Osman Bey (1258, Söğüt-1326, Bursa)
Osmanlı Devleti’ nin Kurucusu. Oğuzların Kayı boyundan, Türkiye Selçuklularının uç beyi Ertuğrul Gazi’ nin oğlu. 1258 senesinde Söğüt’ te doğdu. Küçük yaştan itibaren mükemmel bir askeri talim ve terbiye gördü. 1277’ de Anadolu’ nun İslamlaştırılıp, Türkleşmesi faaliyetine katılan ahilerden biri olan Şeyh Edebeli’ nin kızı ile evlendi. Babası Ertuğrul Gazi’ nin 1281’ de vefatı üzerine bey seçilip idareyi ele aldı.
Osman Bey, Kayıların başına geçince Söğüt’ ü kendisine merkez yaparak Akçakoca , Gazi Abdurrahman , Aykut Alp ve Konur Alp gibi beylerle Bizans’ a karşı fetihlere girişti. 1285’ de Kulaca Hisar fethedildi. 1288’ de İnegöl ve Karacahisar tekfurlarının kuvvetlerini Ekizce’ de bozguna uğrattı. Bu savaşta Osman Gazi’ nin kardeşi Saru Batu şehit oldu.
Osman Bey’in Bizans sınır şehirlerini birer birer fethetmesi üzerine panikleyen Bizanslılar onu ortadan kaldırmak için bir baskın hazırladılar. Baskına baskınla cevap veren Osman Bey, 1299 yılında Yarhisâr ile Bilecik’i fethetti ve beylik merkezini Bilecik’e nakletti; Yarhisâr Tekfurunun kızı NilüferHatun'u oğlu Orhan ile evlendirdi. Bu tarih, Osmanlı Devleti’nin kuruluş yılı kabul edildi. 27 Ocak 1300’de Selçuklu Sultânı III. Alâ’addin Keykubad’ın saltanat alâmeti olan tabl, alem ve tuğu Osman Bey’e bir ferman ile göndermesi ile artık Osman Bey bağımsız bir uç beyi olmuştu. 1301 yılında Bursa’ya yakın bir yerde Yenişehir’i kurdu ve saltanat merkezini buraya nakletti Kardeşi Gündüz Bey’e Eskişehir’i; oğlu Orhan Bey’e Sultânönü’nü; Hasan Alp’a Yarhisâr’ı; Şeyh Edebalı’ya Bilecik’i ve Turgut Alp’e İnegöl’ü verdi.
1308 yılında İlhanlı Hükümdarı Ahmed Gazan tarafından Selçuklu Devletine son verilince, Osmanlı Devleti tamamen bağımsız oldu. Aynı yıl İznik’ in en önemli ileri karakolu olan Karahisar ele geçirildi. Böylece İznik-İzmit karayolu Osmanlıların hakimiyetine girmiş oldu. Osman Bey artık başta Bursa olmak üzere İznik ve İzmit’in zaptını ilk hedef olarak görüyordu. 1313’de Harmankaya Hâkimi Köse Mihal Bey’in Müslüman olmasıyla Mekece, Akhisâr ve Gölpazarı Osmanlının eline geçti. 1314 yılında başlayan Bursa kuşatması, on yıldan fazla sürdü. 1324’ de hastalanan Osman Bey, kumandayı oğlu Orhan’ a devretti.
Osman Gazi, oğlu Bursa’yı fethettiği sırada öldü (1326). Vasiyeti üzerine naaşı Bursa’ ya götürülerek Gümüşlü Künbet’e defnedildi.
Orhan Bey (1281, Söğüt-1360)
Osmanlı padişahlarının ikincisi.
Sultan Osman Gazi’nin oğlu. 1281 yılında Söğüt’ te doğdu. Küçük yaşta Şeyh Edebali ve Dursun Fakih gibi alimlerden ilim öğrenip, feyz aldı. Gençliğinden itibaren Bizans tekfurlarıyla olan seferlere katıldı. Kumandanlık ve devlet idaresi konusunda bilgi ve tecrübe kazandı. Babasının hastalığı nedeniyle 1324’ den itibaren devlet idaresinin başına geçti.
1329’ da Bizans kuvvetlerini Pelakanon’ da ağır bir yenilgiye uğrattıktan sonra 1330’ da İznik’ i aldı. Devlet’ in geçici merkezi haline getirilen İznik şehri imar edilerek, İslami eserlerle süslendi. Orhan Gazi, İznik’ in en büyük kilisesini camiye çevirerek burada Cuma namazı kıldı..
1331’ de Taraklı, Mudurnu ve Göynük kasabalarını, 1333’ de Gemlik, 1336’ da Kirmastı, Mihaliç ve Ulubat kasabalarını zaptetti. 1337’ de ise İzmit’ in fethi ile, Kocaeli yarımadasının tamamı Osmanlıların eline geçti.
1353’ de Bizans’ taki iç karışıklıklardan faydalanan Orhan Gazi, Gelibolu’ da Çimbe kalesine sahip oldu. Bu, Osmanlıların Rumeli’ ye geçerek bölgeleri tanımaları ve gelecekteki fetihleri bakımından çok önemli rol oynadı. Nitekim oğlu Süleyman Çelebi’yı Rumeli’ deki kuvvetlerin başına tayin eden Orhan Gazi, Bolayır’ dan Tekirdağ’a kadar uzanan bölgeyi fethetti.
Diğer taraftan Anadolu’ daki Karesioğullarından 1345’ de Balıkesir’ i, 1350’ de ise Bergama ve Edremit’ i, Eretna Beyliğinden de 1354’ de Ankara’yı aldı.
Türk tarihinin önemli olaylarından olan Rumeli’ye geçişin kahramanı Süleyman Paşa, Lüleburgaz ve Çorlu’yu da fethettikten sonra, 1357 yılında atının ayağının sürçmesi sonucunda düşerek öldü.
Rumeli fetihlerini onun yerine Şehzâde Murâd devam ettirdiyse de, bu acıya dayanamayan ve üzüntüden hastalanan 81 yaşındaki Sultân Orhan, 1362 yılında öldü ve Bursa’daki Gümüşlü Künbet’ e defnedildi.
Orhan Gazi devrinde fethedilen beldeler ilmi, mimari ve sosyal tesislerle süsülendi. İznik fethedilince, manastırı medreseye çevirerek ilk Osmanlı medresesini kurdu. Yine İznik’te yaptırdığı imaretin açılışını yaptı. İznik’in fethedilmesinden sonra, 1331 yılında İznik’teki meşhur Ayasofya Kilisesi camiye çevrildi. Ayrıca 1333’de yine İznik’te Osmanlı tarihinin ilk camisi olan Hacı Özbek Camii yaptırıldı.
Orhan Gazi’nin yaptırdığı diğer eserler şunlardır; İznik Hacı Hamza Camii ve Kümbeti, İznik Yeşil Camii, Bilecik Orhan Camii, Bilecik Orhan Gazi İmareti,Gebze Orhan Camii, Bursa Orhan Camii,İznik Nilüfer Hatun İmareti ve Bursa Medresesini de yaptırdı.
Murad Hüdâvendigâr (1326-1389)
Sultan Murad, 1360-1389 yılları arasında Osmanlı Devleti’ni idare etti. Babasının Bursa’yı aldığı 1326 tarihinde doğdu. Anesi Nilüfer Hatun’du. Iyi bir askeri ve idari teşkilatçı idi. Osmanlı Devleti’nin küçük bir beylikten imparatorluk haline gelmesi çalışmaları O’nun zamaında başlamıştır. Karamanoğlu Devleti’ni yıkmış, Anadolu’daki önemli bir engeli ortadan kaldırmıştır. Edirne’yi ve çevresini alarak ülkesini Balkanlar bölgesinde genişletmiştir. Bizans O’nun zamanında Osmanlılara tabii olarak vergiye bağlanmıştır. Çabuk karar verir ve çabuk harekete geçerdi. İyi silah kullanır, her savaşta ordusunun başında bulunurdu.
Sade bir hayat yaşamayı sever ve sade giyinirdi.Osmanlı tarihinde I. Murâd, Murâd Hüdâvendigâr ve Gâzi Murâd Hüdâvendigâr adlarıyla anılan Sultân Murâd, 1326 yılında dünyaya geldi ve 1362 Mart ayında 35-36 yaşlarında iken Osmanlı Padişahı olarak tahta geçti.
O dönem Osmanlı Devleti’nin başşehri olan ve kendisinin de valilik yaptığı Bursa’ya Hüdâvendigâr Sancağı adı verildi.Seferlerine Ankara’nın yeniden fethiyle başlayan Sultân Murâd, 1362 Temmuz’unda Edirne’yi zabtetti ve kendisine yeni başşehir yaptı. Bunu Balkanların önemli bir merkezi olan Filibe’nin fethi takip etti (1363). Osmanlı Devleti’nin Avrupa topraklarında bu ilerleyişi Hıristiyanları korkuttu ve Papa V. Urbanus’un tahrikiyle Osmanlı Devleti ilk haçlı seferine maruz kaldı. Ancak 60.000 kişilik haçlı ordusu 10.000 kişilik Hacı İlbeğ komutasındaki Osmanlı ordusunun yaptığı bir baskın sonucunda geri çekildi ve tarihe Sırpsındığı zaferi olarak geçti (1363). Bunu Sırbistan’ın bir kısmı ile Bulgaristan’ın alınması takip etti ve 1365 yılında da Dubrovnik (Raguza) ile ilk milletlerarası antlaşma imzalandı. 1375’de Hamidoğulları sembolik bir bedelle topraklarının yarısını Osmanlıya terk etti ve böylece Germiyanoğlu ile Karamanoğlu arasına Osmanlı girmiş oldu.
1383’de Candaroğulları Hamidoğullarının arkasından Osmanlı’yı tanıyınca, Karaman oğulları rahatsız olmaya başladı ve 1386’da Osmanlı Karamanoğulları ihtilafı başladı. Her ne kadar, Sultân Murad’ın oğlu Şehzâde Bâyezid kahramanca savaşarak Karaman oğullarını dağıtıp Yıldırım unvanını aldıysa da, bunu fırsat bilen Sırp Kralı Balkanlarda Osmanlı’nın üzerine yürüdü ve Timurtaş Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunu bozguna uğrattı (Ploşnik Olayı, 1387).
Bundan cesaret alan Haçlı orduları, hep birlikte Osmanlı Devleti’nin aleyhinde ittifak ettiler ve Kosova’da 20 Haziran 1389 günü Osmanlı ordusu ile karşı karşıya geldiler. Osmanlı ordusu, I. Kosova Zaferi diye tarihe geçen zaferle haçlı ordularını yendi ve 500 yıl kadar sürecek olan Balkan hakimiyetini başlatmış oldu. Ancak bu arada, Miloş Obiliç adlı yaralı bir Sırp askeri tarafından Murâd Hüdâvendigâr hançerle vurularak şehit edildi (20.6.1389) ve Bursa’ya nakledilerek kendi adına yaptırılan Cami haziresine gömüldü.
Osmanlı Devleti Balkanlara hâkim olmuş, Bulgaristan tamamen Osmanlı’nın eline geçerken Sırbistan’ın da önemli bir kısmı fethedilmişti. 37 muharebede bizzat bulunan Sultân Murâd, 27 yıl içinde babasından aldığı mirası 5 kat artırarak büyük bir devleti Osmanlı milletine miras bırakıyordu.Batılı tarihçilerin de itirafıyla, fethettiği topraklarda Ortodokslara, Katoliklere ve diğer din mensuplarına kendi dindaşlarından daha iyi davrandı. Verdiği sözde durması hasebiyle dost düşman herkes tarafından sevilir hale geldi.
Devlet teşkilâtçılığında da zirvedeydi. Her ne kadar yeniçeri teşkilâtı babası zamanında kurulmaya başlansa da, asıl yeniçeri ve acemi oğlanları teşkilâtlarını kuran ve geliştiren kendisi oldu. İstanbul’u ilk kuşatan Osmanlı Padişahı da kendisiydi.Murâd Hüdâvendigâr’ı başarılı kılan sebeplerin başında onunla birlikte çalışan önemli devlet adamları olan ve Sultân Murâd zamanında ihdas edilen kazaskerliğe ilk defa getirilen Çandarlı Halil Efendi’dir.
Bu göreve gelir gelmez, Karamanlı Kara Rüstem’in de yardımıyla Maliye teşkilâtı tanzim edildi ve Sultân Orhan zamanında başlatılan Yeniçeri ve Acemioğlanları Teşkilatını bütün ayrıntılarıyla kurdu. 1372 yılında da Vezir oldu ve artık Halil Hayreddin Paşa diye anılmaya başlandı. Diğer devlet adamları arasında ise, Halil Hayreddin Paşa’nın oğlu Ali Paşa’yı yeniçeri ve acemi oğlan teşkilâtında büyük payı bulunan Timurtaş Paşa ve Lala Şahin Paşa’yı , kahramanlıkları ile meşhur Saruca Paşa , Evrenos Beğ , İne Beğ, Paşa Yiğit, Müstecap Subaşı ve Hacı İlbeğ gelmektedir.
Sultan Murad Hüdavendigar, savaşların ve fetihlerin yanı sıra imar işlerine de gereken önemi verdi. Bursa’da camiler, medreseler ve imarethaneler yaptırdı. Bursa Hüdavendigar Camii,Bursa Şehadet Camii, Filibe Hüdavendigar Camii,Gelibolu Hüdavendigar Camii bunlardandı.İlk Edirne Sarayı’nı da inşa ettiren Sultan Murad Hüdavendigar birçok mescit, hamam, han, kervansaray, çeşme ve köprü yaptırdı.
Yıldırım Bayezid (1360-8 Mart 1403)
Sultan Bayezid, 1389-1403 yılları arasında Osmanlı Devletini idare etti. Babasının saltanatının ilk yıllarında Onunla birlikte savaşlara katılarak iyi bir komutan olarak yetişti. Babasının savaş sırasında vefatı üzerine devlet idaresini eline aldı. Rumeli’deki fetihlerinden sonra Anadolu’ya dönüp, birçok yerleri ülkesine katarak sınırlarını genişletti. Anadolu’da beylikler dönemine son vererek, Anayurt’da Türk Birliği’ni kurmaya çalıştı. Bizans Onun zamanında bir Osmanlı vilayeti haline geldi. Özellikle Niğbolu Meydan Muharebesi’ni kazanarak Haçlı Ordusu’nu yenmesi, kendisine Avrupa çapında bir şöhret kazandırdı. Selanik ve Eflak bölgelerini aldıktan sonra Macar sınırlarına seferler yaptı.İstanbul’u 1391 yılında ilk defa muhasara etmiş, bunu birkaç defa tekrarlamış olmasına rağmen, Anadolu’daki Timur’un (Doğu tehlikesi) yüzünden bunda başarılı olamamıştı.Çok kararlı bir kişiliğe sahipti. Rüşvet ve adaletsizliklere karşı acımasız davranırdı. Hata işleyenleri cezalandırmadan önce onlara nasihatlerde bulunurdu. İyi bir savaşçı idi. Ordu’nun güçlenmesi için birçok reformlar yapmıştır.
Devlet Onun zamanında büyük bir hazine sahibi olmuştu Ordu’ya düzenli maaş verilmesi ilk kez onun zamanında başlamıştır.Osmanlı Padişahları arasında hakkında en çok konuşulan Padişahın Yıldırım Bâyezid olduğu doğrudur. Bunun iki sebebi vardır: Birincisi; Kısa zamanda Anadolu birliğini kurup devleti genişletmesine rağmen, 1402’de Ankara’da Timur’a yenilerek tekrar başa dönülmesine sebep olmasıdır. İkincisi de, hem Emir Sultân Buharî’ ye kayınpeder olması ve hem de içki içtiğine dair iddiaların bulunmasıdır1387 tarihinde katıldığı Karaman Seferinde gösterdiği kahramanlıklardan beri Yıldırım lakabıyla anılan I. Bâyezid, Sultân Murad’ın büyük oğlu ve veliahdıdır.
Bursa’da babasının tahta çıktığı sene yani 761/1360 yılında Gülçiçek Hâtun’dan dünyaya gelmiş ve 1389 yılında babasının şahâdeti üzerine tahta çıkmıştır. Padişah olmadan evvel sırasıyla Kütahya, Hamid İli ve ilk Amasya Sancak Beyliği gibi tecrübeleri bulunmaktadır.
Osmanlı Devleti’nin Kosova’da haçlı ordularıyla meşgul olmasını fırsat bilen Karamanoğulları, Osmanlı Devleti’ne ait sancak ve kazalara hücum başlattı. Bunu gören Yıldırım, 1390 yılının ilk günlerinde Anadolu birliğini tehlikeye sokmamak için hemen bu bölgeye intikal etti. Germiyan, Aydın, Menteşe ve Saruhan Beylikleri Osmanlı Devleti’ne bağlılıklarını bildirince, hemen 1390-1391 kışında Ankara’ya gelerek orada kışlasını kurdu. Sonradan yanına Bizans İmparatoru II. Manuel’i de alarak Karaman bölgesine geçti ve onları ikaz etti. Zaten Karamanoğlu Damad Alâ’addin Bey de firar etmişti. Ege Adalarını vurarak Venediklilere gözdağı vermeyi de ihmal etmeyen Yıldırım’ın bütün hayali İstanbul’u fethetmek idi. Bu sebeple 1391’de 7 ay sürecek olan İstanbul kuşatmasına başladı.
Bizans’ın sulh ile itaat edeceğini umuyordu; ama olmadı. Rumeli’nde gayr-i Müslimlerle uğraşan Osmanlının aleyhine, durumu fırsat bilen Karamanoğlu-Candaroğlu ve Sivas’daki Kadı Burhâneddin’in ittifak yaptığı duyuldu. 1392’de Candaroğlu halledildi; İsfendiyaroğulları da Osmanlı’ya itaat etti. Kadı Burhâneddin ile olan savaş daha dehşetli idi. Yıldırım’ın oğlu Şehzâde Ertuğrul’un kumandasındaki Osmanlı ordusu, Çorum yakınlarında yenik düştü.
Bu arada Yıldırım’ın kendisi Rumeli seferine devam ediyor ve 1392’de Atina Osmanlıya teslim oluyordu.Bütün bu gelişmelerden rahatsız olan Macar Kralı Sigismund, üçüncü bir haçlı seferi hazırlığında idi. Gerçekten büyük bir orduyla Tuna’yı geçerek Niğbolu’yu kuşattı. Ancak 25 Eylül 1396 tarihinde Niğbolu Zaferi kazanıldı ve Yıldırım, artık Halife I. Mütevekkil tarafından Sultân-ı İklim-i Rum ve Sultân diye anılmaya başlandı.
Üçüncü haçlı seferini fırsat bilerek yine Osmanlı topraklarına saldıran Karamanoğu beyi ve eniştesini idam ettirdi (1397) ve Konya’yı Osmanlı Devleti’nin Karaman Eyâleti olarak ilan etti. Artık Anadolu birliği sağlanmış ve bütün Anadolu neredeyse Osmanlı Devleti’nin olmuştu. Rumeli’de Balkanlar Osmanlının hâkimiyetine girmişti.Bu arada, Doğu Türkistan Hakanı Aksak Timur, Doğu Anadolu’yu tehdit ediyor ve memleketleri ellerinden alınan ve Osmanlıdan memnun olmayan Anadolu beyleri Timur’u tahrik ettikleri gibi, Timur’un düşmanları olan bazı beyler de Yıldırım’a sığınmış bulunuyorlardı. Neticede, Yıldırım’ın strateji açısından üstün görüldüğü Ankara Meydan Muharebesi meydana geldi ve 28 Temmuz 1402 tarihinde Osmanlı ordusu yenik düştü ve Padişah esir alındı.
Bu olay ile Osmanlı Devleti, cihan devleti olmaktan çıkmış ve yeniden başa dönmüştü. Çünkü bu savaşı takip eden yıllarda ( 8 yıl) Anadolu’da kalan Timur buralarda terör estirdi ve eski beylere beyliklerini tamamen iade etti. 3 Mart 1403’de, bazı tarihçilerin ileri sürdüğü gibi intihar ederek değil, sıkıntıdan doğan bir kaç çeşit hastalığa dayanamayan Yıldırım vefat etti ve Osmanlı Devleti için Fetret Devri denen ara dönem başladı. Yıldırım Bâyezıd devrinin ileri gelen devlet adamları arasında, iyi bir devlet adamı olmakla beraber takvâ cihetinden zayıf olduğu ittifakla açıklanan Çandarlı Ali Paşa , Timurtaş Paşa, Süleyman Paşa, İshak Bey ve Mihal oğlu Muhammed Bey zikredilebilir. Onun devrindeki âlimlerden ise, Şemseddin Fenari, oğlu Muhammed Şah Fenari , Hâfızuddin Muhammed Kürdî, Şeyh Kutbuddin İznikî ve Şihâbüddin Sivasî ‘dir. Devrinin Horasan erenlerinin başında, Emir Sultân denen Bâyezid’in damadı Şemseddin Muhammed Huseynî, Hacı Bayram ve Şeyh Abdurrahman-ı Erzincanî gelmektedir. Mevlid yazarı Süleyman Çelebi de onun zamanındaki en büyük şairlerdendir.
Osmanlı topraklarına katılan şehirleri yeni baştan imar etti.Özellikle Bursa’da Timurtaş Paşa Camisi, Mudurnu Yıldırım Camisi, Bergama Ulu Camisi, Bursa Ulu Camii,Bursa Yıldırım Darüşşifası ve Medresesi o dönemde yapılmış önemli mimari eserlerdir. Bunların yanı sıra İstanbul’un Anadolu yakasında, 1396 yılında yaptırdığı Anadolu Hisarı İstanbul’un fethi için atılan ilk adım olduğu kadar, Boğazı da kontrol altına almanın başlangıcıdır.
Sultan Çelebi Mehmed (1389-1421)
Osmanlı padişahlarından beşincisi olan Sultan Çelebi Mehmed (I.Mehmed), Anadolu’yu istila eden Timur’dan sonra Osmanlı Devleti’ni ikinci kez kuran Sultan olarak nitelenir. Sultan Yıldırım Bayezid ile Germiyanoğlu Süleyman Şah’ ın kızı Devlet Hatun’un oğludur. Küçüklüğünden itibaren devrin en yüksek alimlerinden ders almış, din ve fen ilimlerini öğrenmiştir. Devlet yönetiminde tecrübe edinebilmesi için 1393’te Amasya’ ya sancak beyi olarak gönderilmiştir.
Çelebi Sultan Mehmed, Ankara savaşından (1402) sonra parçalanan Osmanlı topraklarını yeniden bir idare altında birleştirmek için kardeşleri Süleyman, İsa ve Musa Çelebiler ile mücadele etmiştir. En son 1413’ de Çamurlu mevkiinde, Musa Çelebi’nin kuvvetlerini bozguna uğrattıktan sonra, Edirne’ de tahta çıkmıştır. Böylece Osmanlı Devleti’ni karşılaştığı bu büyük bunalımdan kurtararak devletin birliğini sağlayan Çelebi Sultan Mehmed, öncelikle elden çıkan toprakları geri almaya çalışmıştır. Ardından 1414’ de Anadolu üzerine yürüyerek Aydın oğlu Cüneyd Bey’ in elinden Kayacık, Nif ve İzmir’i almış; Karamanoğulları’ na ait Konya’yı kuşatmışsa da Karamanoğlu Mehmed Bey’in af dilemesi ve Ona bağımlılığı kabulü üzerine antlaşma yapılmıştır.. Ancak Karamanoğlu’nun sözünde durmaması üzerine Çelebi Sultan Mehmed, şehri ikinci kez kuşatarak ele geçirmiştir (1415).
Daha sonra yapılan antlaşmayla Konya’yı Karamanoğulları’ na bırakan Çelebi Sultan Mehmed, Beypazarı, Sivrihisar, Akşehir, Yalvaç ve Beyşehir kalelerini ele geçirmiştir.
Bunun ardından daha önceden Musa Çelebi ile birleşerek kendisine karşı harekete geçen ve vergisini de ödemeyen Eflak beyi Mirça’nın üzerine yürümüş, Onu Yer-Göğü’ de mağlup etmiştir. Bundan sonra Mirça, üç yıllık vergisini ödediği gibi, oğlunu da rehin Çelebi Sultan Mehmed’e bırakmıştır. Rumeli seferi dönüşünde Candaroğulları üzerine yürüyen Çelebi Sultan Mehmed. Tosya, Çankırı ve Kalecik’ i ele geçirmiş, 1419 ve 1420’de ilk defa Tuna ırmağının kuzeyine geçerek Basarabya’ ya girmiştir.
Çelebi Sultan Mehmed devrinin en önemli iç olaylarından biri Şeyh Mahmud Bedreddin isyanıdır. Şeyh Bedrettin’ in çıkardığı isyan kısa sürede Karaburun’ dan Amasya’ ya kadar Anadolu’nun büyük bir bölümüne yayılmıştır. Ancak, Şeyh Bedrettin’ in hareketlerini dikkatle izleyen Çelebi Sultan Mehmed, bu ayaklanmayı zamanında bastırmıştır.
Yakalanan Şeyh Bedrettin İslam alimlerinin fetvası üzerine idam edilmiştir. Aynı yıl Rumeli’ de taht mücadelesine giren ve Düzmece Mustafa olarak da bilinen kardeşi Mustafa Çelebi’yi yenilgiye uğratmış, bunun üzerine Mustafa Çelebi Bizans İmparatoruna sığınmıştır. Bu olaydan kısa bir süre sonra Sultan, Edirne’ de avlanırken hastalanmış ve 26 Mayıs 1421’ de ölmüştür. Cesedi Bursa’ ya getirilerek Yeşil Türbe’ ye gömülmüştür.Yeşil Türbe Cumhuriyet Döneminde Y.Mimar Macit Kural tarafından yeni baştan onarılmıştır.
Dağılma tehlikesi içindeki Osmanlı Devletini yeniden bir araya toplamayı başaran Çelebi Sultan Mehmed, Osmanlı şehirlerini onarmaya ve yeni yapılandırmaya özen göstermiştir.
Amasya Beyazid Paşa Camisi, Merzifon Çelebi Sultan Mehmed Medresesi, Bursa Yeşil Camisi ve Külliyesi, Dimetoka Çelebi Sultan Mehmed Camisi, Edirne Eski Camisi ve Edirne Yıldırım Camisi ve Bedesteni, oğlu Kasım’ın Amasya’daki Türbesi Onun döneminde yapılmış eserlerdir.Ayrıca bu eserlerin Erken Dönem Osmanlı Mimarisinde çok büyük önemi olduğu kadar Klasik Dönem Osmanlı Mimarisini hazırlayan eserlerdir.
Sultan İkinci Murad (1402/1404?-1451)
Osmanlı Sultanlarının altıncısı olan Sultan II.Murad, 1402 yılında Amasya’ da doğmuştur. Çelebi Sultan Mehmed ile Emine Hatun’un oğludur. Küçüklüğünden itibaren devrin en büyük alimlerinden ders alarak yetişmiş, 1415 yılında idari ve askeri bilgileri öğrenip tecrübe kazanması ve devlet yönetimine hazırlanması amacı ile Amasya’ya sancak beyi olarak gönderilmiştir. Sancak beyliği sırasında (1420), Veziriazam Bayezid Paşa ile birlikte Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal isyanlarını bastırmıştır. Çelebi Sultan Mehmed’in 1421’ de ölümü üzerine 25 Haziran 1421’ de Bursa’ da Osmanlı tahtına çıkmıştır.
Sultan II.Murad, hükümdarlık yılları Anadolu’da çıkan isyanları bastırmakla geçmiştir. Bizans imparatoru Manuel’ in tahriki ile amcası Mustafa Çelebi hükümdarlığını ilan etmiş, Anadolu Beyliklerinden Germiyanoğulları, Ramazanoğulları ve Menteşeoğulları da Osmanlı egemenliğini tanımayarak ayaklanmışlardı. Sultan II. Murad , amcası Mustafa Çelebi’nin kuvvetlerini Ulubat Çayı kenarında bozguna uğrattıktan ve kendisini de yakalatıp öldürttükten sonra İstanbul’ u kuşatmıştır. Ancak bu kez de Karamanoğulları’nın teşviki ile kardeşi küçük Mustafa Çelebi isyan etmiştir. Onun İznik’ i alarak, Bursa üzerine yürümesi üzerine İstanbul kuşatmasını kaldıran Sultan II.Murad , 1423’ de İznik’ i geri almış ve kardeşini idam ettirmiştir.
Bundan sonra da Anadolu beyliklerini egemenliği altına almıştır. 29 Mart 1430’ da Venediklilerden Selanik kalesini ele geçirmiş ve buraya Anadolu’dan getirdiği göçmenleri yerleştirmiştir. Böylece Selanik bir Osmanlı şehri özelliğini kazanmıştır.
Karamanoğulları’nın 1432’de, Macaristan krallığı ve Sırp Despotu ile anlaşması üzerine iki düşman arasında kalmak istemeyen Sultan II.Murad , Rumeli Beylerbeyi Sinan Paşa’ yı Macarlar üzerine göndermiştir.
Sinan Paşa Macarları Tuna nehri kenarında yenmiştir. Bundan sonra Karamanoğulları üzerine yürüyen Sultan II.Murad, Konya ve Seydişehir’ i almış, Karamanoğlu İbrahim Bey’ in yenilgiyi ve Osmanlı egemenliğini kabul etmesi üzerine barış yapılmıştır. Anadolu’daki isyanları bastıran Sultan II.Murad, bu kez 1437’de büyük bir kuvvetle Tuna’yı geçerek Transilvanya’ya girmiştir.Transilvanya’da Zibin şehrine kadar pek çok kaleyi ele geçirmiş, 1439’ da Belgrad kalesini kuşatmışsa da sonuç alamamıştır.
Macarlarla yapılan Segedin antlaşmasından sonra (1444), saltanatı, oğlu Sultan Mehmed’ e bırakan Sultan II. Murad, Manisa’ ya yerleşmiştir. Ne var ki bu değişiklikten yararlanmak isteyen Avrupalılar, Türkleri Rumeli’ den çıkarmak için yeni bir Haçlı ittifakına giriştiler.Yeni padişahın çok genç ve tecrübesiz oluşundan ötürü Osmanlı Devletinin önde gelen kişileri ve kumandanları Sultan II.Murad’ın yeniden Osmanlı tahtına geçmesini istediler.
Bunun üzerine tekrar ordusunun başına geçen Sultan II. Murad , Bizans İmparatorluğu ile Haçlı Ordusunu Varna’ da ağır bir yenilgiye uğratmıştır. Bunun ardından yeniden toparlanan Haçlı ordularını 1448’ de Kosova’ da ikinci kez bozguna uğratmıştır.Sultan II. Murad, 47 yaşında iken 3 Şubat 1451’de ölmüştür.
Osmanlı tarihçileri Sultan II.Murad’ın ince ruhlu, hassas lütufkar, adil, merhametli, sözüne sadık, cesur ve tedbir sahibi, kumanda yeteneği yüksek bir devlet adamı olarak niteler. On iki yaşında şehzade iken başlayan savaş yaşamı ölümüne kadar sürmüştür.
Kendisinden önceki diğer Osmanlı padişahları gibi Osmanlı kentlerinin onarımına ve yeni yapılanmasına önem vermiş ve bu yüzden de çok eser bıraktığı için tarihçiler tarafından Ebu’l-Hayrat ismi ile de anılmıştır.
Sultan II.Murad, ülkenin bir çok yerinde, camiler, medreseler, saraylar ve köprüler yaptırmıştır. Bunlardan Bursa Muradiye Camisi ile Edirne Muradiye Camisi kendi ismini verdiği eserlerdir. Ayrıca Onun döneminde Edirne Gazi Mihal Camisi, Amasya Yörgüç Paşa Camisi, Filibe Şehabeddin Paşa Camisi, Üsküp Alaca İshak Bey Camisi, Üsküp Sultan Murad Camisi, Edirne Şah Melek Paşa Camisi, Edirne Beylerbeyi Camisi ve Karaca Bey Camisi yapılmıştır.Edirne’de Üç Şerefeli Camisi’nin yanına bir de İmarethane eklemiştir. Ergene Nehri üzerindeki 170 ayaklı Uzun Köprü’yü de Sultan II. Murad yaptırmıştır.
Sultan II. Murad, Ankara civarında Basıkhisar nahiyesinin yakınında yaptırdığı büyük köprünün geçiş ücretini Mekke’ye gönderilmek üzere ayırdı. Her yıl Surre-i Humayun denen özel memurlar ve hacılardan meydana gelen bir alayı Kabe’ye gönderiyor, mukaddes yerlerin bakım ve tamirini yaptırıyordu.
Sultan II. Murad kitaplar yazdırmış, başka dillerde yazılı kitapları Osmanlı diline çevirtmiştir.
Fatih Sultan Mehmed (30 Mart 1432-3 Mayıs 1481)
Osmanlı padişahlarının yedincisi ve İstanbul’un fethi nedeni ile Fatih unvanı verilen Sultan II.Mehmed, Sultan II.Murad ile Hadice Alime Hûma Hatun’un (Venedikli Mara Despina) oğlu olarak Edirne’de dünyaya gelmiştir. Sultan II. Mehmed, 1451-1481 yılları arasında Osmanlı Devleti’ni idare etmiştir. Döneminin en güçlü hocalardan ders almıştır. Çok yönlü olarak aldığı eğitim ile Türkçe’den başka, Arapça, Farsça, Yunanca ve Slavcayı da öğrenmiştir. Aynı zamanda iyi bir şairdi.
Babasının tahtı bırakması ile kısa bir süre devlet idaresini ele almış, içinde bulunulan olaylar nedeniyle tahtı babasına bırakmış, 1451’de babası Sultan II.Murad’ın ölümünden sonra devletin idaresini tekrar eline almıştır.
Sultan II.Mehmed, iyi bir kişiliğe sahip olduğu gibi iyi bir kumandan, güçlü bir devlet adamı ve dönemine kıyasla çok açık fikirli, geniş kültürlü Batı’ya çok yakın bir hükümdar olmuş, ilim adamları ile çok yakın ilişki içinde bulunmuş, ülke içinde ilmin gelişmesini sağlamış, Batı’dan da sanatçıları getirmiştir. Aynı dönemde Türk ressamları da İtalya’ya giderek Venedik’te çalışmışlardır.
Bunlardan Nakkaş Sinan Bey Fatih’in gül koklarken portresini yapmıştır. Yine aynı dönemde bir çok minyatürlü eser bu sanatçılar tarafından yapılmıştır.Böylece, Doğu ve Batı medeniyetlerinin kaynaşmasını sağlamıştır.
İstanbul’u fethetmeyi başarmış (1453), bundan dolayı kendisine Fatih unvanı verilmiştir. İstanbul’u Osmanlı topraklarına katmakla Ortaçağ’dan Yeniçağ’a geçişi sağlamıştır. Kendi dönemine kadar devam eden örf anane ve gelenekleri, saltanat usulü kuralını kurarak devlet idaresine yeni bir düzen getirmiş, Osmanlı Devleti’nin dünya devleti olması için her fırsatı değerlendirmiştir.
Devletin merkezî bir idare, otorite ile yönetilmesini sağlayacak en önemli tedbirleri almış, uygulamaya koyduğu kanunnâmeleri ile de devletin devamlılığını sağlamıştır. Kendinden önceki kanunları da “Kanunnâme-i Âli Osman” adıyla toplamıştır.
Bugünkü Topkapı yakınındaki bir kapıdan şehre giren Fatih, Ayasofya’ya gitmiş ve orada toplanan Bizanslılara korkmamalarını, kendilerine hiçbir zarar verilmeyeceğini ve yaşantılarını aynen sürdüreceklerini vaat etmiştir.Bundan sonra Ayasofya’yı camiye çevirterek ilk Cuma namazını orada kılmış ve düzenlettirdiği bir vakfiye ile de bu anıtın yaşatılmasını sağlamıştır.
İstanbul’un fethinden sonra bu olay Batı’da ve Doğu’da büyük etki yaratmıştır. Anadolu birliğini daha sağlamlaştırmak için İsfendiyar, Trabzon, Karaman ve Akkoyunlu Beylikleri ile yakınlık kurmuş ve onları Osmanlı İmparatorluğu içerisinde toplamıştır. Sonra da Dulkadiroğulları beyliği ile Kırım hanlığını egemenliği altına almıştır.Batı’ya yönelmiş, yayılma politikası içerisinde bugünkü Yunanistan, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Sırbistan (Belgrad hariç), Eflak Boğdan ve diğer ülkelerin topraklarını imparatorluğuna katmıştır.
Böylece bu topraklarda bulunan bir çok krallık ve beylikler ortadan kaldırılmış, Osmanlı toprakları Tuna’dan Fırat’a kadar geniş bir alana yayılmıştır. Böylece Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk geniş siyasi birliği de ortaya çıkmıştır.
Fatih Sultan Mehmed, İtalya’ya bir sefer düzenlemeyi düşünmüş, öncü birlikler İtalya’nın Otranto şehrini ele geçirmişlerdi. Ardından 1481 yılı ilkbaharında büyük bir kara kuvveti ile İtalya’ya doğru yola çıktığı sırada Gebze yakınlarındaki Hünkâr Çayırı denilen mevkide hastalanmış ve orada ölmüştür (3 Mayıs 1481).
Tarihçiler, Fatih’in ölümü ile ilgili çeşitli iddialar ortaya atmışlar; bazılarına göre eceli ile, bazılarına göre de zehirlenerek öldürülmüştür.Cesedi İstanbul’a getirilerek bugünkü Fatih Camisi’nin mihrabının bulunduğu yere gömülmüş ve türbesi yapılmıştır.Ancak, Sultan III.Mustafa zamanında Fatih Camisi’nin genişletilmesi sırasında Cami’nin yanına bugünkü türbesi yapılmıştır.
Fatih Sultan Mehmed, ilim, din, kültür ve sanat adamlarını etrafında toplamıştır. Bunların başında hocası Ak Şemseddin, Molla Gürani , Hocazade , Molla Hüsrev, Hızır Bey , Molla Yegan, Ali Kuşçu gelmektedir. Ayrıca İstanbul’un fethinde büyük payları olan Zağanos Paşa, Saruca Paşa ve Halil Paşa da unutulmamalıdır. Ne var ki bu paşalar fetihten sonra çeşitli siyasi entrikalar sonucu idam edilmişlerdir.
Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’u İmparatorluğun başşehri yapmış ve imparatorluğun büyük şehirlerini cami, mescit, medrese gibi eserlerle süslemiştir.
Onun döneminde imparatorluğun çeşitli şehirlerinde 300 kadar cami, 57 medrese, 59 hamam, 29 bedesten, saray, hisar, kale, sur, han ve köprüler yaptırmıştır.
Bunların başında:
Fatih Camisi ve yapı topluluğu (1470), Ayasofya Medresesi, bugünkü Kapalıçarşı içerisindeki Büyük Bedesten , Saray-ı Cedide-i Amire (Yeni Saray), Mahmut Paşa Camisi (1462), Murat Paşa Camisi (1471), Bursa Karaca Bey Camisi (1457), İnegöl İshak Paşa Camisi (1468), Afyon Gedik Ahmet Paşa Camisi (1472), Üsküp’te İsa Bey Camisi (1475) ve Bursa’da Hamza Bey Camisi gelmektedir.
İstanbul’da büyük camilerin gelişmeleri, bir yarım kubbe ile ilk kez Fatih Camisi’nde başlamıştır.
Bayezid II. (3 Aralık 1447-26 Mayıs 1512)
Fatih Sultan Mehmed ile Sitti Mükrime Hatun’un oğlu olan Sultan II. Bayezid, sekizinci padişah olarak Osmanlı tahtına çıktı. 1481-1512 yılları arasında Osmanlı Devleti’ni idare etti. Babasının 1481 tarihinde sefere giderken Gebze yakınlarında ölümü üzerine devlet ileri gelenleri tarafından iktidara getirilmiştir. Bu olay kardeşi Konya Valisi Cem Sultan ile aralarında Saltanat çekişmesine sebep olmuştur.
Saltanatının ilk yıllarında kardeşi Cem Sultan ile uğraşmak zorunda kaldığından bu konunun halledilmesinden sonra ülke topraklarının genişletilmesi için O’ da ataları gibi savaşmak zorunda kalmıştır. Komşularıyla iyi ilişkiler kurulmaya çalışırken, ülkenin denizlerde de büyümesini sağlayacak denizcilik ile ilgili düzenlemeleri yapmıştır.
Yedi yaşında iken, Amasya valisi oldu. 1473 Otlukbeli savaşına sağ kol kumandanı olarak katılmış, babası Fatih Sultan Mehmed’ in ölümü üzerine de 20 Mayıs 1481’ de tahta geçmiştir.
Bayezid, tahta geçtikten sonra kardeşi Cem Sultan’ın muhalefeti ile karşılaştı. Bursa’ yı alan ve adına hutbe okutan Cem’ e karşı, Yenişehir savaşını kazanan Bayezid duruma hakim oldu. Fakat yine de bu durum doğu ve batı devletlerinin en çok ilgilendikleri bir sorun halini aldı ve imparatorluk bu yüzden daimi bir tehdit altına girdi. Çünkü Papa, Cem Sultan vasıtasıyla Avrupa’ da Osmanlılara karşı büyük bir ittifak kurabilmek için faaliyete girmiştir. Bayezid Han, bu nedenle 16 Ocak 1482’ de Venediklilerle bir antlaşma imzalayarak Hıristiyanlığın bir süre de olsa dostluğunu temin ederek, 17 yıl gibi zaman içerisinde osmanlılara tehdit olmalarını önlemiştir.
Boğdan Voyvodasının yıllık vergisini ödememesi üzerine 1484 yılında sefere çıkan Bayezid, 15 Temmuz’ da Kili ve 11 Ağustos’ ta Akkerman kalesini ele geçirmiştir. Bu sırada Sultan Bayezid’ in Dulkadir Beyliği üzerindeki hakimiyeti yüzünden, Mısır- Memluk sultanı ile arası açılmış, daha sonra Memluklüler Cem Sultan’ a sahip çıkarak onu Bayezid’ e karşı kışkırtmışlar ve Osmanlı hacılarına karşı güçlük çıkartmaları iki devlet arasında bir savaşa neden olmuş, belirli aralıklarla altı yıl süren bu savaş, küçük birliklerin vuruşmaları şeklinde devam etmiş ancak, kesin bir sonuç elde edilememiştir.
Sultan Bayezid, kardeşi Cem’ in 1495’ de Napoli’ de ölmesinden sonra, Osmanlı Devleti’ nin dış politikasına başka bir yön verdi. 1498 yılının ilk ve sonbaharında Silistre Sancak Beyi Bali Bey kumandasında 40 bin akıncı birliği, Lehistan’ a en büyük akın hareketini gerçekleştirdiler. Bu arada Sultan II.Bayezid, 1499’ da Mora seferine çıkmış, 25 Ağustos’ ta İnebahtı, 9 Ağustos 1500’ de Modon ve 16 Ağutos’ da Koron’u Venediklilerden almıştır.
Sultan II.Bayezid, Batıda daha önemli fetihlere başlamaktayken , Doğuda büyük bir tehlike ile karşı karşıya kaldı. 1502’ den sonra Safevi hükümdarı Şah İsmail’ in türlü entrikaları ile uğraşmak zorunda kalan Sultan II.Bayezid, Memluklülerle birlikte onlara karşı askeri tedbir aldı. Anadolu’ da kalabalık bir halk kütlesi, Şah İsmail tarafını tutuyordu. Nitekim 1511’ de patlak veren Şah Kulu Baba Tekeli isyanında Kütahya’ yı ele geçiren ayaklanmalar güçlükle bastırılabildi.
Sultan II. Bayezid’ in son yılları, saltanatı ele geçirmek isteyen oğullarının çekişmelerine de sahne olmuş,ve yeniçeriler tarafından da desteklenen oğlu Selim’ e kendi isteği ile saltanatını teslim etmiştir. (25 Nisan 1512).
Sultan II.Bayezid daha sonra Dimetoka’ daki saraya giderken Abalar Köyü mevkiinde hastalanarak 26 Ağustos 1512’de ölmüştür
Sultan II. Bayezid’ in mührünü taşıyan sayısız yazma eseri Türkiye ve Avrupa kütüphanelerinde bulunmaktadır.
Sultan İkinci Bayezid İstanbul’da birbirinden güzel bir çok mimari eser ve kütüphaneler yaptırdı. 1505’de İstanbul Bayezid Camii ibadete açıldı. 14 Eylül 1509’da tarihinde "Kıyamet-i Suğra - Küçük Kıyamet" adıyla anılan deprem meydana gelmiş ve bu deprem İstanbul’u harabe haline getirmiştir. 1510 yılında İstanbul yeniden inşa edilmeye başlandı.
Sultan II. Bayezid döneminde yapılan eserlerden bazıları şunlardır; İstanbul Davud Paşa Camii,Tokat Hatuniye Camii, Çemberlitaş Atik Ali Paşa Camii, Amasya Sultan İkinci Bayezid Külliyesi, Amasya Bayezid Medresesi, Edirne Bayezid Camii ve Medresesi, İstanbul Bayezid Medresesi, İstanbul Şehzade Camisi.
Yavuz Sultan Selim (1470-21 Eylül 1520)
Sultan II.Bayezid ile Gülbahar Hatun’un oğlu olup, Amasya’da dünyaya geldi. Dokuzuncu padişah olarak Osmanlı tahtına çıktı. 1512-1520 tarihleri arasında Osmanlı Devleti’ni idare etti. Küçük yaştan itibaren Kur’an-ı Kerim, tefsir, hadis, ve fıkıh dersleri yanında yüksek fen ilimleri konusunda eğitim gördü. Babası İkinci Bayezid padişah olduktan sonra, askeri sevk ve idare ile devlet yöneticiliğini öğrenebilmesi için Trabzon’a vali olarak gönderildi.. Kendinden öncekilere kıyasla en az iktidarda kalan Padişah oldu. Saltanatının ilk yıllarını kardeşleriyle ilgili mücadelelerle geçirdikten sonra DevIetin Güneydoğu’ya doğru genişlemesini sağlayan önemli savaşları kazandı.
Şah Ismail’i Çaldıran’da yendi. Alaüddevle’nin kuvvetlerini dağıttı. Dinlenmek için Istanbul’a döndü. Mısır Sultanı Kansu Gavri’ye karşı sefere çıkıp, Mercidabık’ta onu yendi. Daha sonra Şam’a yürüdü, oradan da Mısır’a yola çıktı ve Mısır’ı aldı. Bu savaşlar sonunda kutsal emanetleri İstanbul’a getirdi ve İstanbul’u Hilafet merkezi yaptı. Kendisi de halife (yetmiş dördüncü halife) oldu. Halkına karşı çok adil davranır, yoksulları korur, halk arasında sivil kıyafet ile gezerdi. Halkın sorunlarına kulak verir, hemen çözüm getirirdi. Cömertliği ile ün salmıştı.
Yavuz Sultan Selim Trabzon valisi iken, Şah İsmail’in (1502-1524) siyasi-dini faaliyetleri ile Osmanlı Devleti için çok büyük bir tehlike olduğunu görmüş ve 24 Nisan 1512’de babasının yerine geçince de ilk seferini, Safeviler üzerine yapmıştır. Daha sonra, 23 Ağustos1514’de Çaldıran ovasında Safevi ordusuyla karşılaştı. Yavuz Sultan Selim ve ordusunun üstünlüğü sayesinde Osmanlılar parlak bir zafer kazandı.İran ordusunun büyük bölümü imha edilirken bir çok Safevi kumandanı ile Şah İsmail’in eşi esir alındı.İran’ın başşehri Tebriz’e giren Yavuz Sultan Selim, şehirdeki camileri tamir ettirmiştir.
Bu zafer ile Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları Fırat’tan Azerbaycan’a ve İran içlerine kadar uzandı.Yavuz Sultan Selim ikinci seferini Memluklar üzerine yaptı.
Şah İsmail’i saf dışı bırakan Yavuz Sultan Selim, bundan sonra da, Mısır ordularını, 24 Ağustos1516 da Mercidabık ve 26 Mart 1517’de Ridaniye’de yenmiştir. Artık Memluk devleti kalmamış, bütün Arap ülkeleri Osmanlı egemenliği altına girmişti. Bu durum üzerine Mekke ve Medine emiri mukaddes şehirlerin anahtarlarını "Hadimü’l Haremeyn=Mekke ve Medine’nin hizmetçisi" şekline çevirerek aldı ve evlatlarına böyle miras bıraktı.
Bu İki büyük seferin zaferle sonuçlanmasının hemen ardından donanma faaliyetine hız veren Yavuz Sultan Selim, devrin büyük alimi Kemal Paşazade’ye niyetinin Avrupa’ya ilerlemek olduğunu bildirmiş, ancak yakalandığı amansız şirpençe hastalığı bu seferi yapmasına olanak vermemiştir.
Yavuz Sultan Selim, dedesi Fatih Sultan Mehmed zamanında yapılan Haliç Tersanesi’ni kapasite olarak arttırmış, Medreselerin yanında, sosyal ve ticari alanda hizmet verecek birçok bina inşa ettirmiştir. Diyarbakır Fatih Paşa Elbistan Ulu Camisi, Şam Salihiye’de Muhyiddini Arabi’ye Camisi, İmaret ve Türbesi gibi hayır eserleri de yaptırmıştır.
Ayrıca temelini attırdığı İstanbul Sultan Selim Camisi’ni bitirmeye ömrü yetmemiş, bu eser oğlu Kanuni Sultan Süleyman tarafından tamamlanmıştır.
Kanuni Sultan Süleyman (27 Nisan 1495-6/7 Eylül 1566)
Yavuz Sultan Selim ile Hafsa Hatun’un oğlu olan Kanuni Sultan Süleyman, Osmanlı padişahlarının onuncusu ve İslam halifelerinin yetmiş beşincisidir. 1520-1566 yılları arasında Osmanlı Devleti’ni idare etmiştir.
Kefe Sancakbeyliğine (1509) gönderilinceye kadar babasını yanında kalmış ve bu müddet içinde iyi bir öğrenim ve eğitim görmüştür. Babası Yavuz Sultan Selim’in 1514 İran ve 1516 Mısır seferleri sırasında Rumeli’nin korunması ile görevlendirilmiş ve Edirne’de oturmuştur. Babasının ölümü üzerine, 30 Eylül 1520’de 26 yaşında iken Osmanlı tahtına çıktı.
Kanuni Sultan Süleyman, Belgrat’ın fethi(1521) ile Orta Avrupa şövalyelerinin üssü olan Rodos’un (1522) ve Akdeniz hakimiyetinin kapılarını devletine açtı. 1526’da Mohaç ovasında Macar ordusuyla karşılaştı. Tarihin en büyük meydan savaşında düşman ordusunu yok eden Kanuni Sultan Süleyman, 20 Eylül’de Macaristan’ın başşehri Budin’e girdi.1529’da Viyana kuşatma altına alındı ise de, kuşatma vasıtalarının getirilmemesi ve kış mevsiminin yaklaşması üzerine sonuçsuz kaldı. 1532’de Alman seferine çıkan Kanuni Sultan Süleyman, Viyana’yı arkada bırakarak Gratz, Marburg, Gunss ve daha bir çok Alman şehirlerini ele geçirdi.
1534’de Safeviler üzerine sefere çıkan sultan, Bağdat ve Basra’yı ele geçirdi. Abdülkadir Geylani’nin kabrine türbe ve yanına imaret yaptırdı. Fetih hareketlerine devam eden Kanuni Sultan Süleyman, 1535’de Tebriz’i zaptetmiş, 1537’de İtalya seferine çıkarak, Otranto’ya kadar ilerledi.
Kara savaşlarında cihan hakimiyetini eline geçiren Kanuni Sultan Süleyman, Barbaros Hayreddin Paşa vasıtasıyla denizlerde de Osmanlı Devleti’nin gücünü göstermiştir.Nitekim bu büyük deniz komutanı haçlı donanmasını 27 Eylül 1538’de Preveze’de imha ederek, Akdeniz’de tam bir Türk hakimiyeti kurdu. Kanuni Sultan Süleyman, Süveyş’te kurduğu donanma ile de Kızıldeniz’i ve Arabistan sahillerini emniyet altına aldı ve Avrupalıları Hindistan sahillerinden uzaklaştırmaya başladı. Bu fetihleri; 1543’de Estergon,Nis ve İstolni-Belgrad, 1551’de Trablusgarp’ın ve 1553’de Nahcıvan seferi takip etti. Kanuni Sultan Süleyman 1566’da, Zigetvar kalesinin ele geçirilmesi sırasında 72 yaşında iken ölmüş ve Süleymaniye’deki türbesine gömülmüştür.
Türklerin kendisine Kanuni ve Gazi, Avrupalıların ise Muhteşem dedikleri Sultan Süleyman , babasından devraldığı 6.557.000 km2 Osmanlı İmparatorluğu topraklarını, yaptığı fetihlerle 14.893.000 km2 ye kadar çıkardı . Bulunduğu yüzyıl, dünya tarihine Türk asrı olarak geçti. Bu asırda her alanda devlet ve ilim adamları yetişti. Nitekim Bunlardan en önemlileri İbrahim Paşa, Lütfi Paşa, Sokollu Mehmed Paşa; Şeyhülislamı Kemal Paşazade, Ebussu’ud Efendi, şair Baki, Fuzuli; Mimar Sinan; Kaptan-ı deryası Barbaros Hayreddin Paşa’dır.
Kanuni Sultan Süleyman’ın asıl adından daha fazla bilinen Kanuni unvanı, önceki Osmanlı kanunnamelerini ve kendi dönemindeki hükümleri Kanunname-i Al-i Osman adı altında, toplattırmasından ileri gelmektedir. Kanuni hareket ve sözleri güzel, aklı kamil, nezaketli, irfan sahibi, sözleri tatlı, alim, hakim ve şairlere dost, bütün maddi-manevi iyilikleri şahsında toplamış emsalsiz bir padişah olarak tarihe geçmiştir.
Kanuni Sultan Süleyman, ülkenin hemen her yerinde camiler, mescitler, medreseler, hamamlar ve çeşmeler inşa ettirdi. Mimar Sinan’ın yaptığı Süleymaniye Camisi de bu devirde yapılmıştır.Koca Mimar Sinan, Kanuni’ye "Padişahım sana öyle bir cami inşa ettim ki, kıyamete değin ayakta duracak bir metanete sahiptir." diyerek bu eserini takdim etmiştir.
Kanûnî Sultan Süleyman döneminde imar faaliyetleri devam etti ve ilk iş olarak babası Yavuz Sultan Selim tarafından temelleri atılan İstanbul Sultan Selim Camii’ni tamamladı.
Bunun dışında Onun döneminde yapılan eserlerden bazıları şunlardır;
Gebze’de Çoban Mustafa Paşa Camisi ve Külliyesi, Afyon Sincanlı Sinan Paşa Camisi,
Bozöyük Kasım Paşa Camisi.
Sultan II.Selim (28 Mayıs 1524-15 Aralık 1574)
Kanuni Sultan Süleyman ile, Hürrem Haseki Sultan’ın oğlu olan Sultan İkinci Selim,
Osmanlı sultanlarının on birincisi ve İslam halifelerinin yetmiş altıncısıdır.1566-1574 yılları arasında Osmanlı Devleti’ni idare etmiştir. Şehzadeliğinde çok iyi bir öğrenim ve terbiye görmüş, devlet idaresini ve teşkilatını öğrenmesi için Anadolu’nun çeşitli yerlerine vali olarak gönderilmiştir.Babası Kanuni Sultan Süleyman’ın Zigetvar’ın fethi sırasında ölümü üzerine Kütahya’dan İstanbul’a gelerek 30 Eylül 1566’da tahta çıkmıştır.
Osmanlı Devleti’ndeki saltanat değişikliğinden yararlanmak etmek isteyen devletler sulh yapabilmek için elçilerini İstanbul’a gönderiyorlardı. Selim Han uzun görüşmelerden sonra Avusturya ile sekiz yıllığına anlaşma imzaladı (17 Şubat 1567). Buna göre Kanuni’nin Sigetvar seferinde ele geçirdiği yerler Osmanlı Devletine kalacak ve Avusturya imparatoru her yıl Osmanlı Devleti’ne 30.000 Macar altını vergi verecekti. İran ile yapılan bir antlaşma ile de Amasya sulhu yenilendi.
Bu sırada Yemen’de büyük bir isyan çıkmış ve Zeydi imamlarından Topal Mutahhar, Aden, San’a ve çevresini ele geçirmişti.
1568’de Yemen’e serdar olarak gönderilen Sinan Paşa, Süveyş Donanması kumandanı Kurdoğlu Hızır Reis’in de desteğiyle isyanı kısa sürede bastırdı. Mutahhar’ın eline geçmiş olan bütün yerler geri alındı.
Osmanlı Devleti, Suriye ve Mısır’ı alıp, Kuzey Afrika’nın büyük bir kısmına kısmına sahip olduktan sonra, korsan gemilerinin barınağı durumuna gelen Kıbrıs adasının alınması zorunlu hale gelmişti. Bu itibarla Sultan İkinci Selim, Lala Mustafa Paşa’yı Kıbrıs Serdarlığına tayin etti.Lala Mustafa Paşa, 1 Ağustos 1571’de Kıbrıs’ın fethini tamamladı. Ancak Osmanlı Donanması 7 Ekim 1571’de Haçlı Donanmasına karşı giriştiği savaşta kaybetti. Bu savaşta gemilerinin büyük bölümünü kaybeden Osmanlılar, ertesi yıl denize daha büyük bir donanma indirmeyi başardılar.
Osmanlıların, 1569’da Don-Volga kanalını açmak üzere giriştikleri tüm çabaları Rusların karşı koymaları üzerine sonuçsuz kalmıştır.Bu nedenle Sultan İkinci Selim, 1571 baharında Kırım Han’ını Ruslar üzerine yürümekle görevlendirdi. Devlet Giray Han, 120.000 kişilik ordusu ile Rus ordularını yendi ve Moskova’ya girdi. 150.000 esirle Kırım’a dönen Devlet Giray, bu zafer üzerine Taht-alan olarak anıldı.
1574’de Boğdan voyvodasının isyanı üzerine Osmanlı kuvvetleri ile birlikte hareket eden Kırım kuvvetleri kısa zamanda duruma hakim oldular.
Tunus ile de ilgilenen Sultan İkinci Selim, Kıbrıs’ın fethi sırasında İspanyolların eline geçen kaleyi almak üzere Kılıç Ali Paşa ile Koca Sinan Paşa’yı görevlendirdi. İspanyol’ların yıllardır tahkim ederek, hiçbir suretle zapt edilmez diye övündükleri Halk-ul-vad, Osmanlı ordusu tarafından 24 Ağustos’ta ele geçirildi. 13 Eylül’de ise Tunus tamamen Osmanlıların eline geçti.Bundan hemen sonra rahatsızlanan Sultan İkinci Selim 15 Aralık 1574’te öldü ve Mimar Sinan’ın yapmış olduğu Ayasofya Camisi avlusundaki türbesine gömüldü.
Divan sahibi ve aynı zamanda iyi bir şair olan Sultan İkinci Selim, kısa süren saltanat döneminde Türk ve dünya sanatının şaheseri sayılan Edirne Selimiye Camisi’ini inşa ettirdi (1574). Sultan İkinci Selim memleketin imar ve inşası ile de ilgilenmiştir. 1569 yılında Karadeniz’le Hazar Denizini bir kanalla birleştirme çalışmalarını başlattı. Ayasofya Camisi yeniden onarıldı ve iki minare eklendi. Yine Sultan İkinci Selim döneminde;
Eyüb Zal Mahmud Paşa, Konya Selimiye Camii, Lüleburgaz Sokullu Camii ve Külliyesi, Karapınar Sultan Selim Camii, Payas Sultan Selim Camii ve Külliyesi, Kasımpaşa <