Karadeniz'in Neşet Ertaş'ı diyorlar ona. Kemençeyi bilip de onu bilmeyen yok, Görele usulü deyince hele, adının önüne bir de 'usta' ekliyorlar. Basınla arası pek hoş değilmiş, ilçeye kadar gelen büyük bir televizyon kanalını geri çevirdiği söyleniyor. Çokbilmiş Google da ondan bir haber veremiyor.
Ama biz görüşeceğiz, hatırlı bir dost var arada, gözümüz sokağın ucunda, ha geldi, ha gelecek. Hafiften bir yağmur çiseliyor, Kâtip Şadi'nin kemençesi bu yüzden görünmüyor. Ceketin içinde, beline sarılı, sanki yokmuş gibi, üçüncü bir kolmuş gibi, yarım asırdır bedeninin bir yanı kemençe, türkü söylüyor; ama kim söylüyor belli değil, o mu kemençe mi? Belki de o bir kemençe, Karadeniz uşaklarının dediği gibi; Bay Kemençe...
Yanımızda Kâtip Şadi ki; biz ona artık Kâtip amca demeye başladık, yürüyoruz; ama nereye bilmiyoruz. Kemençe nerede çalınır? Tanıdık bir kasetçi, dükkânını işgal etmemizi istemiyor, bundan böyle o tanıdık filan değil, bir de pizzacı var; ama ı ıh olmaz, pizzacıda kemençe çalınmaz. Çay bahçesi ulu orta bir yerde, geçenler dönenler... En iyisi sahile inip, kayalardan bir kaya beğenmek, fonda hırçın Karadeniz, dalga sesi, Kâtip amca ve kemençesi, daha ne olsun!
Görele'nin Derekuşçulu köyünde doğmuş Kâtip Şadi, sene ya 1936 ya da 1938, tam emin değil. Kemençeyi eline aldığında ufacıkmış, dokuz on yaşlarında. "Ne annem vardı, ne babam, etrafta amca dayı, kimse kemençe çalmazdı. Hiçbiri de razı olmadı." diyor. Evde kemençe yok; ama civarda var; en meşhurları Picoğlu lakaplı Osman Gökçe, Karaman lakaplı Halil Kodalak ve Kâtip amcanın hocası Durkaya lakaplı Kemal İpşir. Hepsi de, ustalığa ait sırlarıyla göçüp gitmiş. Çıraklık günlerini hatırlayınca gülüyor Kâtip amca; "Kemençeyi alınca, ne acemiliğimiz vardı, bilmiyorduk ki ne yapacağız, ne edeceğiz." Sonra düğün faslı başlamış, haftada bir iki gün boş kalırmış, diğer günler hem oynar, hem oynatırmış. "Başka bir iş yapmadım hiç." diyor, "Benim işim kemençeydi."
Tartışmalı türkü; Oy Asiye
Anadolu'da müzik üstatlarının serüveni birbirine benzer. Düğünler ilk basamaktır, fantezi olsun diye değil, para kazanmak için gidilir. Sonra İstanbul yoluna düşülür, düğün dernek orada da kurulur, üç beş kuruş para kazanılır. Ve hikâyenin tam burasında bir abi, vefalı bir dost, babacan bir arkadaş çıkagelir ve sanatçımızı plakçıya götürür. Kâtip Şadi'nin elinden tutan arkadaş İsmail Uzun, aynı zamanda kemençe yapan bir usta... "Dinlediler, hoşlarına gitti." diyor Kâtip amca, ses mühendislerine dinletmişler hem de. O gün söylediği türkü tabii ki aklında: "Yorganının üstünde pire zıplıyor pire/Haydi yavrum kaçalım, saat geldi bire". İlk plağını 1966'da Sahibinin Sesi'nden çıkaran Kâtip amca, '27 çeşit' plak, 'dünya kadar' da kaset yapmış. Ve sıkı durun, 'Oy Asiye' türküsünün müziği Kâtip Şadi'ye aitmiş. İkinci plağı 'Mini Etekler Mini'ye ismini veren türkünün sözleri de bambaşkaymış. "Çıktı 66'da mini etekler mini/Çekemezsin güzelim kaynana sitemini/Al eline feneri, geçir beni dereden/Orta boylu Eminem bakıyor pencereden." İnternet forumlarında "Oy Asiye türküsü Giresun'a mı yoksa Trabzon'a mı ait?" tartışmalarına bir yenisi daha eklenir belki: "Müzik gerçekte kime ait?"
Plakları her zaman sahne takip eder. Nitekim Şadi de, Taksim'deki Lozan Restoran'da sahne hayatına adım atmış. Sonrasında ver elini Almanya, Hollanda, Belçika... "İyi çaldın mı herkes dinler." diyor üstat, ses telleri, kemençenin telleriyle bir olmuş bu adamı kim dinlemez, türkünün sözleri 'derin' manalar taşımasa da her zaman, söyleyiş öyle bir hava veriyor, en oynak parçada bile insan kederleniyor; "Yağmur yağıyor yerlere/Su iner derelere/Ağladı da dedi ki/Verme beni ellere..."
Şimdi ne yapıyor Kâtip Şadi? Yazları Görele'de, kışları İstanbul Kasımpaşa'da kalıyor. Arada Taksim'deki Taka Restoran'da çalıyor. Eskiden gövdesi ardıç, erik ağacından, telleri atkuyruğundan kemençeler yaparmış şimdi bırakmış. Kemençeleri Kemerli köyünden Enver Topal yapıyor artık. "Nedir bu Görele kemençesi?" diye soruyoruz, o da soruyor; "Reşat altın bozulur mu? Onun gibidir işte bizim kemençemiz." Bu yaşına dek kemençesinden hiç ayrılmamış. Günlerce çaldığı olmuş, iyi de kazanmış. Ama şimdi düğünlere gidemiyor; yoruluyor, gitse, bir gün bir gece kemençe çalması gerekecek. "Eskiden gurbet yoktu." diyor, "Şimdi herkes orada burada, düğünler de ona göre." Yenilerden kimleri beğeniyor? "Görele usulü çalan İbrahim Kavraz'ı, Kemal Yılmaz'ı Sırrı Öztürk'ü ve Şenel Dandin'i... Muhammed Sarı ve Sait Uçar için de 'İyi, fena değil.' diyor. Fuat Saka, sevdiği isimler arasında. Yeni kemençecileri bir konuda uyarıyor: "Kemençedeki kusurunuzu başka enstrümanlarla örtmeye çalışmayın. Taksimle girmezseniz parçaya kimse dinlemez sizi." Peki, nota biliyor mu Kâtip amca? "Bizim parmaklar yerini bulur, aynı nota gibi, yerli yerince."