21
Kasım
2024
Perşembe
AMASYA

Amasya'nın suyu sınıfı geçti

AMASYA'NIN SULARI RADON TESTİNDE SINIFI GEÇTİ

Amasya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç Dr. Feda Öner'in bir yılı aşkın süredir sürdürdüğü “Amasya Merkezde Musluk, Çeşme ve Irmak Sularında Radon Gazı Ölçüm Çalışmaları” adlı çalışması tamamladı ve çalışma sonuçları uluslararası geçerliliği olan Radiation Protection Dosimetry isimli dergide makale olarak yayınlandı.

Radon gazının kaya, toprak ve sudaki doğal radyumun radyoaktif bozunması sonucunda oluştuğunu ve bu atomların bütün doğal malzemelerde bulunabileceğini belirten Yrd. Doç Dr. Feda Öner, “Bu yüzden radon, tüm yüzey kaya ve toprak parçalarından ve sudan yaşadığımız ortama salınır. Rengi, kokusu ve tadı olmayan bir gazdır. 86 atom numarası ile periyodik cetvelin soy gazlar sınıfında yer alır. İnsan sağlığını hem doğal olarak bulunan hem de insanlar tarafından üretilen radyasyon kaynakları tehdit etmektedir. Bunlardan en tehlikeli olanı kapalı alanlarda hava kirlenmesine yol açan, nefes alma, içme suyu ve gıdalarla vücudumuza aldığımız radon gazıdır. Radon gazı uzun vadede ölümlere neden olabilmektedir” dedi.

“Radonun yaydığı radyasyon insan vücuduna sindirim ya da solunum yoluyla girer. Akciğerin en küçük dokularına kadar nüfuz eden radyoaktif parçacıklar akciğerin dokularına zarar verir. Radyasyonun en büyük etkisi yaşayan organizmanın genetik maddesi olan DNA üzerinde olmaktadır. DNA'daki bu değişimler mutasyon olarak adlandırılır. Eğer hücrelerde mutasyon olursa, değişiklikler gelecek nesillere de geçebilir. Örneğin, Japonya'da Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombalarının radyasyon etkisi, etkilenmiş bireyler ve onların çocukları üzerinde halen devam etmektedir” diyen Dr. Öner, “Yapılan araştırmalar Amerika ve Kanada'da her yıl 10-15 bin kişinin radon gazından akciğer kanserine yakalandığı ve her 25 bin kişiden birinin radondan öldüğünü göstermektedir. Bu oran sigarada her bin 800 kişide bir kişi, nükleer endüstride 2.6 milyon kişide bir kişidir. Bu nedenle sağlığı tehdit eden radyasyon riskinde radon gazı yüzde 49 ile en başı çekmektedir. Son yıllarda artan akciğer kanseri vakalarına neden olarak, tüm ilgiyi doğal radyasyon kaynağı olan radon gazı çekiyor. Radonun yarılanma ömrü 3.8 gündür yani kısa ömürlü bir radyoaktif gazdır. Söylediğimiz gibi radon renksiz, kokusuz ve tatsız olması nedeniyle kolayca tanınamaz. Bozunma sırasında alfa taneciği yayınlayarak canlı dokuları iyonize eden radon, yaşayan organizmaların moleküler yapılarına zarar verir. Ülkemizde kanser hastalarının yüzde kaçının radon gazından hastalandığı bilinmemektedir. Bu konuda tıpçıların, fizikçilerin ve yerbilimcilerin araştırmalar yapması gerekmektedir” diye konuştu.

Radonun açık alanda havaya karıştığında zararsız olduğuna, bina, tünel ve maden ocağı gibi kapalı alanlarda yoğunlaşabildiğine dikkat çeken Öner, binalarda radon gazının yoğunlaşması birkaç yolla olabileceğini, radonun suda çözünebildiğinden kuyu sularına karışabileceğini ve musluk sularından yayılabileceğini, ayrıca binaların temelindeki kayaçlardan, yapı malzemelerinden sızabileceğini ve özellikle iyi havalandırılmayan binalarda yoğunlaşabileceğine vurgu yaptı.

Radon gazının anormal artışının depremin ön habercileri arasında yer aldığını belirten Öner, şunları kaydetti: “Yer kabuğundaki hareketlenmeler sonucunda serbest kalan radon gazı yer kabuğundaki çatlaklardan sızarak yeryüzüne gelir ve yeraltı ve ırmak sularına karışır. Sulardaki anormal radon gazı artışları yer kabuğunun hareketleri hakkında bilgi verir ve deprem hakkında önceden bilgi alınmasını sağlar. Yerleşim alanlarımızın büyük bir bölümü deprem kuşakları üzerinde bulunduğundan bu bölgelerde yaşayan insanların deprem tehlikesi yanında bu tür radyasyon kaynaklı ölümcül kanser riskiyle de karşı karşıyadır. Bu nedenle Amasya bölgesinde bu konuda bilimsel çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Çünkü, Amasya Kuzey Anadolu deprem kuşağındadır ve bu risklerle Amasya'da yaşayanlar da karşı karşıyadır.”

Radon gazının etkilerinden korunmak için yeme, içme ve solunan havada radon gazı miktarının ölçülmesi gerektiğini ve bulunan sonuçların uluslararası standartlarda müsaade edilen üst sınırlarla karşılaştırması gerektiğini belirten Öner, “Radon gazı ölçümlerimiz Amasya'daki evlerde kullanılan içme sularında, Şeyhcui Mahallesi ile Bağlarüstü köyü arasında kalan bölgedeki içme suyu amaçlı kullanılan çeşme sularında ve Amasya merkezde 4 farklı istasyondan alınan Yeşilırmak yüzey suyunda yapıldı. Yapılan ölçümlerde Dünya Sağlık Örgütü'nün risk olarak belirlediği değerlerin altında radon gazı miktarı bulunmuştur” açıklamasında bulundu.

Dr. Öner, çalışmalarının Amasya bölgesinde bulunan kaplıca sularında devam ettiğini ve bunun Türkiye'de çıkartılmaya çalışılan radon gazı haritasına katkı sağlayacağını ve söz konusu çalışmada başta Amasya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Orbay olmak üzere Afyon Kocatepe ve Gaziosmanpaşa Üniversitesi'nden alanında uzman kişilerle işbirliği içinde çalıştıklarını sözlerine ekledi.

İHA
Yayın Tarihi : 2 Aralık 2009 Çarşamba 15:08:00
Güncelleme :3 Aralık 2009 Perşembe 15:16:08


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
fedayi IP: 188.56.234.xxx Tarih : 21.02.2011 23:10:13

hep demisimmdir feda bey değişik adam dıye adam yıne ılgınc bır konu bulmus calısmıs. doya doya ıcın amasya suyunu artık. radon tehlikesi yok