İbrahim Paşa (Damat İbrahim Paşa)
İbrahim Paşa Pargalı bir gemicinin oğlu ve gençliğinde usta bir kemancıdır. Türk
Korsanları tarafından tutularak Manisa civarında dul bir kadına satılmıştır. Bu kadın genç kölenin doğal güzelliğini ve becerisini, onu güzel giydirmek ve özenle terbiye etmek yoluyla ortaya çıkarmıştır. O zaman henüz veliaht olun şehzade Süleyman bir gün gezerken, keman çalmakta olan İbrahim’e rastlar ve o zamandan sonra kendisinin ayrılmaz bir dostu olarak kabul eder ve sonra da onu avcıbaşılığa tayin eder.
Bu ilişki, Sultan Süleyman’ın hemşiresi ile veziriazam İbrahim Paşa’nın İstanbul’da o zamana kadar görülmemiş ve tantanalı bir evlenme töreni ile de sürmüştür. Bu günden sonra da Damat (Makbul) İbrahim Paşa olarak anılmıştır.
İbrahim Paşa ülkeyi yönetme gücünü Sultan Süleyman ile paylaşmış sayılabilirdi. Sultan ile veziriazamın yakınlığı o derecede idi ki, her zaman yemeklerini beraber yedikten başka, genellikle ayrılmamak için yataklarını birbirine yakın yaptırırlardı. İbrahim Paşa, ana dili olan Rumca’dan başka Türkçe, Farsça ve İtalyanca da bilirdi.
Yalnız garipliklerine değil, yaşlarının ve yaratılışlarının benzerliklerine dayanan bu bağlılık, Sultan Süleyman ile İbrahim Paşa arasında altı yıl sürmüş ve hiç bozulmamıştır.
Veziriazam Damat (Makbul) İbrahim Paşa’nın tabiatını ve mevkiini yansıtması bakımından, 1533’de Avusturya elçileriyle olan görüşmelerinde söylediği şu sözler belirleyicidir:
Bu büyük devleti idare eden benim; her ne yaparsam, yapılmış olarak kalır, zira bütün kudret benim elimdedir; memuriyetleri ben veririm, verdiğim verilmiş, reddettiğim reddedilmiştir. Büyük Padişah bir şey ihsan etmek istediği, yahut ihsan ettiği zaman bile eğer ben onun kararını tasdik etmeyecek olursam, olmamış gibi kalır; çünkü her şey; harp, sulh, servet, kuvvet benim elimdedir.
İbrahim Paşa veziriazam olduğu zaman defterdarlıkta İskender Çelebi bulunuyordu. İskender Çelebi, maliye işlerindeki bilgisiyle Sultan Süleyman’ın güvenini kazandığı gibi, pek büyük serveti ile de kendisine büyük bir nüfuz sağlamıştı. Ama, sağladığı bu nüfuz, kendisine birçok düşmanı da kazandırıyordu. Bunların başında İbrahim Paşa geliyordu.
Daha sonra, İbrahim Paşa ile onun gözüne girmek isteyen Makkaş Ali adlı bir görevli, İskender Çelebi aleyhine bir tertibe girmiştir. Sağladıkları adamlar kanalıyla bir gece yola çıkmak üzere olan hazineyi bastırmışlar, yine onlar tarafından çıkarılan "hırsız var!" sesini bekleyen diğer adamlar koşturmuşlardır. Bunlar hazinenin bekçiliğiyle görevli otuz kişiyi tevkif etmişler, ağır bir işkence ve baskı sonucunda bu görevlilere, defterdar ile uyuşup hazineyi çalmayı düşündüklerini güya itiraf etmişlerdir. Bu tertibin sonucunda Defterdar İskender Çelebi hem görevden alınmış, hem de tüm malvarlığına el konulmuştur. Daha sonra da Kanuni Sultan Süleyman tarafından, idamına karar verilmiş ve şehrin çarşısında asılmıştır.
Defterdar İskender Çelebi’nin binlerce kölesi vardı, ama bu bir gösteriş arzusunun sonucu değildi. Çünkü bu kölelerden yetenekli olanlarını seçer, eğittirir ve devlet hizmetinde kullanırdı. Öyle ki; yetiştirdiği kölelerden yedisi vezirliğe ve veziriazamlığa yükselmişlerdir. Bunlardan biri de, Kanuni Süleyman’ın son veziriazamı Sokollu Mehmet Paşa’dır. Veziriazam "Makbul" İbrahim Paşa’nın kendisi de daha sonraları Kanuni tarafından idam ettirilmiştir.