. Bunların hemen yakınında ise ne olduğu anlaşılamayan yuvarlak plânlı bir yapı kalıntısı ile karşılaşılmıştır.
Roma döneminde inşa edilmiş olan su kemerleri oldukça iyi bir durumdadır. Kentin nekropolü ise yamacın doğu eteğindedir.