Amasya Evleri: Amasya evleri, genellikle yan yana, sırt sırta ve bitişik nizam yapılmış; konutlar haremlik ve selamlık olarak düzenlenmiştir. Evler daha çok bodrum üzeri tek ve iki katlı olup; birinci ve ikinci kat üzeri "sahniş - sahn-ı şirin"li (üç tarafı pencereli, çıkma tarzı cumba) olanlarına da rastlanmaktadır.
Evlerin çoğu avlulu ve bahçelidir. Bahçe, haremlik ve selamlık arasında kalmakta, burada ocak ve su kuyusu bulunmaktadır. İkinci katları çoğunlukla cumbalıdır. Bununla, hem ev planında simetri sağlanmış, hem de daha fazla yer kazanılması hedeflenmiştir. Özellikle Yalıboyu'nda, Roma Dönemi sur duvarları üzerine yapılmış olan konutlarda, Yeşilırmak'a bakan güney yöndeki evler, "eliböğründe"lerle (ahşap evlerin çıkmalarına destek için yerleştirilen çapraz payanda) desteklenerek dışarıya taşırılmış, böylece daha geniş iç mekan elde edilmiştir. 1915 yangını, 1939 depremi ve zaman zaman meydana gelen sel felaketleri, ahşap konutları olumsuz etkilemiştir. Hatuniye Mahallesi bu olumsuzluklardan en az etkilenmiş olan bölgedir.
AMASYA KALESİ:
Amasya il merkezinin kuzeyini kaplayan Harşena Dağı üzerindedir. Harşena Kalesi adıyla da bilinir. Amasya Kalesi'nin kurulduğu kaya kütlesi, denizden 700m, Yeşilırmak'tan ise 300m yüksekte bulunmaktadır. Arap Bizans Dönemi Mezar Lahiti Bu Bizans dönemine ait yüksek kabartma mezar lahiti, Merzifon'da bulunmuştur. Lahit üzerindeki kitabede, "Saygı ve Merhamet duygularıyla yaklaşanlar Tanrı'dan iyilik görsünler. Ancak kötü niyetle yaklaşanlar ve mezarı ele geçirmeye çalışanlar veya başka bir kötülük yapanlar için, bu dünya basılmaz, denizler aşılmaz olsun. Çocuklarının ve karısının hayrını görmesin, rızkı azalsın" cümlelerine yer almaktadır. tarihçilerine göre kaleyi ilk defa Kumandan Karsan veya Harsana yaptırdığı için Harşana / Harşena ismini almış olabileceği söylenmektedir. Batılı tarihçilere göre ise Kale, Pontus kralı Mitridates tarafından yaptırılmıştır.
Amasya Kalesi, askeri çalkantılar içinde de sık sık el değiştirmiş ve tahrip olmuştur. Pers Hakimiyeti ile Roma, Pontus ve Bizans hakimiyetlerinde de defalarca saldırılara maruz kalan Amasya Kalesi, yüzyıllar içinde yıkılmış ve tekrar tekrar inşa edilmiştir. Roma ve Pontuslular arasında kanlı geçen çarpışmalar sırasında önemli oranda tahrip gören Harşena Kalesi 1075’te Türklerin Amasya’yı fethetmesiyle birlikte önemli oranda onarım görmüştür. 18. yüzyıla kadar kullanılan Kale, bu yüzyıldan sonra askeri önemini kaybetmiştir. Günümüz Amasya şehrinin kuzey bölümünü kaplayan kale, aşağıdan yukarıya doğru üç bölümden meydana gelir.
Hatuniye Mahallesi (İçeri Şehir) Kızlar Sarayı Yukarı Kale (Harşena Kalesi) Hatuniye Mahallesi (İçeri Şehir) Yeşilırmak Nehri kıyısı boyunca, İstasyon Köprüsü ile Hükümet köprüsü arasında uzanan yaklaşık 800 metrelik bir alanı kaplar. Yeşilırmak'ın kuzey kenarlarından hemen yükselen antik sur duvarları üzerinde Amasya evleri, hamamlar ve camiler inşa edilmiştir. Aşağı Kale olarak da adlandırılan bu bölüme Alçak Köprü'den, İstasyon Köprüsü'nden, Sultan Bayezid Camii karşısında bulunan Mağdenüs Köprüsü'nden ve Hükümet Köprüsü'nden girilebilir. Kızlar Sarayı, demiryolu vasıtasıyla Hatuniye Mahallesi'nden ayrılmış durumdadır. Buraya ulaşmak için, Hatuniye Mahallesi'ndeki demiryolu alt geçidinden girilerek yukarı çıkılır. Yukarı Kale (Harşena Kalesi): Bu bölüme çıkmak için İhsaniye Mahallesi'ndeki yol kullanılır. Kale kapısına kadar özel araçla gitmek mümkündür, buradan sonra yaya olarak kale gezilebilir.
İÇ KALE Enderun Kalesi olarak da bilinir. Sarayın bulunduğu teraslar güzel ve temiz bir görünümdeki destek duvarlarından başka bir şey kalmamıştır. Kanuni Amasya'da iken burada olan gezgin Dernscwam'a göre, saray 16. yy.'a kadar kullanılmıştır. Dernscwam, sarayın dış bölümünün taştan, iç kısmının tuğla ve ahşaptan olduğunu, Osmanlı ordusunun çadırlarının burada bulunduğunu anlatır. Bu iç kaleyi, Pontus Kralı Mitridates M.Ö. 250 dolaylarında yaptırmıştır. 1146'da iç kaleyi onartan Selçuklu Sultanı I. Mesud Amasya'yı merkez yapıp İç Kale'de cami, medrese, hamam ve saray yaptırmış, ölünceye kadar da burada oturmuştur.
CİLANBOLU KUYUSU: Amasya kalesinde çok sayıda dehliz ve su kuyuları bulunmaktadır. Bu kuyuların en ünlüsü Cilanbolu diye isimlendirilen yerdir. Cilanbolu kuyusu, Harşena kalesinin orta yerinde, büyük kapının hizasında bulunan yüksek yerde, güneyden kuzeye doğru gider. Yüz elli kadar basamakla aşağıya inilir. Daha aşağılarda tahribat sonucu merdivenler kaybolmuştur. Kuyunun girişi geniş ve yuvarlaktır. Önce kagir olarak başlayan kuyu, daha aşağılarda kayaların oyulması biçiminde devam etmektedir.
KIZLAR SARAYI: İç kalenin üzerinde bulunan mağaraların altındadır. Sinop mutasarrıfı (valisi) İsfendiyar Bey'in torunu Doğrak Hatun Amasya'ya geldiği zaman, Selçuk Sarayına girmeyince, Kızlar Sarayı yaptırılmıştır. Bu sarayın yapımından sonra İsfendiyar beyleri, çevrede yaptıkları fetih ve savunmalarda Amasya'yı bir üs gibi kullanmışlar ve Kızlar Sarayında ikamet etmişlerdir. Kızlar Sarayı, 150 yıldan uzun bir süre Osmanlı şehzadelerine, hatunlarına ve valilerine mekan olmuştur. 1852 yılına kadar faal bir biçimde hizmet vermiştir. Bu tarihten sonra Amasya âyânına terk edilmiştir. Daha sonra tamamen harap olmuştur.
KRAL KAYA MEZARLARI: Harşena Dağı'nın güneye bakan eteklerindeki kalker kayalara oyularak yapılmışlardır. Strabon bu mezarların Pontus krallarına ait olduğunu belirtmektedir. Bu mezarlardan Yeşilırmak vadisinde irili ufaklı on sekiz tane bulunduğundan, bölge Krallar Vadisi olarak da bilinir. Bu yapılardan sadece Aynalı Mağara'nın neden yapıldığı kesin olarak bilinmektedir.
Kral Kaya Mezarlarının en büyüğü, galeri ve merdivenlerle çıkılan, batı yönündeki en son mezardır. Bu mağaranın yüksekliği 15m, genişliği 8m, derinliği ise 6m'dir. Mezar odasına girişi, diğer mezarlardaki kapılardan daha yüksektir. "Büyük Kral Mezarı" olarak da adlandırılan mağara, cephe itibariyle pek çok tahribata uğramıştır. Kızlarsarayı üzerinde yer alan üçlü kral mezarı birbirine çok yakın oyulmuştur. Bu yakın oyulmadan dolayı, ortada kalan mezarın yan bölümleri tahrip edilmiştir. Bu tesadüfi bir tahripten çok, bilinçli yapılan bir harekete benzemektedir. En solda yer alan mezar, ortadaki mezar sahibini gölgede bırakmak amacıyla ön plana çıkarılmıştır.
Kızlarsarayı'nın alt kısmında ve Demiryolu tünelinin hemen üzerinde bulunan mezar da, diğerleri gibi, ana blok kaya oyularak yapılmıştır. Ama onlardan farklı olarak, etrafı oyulmamıştır. Ayrıca mezar odasına çıkmayı kolaylaştıracak taş merdivenler de yapılmamıştır. Mezar odasının sağ ve sol kenarlarında yapılan sütunlar daha sonra kırılmıştır. Mağaraların bütününde gördüğümüz kapaksız, 2-3 metre arasında değişen yükseklikte, kapıya benzeyen girişler, bu beş mağaranın da ortak özelliğidir. Mağaralarının etrafı geniş biçimde boş bırakılmasının amacı da, bazı mezarların tavaf edilmesi, bazılarında da kayalardan sızan suların hava ile temasını sağlamak dolayısıyla mezar odasının korunmasıdır. Kral Kaya Mezarları tarihin kargaşalı dönemlerinde hapishane ve cezalandırma mekanı olarak da kullanılmışlardı. Örneğin VI. Mitridat, kendisi ile yapılan barış görüşmelerinde zorluk çıkaran Romalı elçileri, Demiryolu geçidinin hemen üzerinde yer alan mezara hapsetmiştir.
DARÜŞŞİFA - BİMARHANE: Darüşşifa denilen binalar, Selçuklu ve Osmanlı döneminde hastaları iyileştirme amacıyla inşa edilmiş yapılardır. Amasya'da bulunan Darüşşifa'yı (Bimarhane) diğerlerinden ayıran en önemli özellik, bütün dünyada, akıl hastalarının müzik ve su sesiyle iyileştirildiği ilk yer olmasıdır. İlhanlı hükümdarı Sultan Muhammed Olcaytuğ'un hanımı İlduz hatun için yapılan Darüşşifa'nın inşaatına 1308 yılında başlamış ve bina 1309 yılında tamamlanmıştır.
Amasya Darüşşifası, günümüzdeki, hastanesi olan tıp fakültelerine benziyordu. Yani bir yandan öğrencilere tıp bilgileri veriliyor, diğer yandan da hastalar tedavi ediliyordu. 1386 yılında doğan ve Amasyalı bir hekim olan Sabuncuoğlu Şerefeddin, burada 14 yıl hekimlik yapmıştır. "Cerrahiye-i al Haniye" adlı bir minyatürlerle süslü bir kitap yazmış, bu kitabı bizzat Fatih Sultan Mehmet'e sunmuştur.
Bina Klasik Selçuklu eserlerinin özelliklerini taşımaktadır. Zengin süslemeli bir ana girişi vardır. Kapı kemerlerinin kilit taşında, ilk defa rastlanan bir motif olarak, bağdaş kurmuş bir insan figürü işlenmiştir. Ana girişin sağ ve solunda birbirinin aynı iki pencere bulunur. Bimarhane Tanzimat'la beraber önemini yitirmiş, önce ipekböceği kozacılarının yeri, sonra da Amasya esnafının deposu olarak kullanılmıştır. 1939 depreminde harap duruma gelmiş, 1945 yılında dış cephesi kısmen onarım görmüştür. Son olarak da 1992 yılında restorasyon çalışmalarına başlanmış, bu çalışmalar 1997'de sona ermiştir. 1999 yılından itibaren de Belediye Konservatuarına devredilmiştir. Halen Türk Halk Müziği, Türk Sanat Müziği ve Tasavvuf Müziği alanlarında çalışmalar yapılmakta, çeşitli enstrümanlar için kurslar düzenlenmektedir.
SULTAN II. BAYEZİD KULLİYESİ: Amasya valisi Şehzade Ahmed gözetiminde, 1482-1486 yıları arasında, babası II. Bayezid adına yaptırılmıştır. Cami,medrese, imaret, şadırvan ve çeşmeden meydana gelmektedir. Caminin mimarı Şemseddin Ahmed'dir, İki büyük kubbe ile örtülü olan caminin mihrap, minber ve taç kapısı beyaz mermerden özenli bir biçimde yapılmıştır. Eser, Osmanlı mimarisinin tipik örneklerinden biridir. Bayezid Amasya'da valilik yaparken, Cem Sultan'ın saltanatı ele geçirme çabalarından haberdar olur. Şehzade'nin huzursuz olduğunu gören Amasya'nın ileri gelenlerinden bazıları, saltanata kendisinin geçeceğini müjdeler ve Amasya'ya cami, medrese ve imarethane inşasını rica ederler.
Sultan Bayezid bundan çok duygulanır ve tahta çıkışının hemen ardından istenen yapıları Amasya'ya inşa ettirir. Dört tarafı da kagir (taş ve tuğladan yapılmış) bir duvar ile çevrili olan külliyenin avlusunu çevreleyen surda, ikisi güneyde, ikisi kuzeyde, birer tane de doğu ve batıda olmak üzere toplam altı kapı bulunmaktadır.
Külliyenin kuzey tarafı tamamen ırmağa bakmaktadır. Bahçede, 400-500 yıllık anıt ağaçlar bulunmaktadır. Külliyeyi çevreleyen 120 x 160 m boyutlarındaki avlu içinde, ortada cami, caminin sağ (batı) tarafında büyük bir medrese, sol (doğu) tarafında bir imarethane ve kiler vardır.
Avlunun güneydoğu köşesinde türbe (II.Bayezid'in şehzadesi Ahmed'in oğlu Osman Çelebi), kuzey ve güneydoğusunda birer şadırvan, caminin kuzeybatısında da muvakkithane bulunmaktadır.
CAMİ: Ters T plan tipiyle yapılmış olan caminin iç ölçüleri 29.97m x 30.53m; dış ölçüleri ise 45.44 x 42.95m'dir. Caminin ana mekanı, kıble ekseni üzerinde, birbirinden büyük bir kemerle ayrılan, kare biçimli iki bölümden oluşur. Bunların üstü birer kubbeyle örtülüdür. Binanın sağ, sol ve cümle (ana) kapıları olmak üzere üç girişi vardır.
MEDRESE: Avlunun batı duvarına bitişik olarak inşa edilmiş olan medresenin yapım tarihi 1486'dır. Sultaniye olarak da bilinen II. Bayezid Medresesi 1922'den beri Amasya İl Halk Kütüphanesi olarak kullanılmaktadır.
Evliya Çelebi, 17. yy'da Amasyada bulunan 10 medreseden en süslü ve en bakımlısının Sultaniye Medresesi olduğunu söyler. Bina "U" planında inşa edilmiştir. Binanın doğu, batı ve kuzey cephelerinde, talebe hücreleri sıralanmıştır. Dershane, binanın güney tarafında yer alır ve yayvan bir kubbe ile örtülmektedir. Medrese avlusunun ortasında bir şadırvan bulunur.
İMARET VE TABHANE (MİSAFİRHANE): İmaret ve tabhaneler, fakirlere, yoksullara ve yolculara bedava yemek verildiği ve korunup barındırıldığı yerlerdir. Evliya Çelebi II. Bayezid Külliyesi'nin imarethanesinde her gün fakirlere bol ve kusursuz yemeklerin verildiğini yazar.
Bina "L" plan tipinde inşa edilmiştir. Dış ölçüleri, 42,05 ve 41,35m'dir. Bütün bina köfeki taşından yapılmıştır. "OKUMUN DÜŞTÜĞÜ YERE CAMİ..." İSultan II: Bayzezid, Amasya'da valiliği sırasında hat hocası ve sevdiği arkadaşı Şey Hamdullah Efendi ile Meşk Kayası'nda sohbet ederken "Bir gün tahta geçer isem, Amasya'ya cami yaptırmayı arzu ediyorum" der ve Şeyh Hamdullah'a, şehrin neresine bir cami yaptırmanın daha doğru olacağını sorar. Şeyh Hamdullah yayını gerip bırakır: "Okumun düştüğü yer daha uygundur" der. II. Bayezid 1481'de tahta geçer ve bir yıl sonra da Şeyh Hamdullah'a verdiği sözü yerine getirir.
HAZERANLAR KONAĞI
Hatuniye Mahallesi, Yeşilırmak sahil şeridinde, Roma Dönemi sur duvarları üzerinde yer alır. 19. yüzyıl sivil mimarlık örneği yapılar arasında özel bir yeri ve önemi olan Hazeranlar Konağı, 1976 yılında Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğünce satın alınmış ve aynı Genel Müdürlükçe restore edilmiştir. 1984 yılında etnografik eserlerin sergilendiği bir "Müze-Ev" olarak ziyarete açılmış, 1998 yılında tekrar restorasyona alınmıştır. Müze 12 Haziran 2001 tarihinde yeniden ziyarete açılmıştır.
KONAĞIN TARİHÇESİ Konağın yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir, fakat ünlü şair Ziya Paşa'nın Amasya Mutasarrıflığı sırasında Defterdarlık görevi yapan Hasan Talat Bey tarafından 1865 yılında yaptırıldığı düşünülmektedir.
Konağın adı, Talat Beyin kızı olan ve uzun süre konağın sahibi olan Hazeran Hanımdan gelmektedir. Konak 1976 yılında kamulaştırılmıştır; bugün de 2/A Kentsel Sit alanı statüsündedir.
KONAĞIN MİMARİSİ: Konak, geleneksel Osmanlı sivil mimarisinin örneklerini bünyesinde barındıran, Kastamonu, Kula ve Safranbolu evleri ile benzerlik gösterir. Yapı, kuzey-güney yönünde, bodrum katı dahil üç katlı, açık avlulu, iki ana girişli, işlevsel olarak Haremlik ve Selamlı olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Dışarıya kapalı olan avlunun batı duvarında büyük bir ocak vardır. Yine avlunun ortasında yöre mimarisine özgü bir su kuyusu bulunmaktadır.
Binanın bodrum katı bir zamanlar ahır olarak kullanılmıştır. Şimdi ise Devlet Güzel Sanatlar Galerisi olarak düzenlenmiştir ve faaliyetlerini sürdürmektedir. Konağın bu bölümü, M.S: II. yüzyılda moloz taşlardan yapılmış olan, 3 m kalınlığındaki sur duvarlarına oturtulmuştur.
Bina, ahşap kalaslara bindirme tekniği kullanılarak, 5 adet ahşap direkle Yeşilırmak yönünde dışa taşırılmıştır. Böylece yapının kullanım alanı genişletilmiştir. Konutun doğu cephesi hariç tüm cephelerinde cumbalar vardır. Hazeranlar konağı, "Orta Sofa Plan" uygulamasının önemli eserlerinden biridir. Bu plan tipi genellikle İstanbul'daki 18. ve 19. yüzyıl Osmanlı evlerinde kullanılmıştır.
KONAK GEZİ PLANI: Gişeden sonra, sağda bulunan kiler bölümü ahşap merdivenlerden çıkıldıktan sonra selamlık girişine ulaşılır. Burada bulunan merdivenlerle üst kat selamlık holüne geçilir. Selamlık bölümünde yer alan Oturma Odası, Anı Odası ve Baş Oda gezildikten sonra çift kanatlı ahşap kapıdan konağın üst kat haremlik bölümüne girilir. Sağ tarafta Mabeyn Odası, üst kat Orta Sofa ve bu kısmın etrafında yer almakta olan Mabeyn Yatak Odası, Hizmetçi Odası, Çeyiz Odası ve eyvanlar gezilir. Daha sonra üst kat eyvanında yer alan iki taraflı merdivenlerle alt kat haremlik bölümüne inilir. Bu bölümün hemen sağında Mabeyn Oturma Odası (Keçeli Oda) ve yatak Odası, alt kat güney eyvanı, Oturma Odası (Yemek Odası), doğu eyvanı ve mutfak gezildikten sonra Konak ziyareti tamamlanır. Konak avlusundan konutun bodrum katında yer alan Devlet Güzel Sanatlar Galerisine geçilir. Burada sergi salonu gezildikten sonra, güney batıdaki kapıdan merdivenlerle Yeşilırmak kenarında bulunan bahçeye inilir.
GÖKMEDRESE: Selçuklu Dönemi eseridir. 1266-12677 yıllarında, o sıralar Amasya valisi olan Şerafeddin Torumtay tarafından yaptırılmıştır. Bu nedenle Troumtay Camii olarak da bilinir.
Caminin doğu duvarına bitişik olarak yaptırılan türbenin, turkuaz rengi, mavi çini ve sırlı tuğlalarından dolayı "Gökmedrese" adını almıştır. Bu türbe dikkate alınmadığı takdirde, Gökmedrese'nin dikdörtgen bir planı olduğu görülür. Dış mekanı kalın, masif duvarlarla kaplıdır. Ana giriş kapısının iki yanında bulunan pencereler ve camiinin doğu yönündeki dört pencere vasıtasıyla aydınlanmaktadır.
Aslında bina, medreseden çok, Selçuklulara özgü ulu cami tipindedir. Ağaç oymacılığının en güzel örneklerinden biri olan cami kapısı şu anda Amasya Müzesi'nde sergilenmektedir. Cami içi 15 bölümden oluşur. Hemen her bölümün üzerinde kubbe ve tonoz (bir mimari örtü elemanı) vardır. Ortada yer alan kubbe ise en büyüğüdür. Yapıda tam bir simetri hakimdir.
AMASYA MÜZESİ: Amasya ve çevresinde bulunan yirmi bini aşkın eser Amasya müzesinde sergilenmektedir. Hititlerden Romalılara, Selçukludan Osmanlı'ya kadar bir çok medeniyete ait eselerin sergilendiği Amasya Müzesini daha yakından tanıyalım. Fırtına Tanrısı Teşup (M.Ö. 1400-1200) 1962 yılında Doğantepe yakınlarında bulunan ve Arkeoloji Literatürüne “Hitit Fırtına Tanrısı Teşup” olarak geçen Hitit Tanrı Heykelciği. Bronzdan döküm tekniği ile yapılmış olan heykelcik, 21.5 cm boyunda ve 1340 gr. ağırlığındadır. Hitit imparatorluk dönemi kaya kabartmalarında yer alan tanrı tasvirleri ile, özellikle de Boğazköy Yazılıkaya Açıkhava Tapınağındaki tanrı kabartmalarıyla benzerlik gösterir.
İlhanlı Dönemi Mumyalar: (14 yy) Amasya 1258-1341 tarihleri arasında İlhanlıların idaresi altına girmişti. Büyüklerine çok değer verdikleri bilinen İlhanlılar, bazı yöneticilerini ve onların ailelerini mumyalamak suretiyle cesetlerinin bozulmalarını engellemişlerdir. Amasya müzesinde sergilenmekte olan Mumyaların, bu dönemde devleti idare eden emirlere, ve onların ailelerine ait olduğu düşünülmektedir. 2002 Haziran'ında National Geographic Kanalı, bu konuyla ilgili bir belgesel ( Mummy Road Show) hazırlamıştır.
Bizans Dönemi Mezar Lahiti: Bu Bizans dönemine ait yüksek kabartma mezar lahiti, Merzifon'da bulunmuştur. Lahit üzerindeki kitabede, "Saygı ve Merhamet duygularıyla yaklaşanlar Tanrı'dan iyilik görsünler. Ancak kötü niyetle yaklaşanlar ve mezarı ele geçirmeye çalışanlar veya başka bir kötülük yapanlar için, bu dünya basılmaz, denizler aşılmaz olsun. Çocuklarının ve karısının hayrını görmesin, rızkı azalsın" cümlelerine yer almaktadır.
AYNALI MAĞARA:
Amasya vadisinde yer alan mağaralardan en önemlisi ve en ünlüsü, AYNALI MAĞARA'dır. Büyük blok kaya parçası oyularak yapılmıştır. Yerden yüksekliği 10-15m kadardır. Dış cepheden bakıldığı zaman usta bir taş işçiliği gözlenir.
Mağaranın tamamı parlatılmıştır. Buraya "Aynalı Mağara" denmesinin nedeni de, güneş vurduğu zaman mağaranın cephesinin parlamasıdır. Burasının, mezar olarak değil de yerleşim ve ibadet amacıyla oyulmuş olması muhtemeldir. Mağaranın içinin çok geniş olması ve duvarlarda yer alan renkli resimler ve mağaranın alınlığında yazan "Büyük Rahip Tes" yazısı bu düşünceyi destekler. Mağaranın giriş kapısı, yerden 4-5 metre yüksekliktedir. Mağaranın içinde, biri dikdörtgen, diğeri kare biçiminde iki oda vardır. Dikdörtgen olanı asıl mezar odasıdır. Kare şeklindeki odada ise, 11. yy'da Bizanslılar tarafında yapıldığı tahmin edilen renkli duvar resimleri bulunmaktadır.
Tonoz kısmında altısı sağda, altısı solda olmak üzere on iki havari tasvirleri vardır. Kuzey ve güney duvarlarında ise bir takım kadınlı erkekli figürler bulunmaktadır. Doğu cephesinde ise Hz. İsa, Hz. Meryem ve Lohannes'ten oluşan Deizziz kompozisyonu görülmektedir. Hz. İsa'nın on iki havarisinden birinin, Hristiyanlığı bu mağarada yaydığı rivayet edilir.