Tyana, Niğde İli’ne bağlı bir kasaba olan Kemerhisar’ın tarihi ismidir. Tarihi geçmişini Bizans ve daha öncesinden alan Tyana gerçek bir tarihi hazinedir. Su Kemerleri ve Roma havuzuyla ünlenmiştir .1880-1881 yılları arasında ilk kez Wilson, sonra Ramsay mesafe cetveline göre höyüğün yerini tespit etmişlerdir. Daha sonra Hitit ve Asur çivi yazılı tabletlerindeki metinlerinden bu yerin Hititlerce Tuvanuva denen şehir olduğu ortaya çıkmıştır. Bu adı Romalılar Tyana şekline sokmuşlar, Türkler ise höyüğün üzerinde kurdukları köye (Hıristiyan kasabası yerinde) Kilise Hisar ve daha sonraları Kemerhisar adını vermişlerdir. Kent Romal döneminde gelişmiş ve Bor kasabasını da kaplamıştır. Günümüzde bu yerde görünen su kemerleri Roma zamanından kalmadır. Kemerhisar kasabası şimdi hemen bütün höyüğü örtmüş gibidir.
Romalılar (M.Ö.17-M.S.395) Tuvanaya Tyana demişlerdir.Bu sırada geçici bir süre için Kapodokya Krallığına taht şehri yapılan Tyanaya kralının Özep adı verilerek Özebya denilmiştir. Bununla birlikte, Özebya yöresine Jüpiter (Burada Jüpiter elinde iki ağızlı balta taşıyan bir cüce biçiminde tasarlanmıştır.) kültü yanında Tisagor ve Diyonez mezhepleri de girmiştir. M.Ö. 42 yılında Antuan, Yunan Kumandanı Arkelaosu Kapadokya kralı yapmış, Arkelaos Garsona’nın yerinde yepyeni bir şehir kurmuş ve burasını kendisine taht şehri yapmış, şehre de kendi adını vermiştir.Strabon’a göre ise cidden şehir denilecek yer Tyana idi. Roma İmparatorluğu devrinde Tyana bu dahiyane örgütlü imparatorluğun resmini düşündüğü çerçevede yaya, sivil, asker ve adalet kurumları ile donanmış ve bir çok güzel yapılarla bezenmiş, han, hamam ve aşevleri ile Romanın cömertlik ihtişamının bir ili olmuştu. Kalabalıklaşan şehre su, köşk pınarından çift yüksek, narin sarı trakit taşından kemerlerle getirilmişti. aynı zamanda bu çift kemerler arasından şehirden Jüpiter tapınağına götüren (ihtiram yolu) geçmekte idi.Tyana bu yanı ile Pompei şehrini andırıyordu.
Kemerhisar’ın kuzey kesiminde Askeri Levazım fabrikası hattında yeraltından geçerek batıya giden bir yer altı ırmağının varlığı bilinmektedir. Bu ırmak bugün Köşk denilen Roma Havuzunda daha büyük ve Askeri Fabrika içinde olmak üzere iki kaynakla kendiliğinden yüzeye çıkmaktadır. Kuvvetle muhtemeldir ki Roma Havuzu yapılmadan önce de bu kaynak vardı ve orada yerleşmiş olan insanların su gereksinimlerini karşılıyordu. Nitekim Roma Havuzu’nun doğusunda M.Ö. VI. bin yıldan kalan bir yerleşim ortaya çıkarılmış ve insanlar o dönemlerde genellikle su kenarlarına yerleşmişlerdir. Ortaya çıkarılan ilkel uygarlığın da bu su nedeniyle oraya yerleşmiş olması muhtemeldir ve bu uygarlığın kalıntıları Niğde Müzesinde önemli bir bölümü oluşturmaktadır.
M.Ö. 738 –715 arasında Tuwana Kralı Warpalawa burada hüküm sürmüştür. Araştırmalar, M.Ö.VIII. yüzyılda “Geç Eti” döneminin başkenti olduğunu göstermektedir. Warpalawa’nın önemsediği bir Tanrı olan Gıda Tanrısı Tarhunzas’ın bir elinde buğday başağı, bir elinde üzüm salkımı tutan rölyefi Aydınkent’te (Ereğli) bulunmaktadır.Tyana’dan İstanbul’a götürülen ve sol tarafı kaybolan bir rölyefte de Warpalawa’yı eski çağlardan bir tanrıyı beslerken göstermektedir. Bu da yine Warpalawa’yla ilgili önemli bir belgedir. Ayrıca belgeler; Tyana ve Gordion (Polatlı yakınlarında Frigya başkenti) arasında sıkı ilişki olduğunu göstermektedir. Bu ilişki Asurlulara karşı bir ittifaka kadar varmaktadır. Ne yazık ki Mita (Frigya Kralı) ve Warpalawa’nın arasındaki ittifaka ışık tutacak tarihi kanıtlar yoktur. Birkaç yıl önce Tyana’nın kuzey-doğusunda ortaya çıkarılan tümülüste bulunan bronz eşyalar arasında bulunan; üzerelerinde öküz motifleri olan kuşaklar, şallar, bir işlemeli kemer ve diğer buluntuların M.Ö.VIII. yüzyılda yaşamış Frigyalı bir yöneticiye ait olduğu belirlenmiştir. Tyana’daki buluntuların paralelinde, Gordion’daki buluntular da bunların zamanın önde gelen bir Frigya atölyesinde üretildiğini göstermektedir.
Toros stratejik geçitlerini tam olarak kontrol edemeyen Frigya için, Tyana ile yaptığı ittifak Asurluların Anadolu’ya yayılmasını önleyen barajın önemli taşlarında biri olmuştur. Öte yandan Klikya geçitlerinin kuzeyinde önemli bir konumu olan Tyana, Asur istilası tarafından tehdit edildiği için Frigya imparatorluğu ile ittifakın arkasını sağlama aldığına inanıyordu. Jeopolitik ve stratejik bilgileri egemenlik politikaları ile örtüşmeyen Gordion ve Tyana müttefiktiler. Kapadokya Krallığının ilk Helenleştirme eğilimleri; M.Ö.III. yüzyılın ortalarında başlamış, daha sonra da politik yönlendirme ile Yunan kültürünün yaygınlaştırılmasına çalışılmıştır.
Kral Ariaramnes döneminde krallığın yönetim merkezi olan Tyana M.Ö.III.yüzyıldan başlayarak Kuzey Toroslar dizisinin kontrol merkezi olmuştur. Politik açıdan bakıldığında Kapadokya Krallığı Seleukidik çıkarlarının merkezi Anadolu’daki temsilcisi olmuştur. Seleukiden İmparatorluğu, topraklarının kuzeyindeki komşularıyla iyi ilişkileri nedeniyle, III. yüzyılda bölgenin en büyük gücüydü. Seleukidikler bir süre sonra yıkılmış yerine Bergama Krallığının hakimiyeti kurulmuştur. Bu hakimiyet aynı zamanda Helenleştirme politikasını getirmiştir. Konuşma dili Yunanca olmuştur. Özel kraliyet ayrıcalığı sayesinde Yunan tiyatrocuları ülkeye gelmiş ve bu da ülkede tiyatronun gelişmesini olumsuz etkilemiştir. Yunan eğitim sisteminin kurumları kademeli olarak yerleşmiştir. Kapadokya her geçen yıl bir Yunan-Helen kültür ve eğitiminin yuvası olmuştur. Tyana’nın kuzey-doğusundaki dağlık alanda bulunan mermer yatakları o zamanlar büyük bir kraliyet kurma programı çerçevesinde işlenmiş olabilir. Bu bölümü bölgesel sanat eserleriyle karşılaştırılırsa, işçilik Anadolu-Yunan sanatıyla benzerlik gösterdiği görülür.
Tyana bölgesinde en iyi şekilde korunmuş olan su tekniği ile ilgili yapılar özel bir hayranlık uyandırmaktadır. İlk sıradaki de Bahçeli’de bulunan ve mermer duvarlarla örülmüş kaynak sularını çeviren Roma Havuzudur ki; bu havuzdan Roma İmparatorluğu döneminde Tyana’ya doğru bir su iletim şebekesi yapılmıştır. Havuz 62 X 20 metre boyutlarındadır. Bu kaynaktan yerle aynı seviyede olan bir boru şebekesi çıkmaktadır. Boru şebekesi; kaynaktan kemerler aracılığı ile su taşımıştır. Su iletim hattının Tyana içindeki bölümü hakkında hiç bilgimiz yoktur. Taşınan suyun miktarı ile ilgili ölçümler; Tyana’ya 30 000 kişiye yetecek kadar su taşındığını göstermektedir. Bu rakamın büyüklüğü suyun, içme suyu yanında sulama amaçlı da kullanıldığını göstermektedir.
Günümüze gelebilen kalıntılardan, Tyana’nın imparatorluk dönemi şehir gelişimini gösteren tüm özellikleri taşıdığı görülmektedir. Bu dönemdeki diğer buluntu örnekleri de karşılaştırıldığında, aynı sonuca ulaşılır. Güney Kapadokya’daki Tyana şehri, imparatorluk dönemi şehir medeniyetlerinin en iyi göstergelerinden birisidir. Tyana orada diğer imparatorluk kültürünü yansıtan şehirlerle karşılaştırıldığında, kaliteli bir örnek olarak ortaya çıkmaktadır. Vahşi hayvan avını gösteren bir mezar kabartması da bu medeniyete bir örnektir. M.S.II. yüzyıl dönemine ait bu kabartma resme, konusu açısından bakıldığında bir harikadır. Stil olarak birbirine akraba olan örnekler incelendiğinde, Tyana’da çok yüksek bir sanatsal dereceye ulaşmış bir atölyede yapıldığı anlaşılabilir. Aynı özellikleri imparatorluk dönemi lahitleri de taşımaktadır. Üzerinde vahşi hayvan işlemeleri olan çatı rölyefleri de aynı mezar kazılarından çıkarılmıştır. Tyana’nın altındaki bu göze çarpan kabartmaların nedeninin, Tyana yakınlarından geçen eski yolun olduğu söylenilebilir. Tyana imparatorluk döneminde de köylerden şehirlere geçen yolun önemli bir etabıydı. M.S.II. yüzyıldaki doğu savaşlarında şehrin önemi tekrar ön plana çıkmıştır. Birçok Romalı imparatorun Tyana’ya gelmesi bunu kanıtlamıştır. M.S. 213 yılında Carakalla tarafından doğu akınlarında savaşacak orduları hazırlamak için Tyana bir eyalete dahil edilmiştir.
Tyana’daki askeri birliklerin varlığı da ikmal yeri olarak kullanıldığının göstergesidir. İkmal (lojistik) uzmanı C. Torkutias’ın (Kapadokya bölgesinde Apollinarise hizmet etmiştir) mezar taşı da bunun kanıtıdır. Anadolu’nun batısındaki uluslar arası trafik bağlantıları Klikya kapıları aracılığı ile Tyana’ya kadar gelmiştir. Bu trafikle sadece insanlar gelmemiş, aynı zamanda mal, sermaye, bilgi, teknik bilgi ve kültürel akımlar gelmiştir. Bu çok çeşitli trafik, Tyana’nın her dönemde yükselmesini sağlamıştır. Her şeyden önce bilinen bu ithal kültürün dışında da imparatorluğun bu ülkede yüzyıllarca sürmüş kendi kültürü de vardır. Bu durum özellikle yöresel özellikleri taşıyan ve işçiliğin birinci kalite olduğu taş işlemeciliği (baskı) sanatında kendini gösterir. Uluslararası alanda ün yapmış atölyelerde üretilen ve mermer üzerine işlenen kadın resimleri geç İran dönemine benzer özellikler taşır. Bu mermer malzemelerin de dışarıdan ithal edilmiş olması muhtemeldir.
Tyana tehlikeye açık konumu nedeniyle Anadolu’da olan savaşlarda sürekli kurban konumuna düşmüştür. Fakat bütün olarak bakıldığında şehir her pozisyonda bu durumdan kendine yararlar çıkarmasını bilmiştir. En azından Tyana M.S.V. yüzyılda çok önemli yapı olan ve başkentin atölyelerine özgü çok güzel işleme stilleriyle bezenmiş bölümleri olan bir basilikayı yapma gücüne erişmiştir. Üzerinde akantus çiçeğinin oldukça özenli işlenmiş örnekleri olan ve iyi korunmuş olan taş işlemeler döneminin İstanbul yada Selanik’teki çalışmalarına pek az benzemektedir. Tyana eski Bizans döneminde de İmparatorluk şehirlerindeki gelişmelerle yakından ilgiliydi. Toroslar ön ülkesinin merkezi yerleşim birimi olan şehrin (Tyana’nın) sonu da muhtemelen M.S.VI. yüzyıldaki Pers savaşı ve VII.-VIII. yüzyıllardaki şehri talan edip yıkan ve sonunda istila eden Arap akınlarında olmuştur.O zamanlar açıkça görülüyor ki, şehrin gelişiminin bin yıllar içinde oluşan yaşam stili yıkılmış ve bunu takiben Tyana’nın işlevini güney Kapadokya’daki şehirler üstlenmiştir. Yerleşim için son kanıt da, M.S. X. yüzyıldan kalma bir dolap kapağıdır ki; bu dönemde Tyana Bizans yöneticilerinin takviyesiyle kendinde son bir kilise yapacak gücü bulmuştur. En geç XI. yüzyılda Selçukluların akınlarıyla Tyana’daki bu ara dönem de sona ermiş ve Tyana’nın şehir olarak işlevini kuzeydeki Niğde üstlenmiştir. Bugün Tyana’nın kuzeyindeki kenarı oyuk kayalık (Eftiyan) çok sayıda geç antik dönem kaya odaları için bir kanıt oluşturmaktadır. Tyana’nın bir başka ve önemli özelliği Apollon’un doğum yeri olmasıdır. Apollon’un yaşamı İsa ile aynı döneme rastlıyor. İsa’nın alternatifi olarak öne sürüldüğü yada aslında Apollon’un İsa olduğunu iddia edenler bile bulunmaktadır.
Tyana’daki kazıyı Venedik Bölgesi Klasik ve Doğu Uygarlıklarını İnceleme ve Araştırma Merkezi adlı “Kültür Vakfı” finanse etmektedir. Kazı ekibi ise; Padova Üniversitesi Edebiyat ve Felsefe Fakültesi, Eski Çağlar Bilimleri Bölümü ve Venedik “Ca Foscari” Üniversitesi öğretim üyelerinden oluşmaktadır. Kazı ekibini sorumlu başkanı, Padova Üniversitesinden arkeolog – topoğrafyacı Prof. Dr. Guido Rosada’dır. Vakıf başkanı Prof. Dr. Gustavo Traversari olup, Venedik “Ca Foscari” Üniversitesinden emeklidir. Bilindiği gibi ilişkiyi sürekli olarak Prof. Dr. Asım Tanış yürütmüştür.