21
Kasım
2024
Perşembe
İSTANBUL

Rahmi Bey


Rahmi Bey   (1865-1924)
 

Bestekâr.İstanbul’da doğdu.Orta öğrenimini babasının görevli olarak bulunduğu Gümülcine ve Bursa’da tamamladı.Mülkiye-i Şahâne’ye (Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne) kaydolarak buradan mezun oldu.İlk memuriyeti 1878 yılında tayin olduğu Kütahya Sancağı muhasebe kalemindeki görevidir.Bir yıl çalıştıktan sonra istifa ederek buradan ayrıldı.

1 Kasım 1884 tarihinde Devlet Şûrası’nda birinci sınıf "mülâzim"oldu.1886’da Maliye Nezareti Kupon Kalemi’ne nakloldu. 1887’de aynı kuruluşun Muhâkemat Dairesi mülâzımı oldu.Düzenli bir şekilde terfi ederek, 1894’de Mülkiye Dairesi birinci muavinliğine getirildi.1899’da Devlet Şûrası Bidayet Mahkemesi’ne üye tayin edildi ve gösterdiği liyakat dikkate alınarak üçüncü rütbeden "Ali-i Osman" nişanı verildi.

1906’da İstinaf Mahkemesi üyesi iken kadro kısıtlaması yapılınca, Devlet Şûrası Temyiz Mahkemesi’ne nakletti.İstinaf Mahkemesi üyesi iken 19 Ocak 1906 tarihinde bir tahkikat için Viranşehir ve çevresine gönderilmişti.Devlet Şûrası 17 Mart 1911’de kapatılınca açıkta kaldı. 

Bundan sonra maddî sıkıntılar çekmeye başladı.Bu görevlerinin dışında Vefa İdadisi’nde "Kitâbet-i Resmiye" öğretmenliği yaptı.1918 yılında Darülelhan müdürlüğüne getirildi ise de 1.Dünya savaşı sonrasının türlü sıkıntıları içinde bu okul kapatılmış,Rahmi Bey yine açıkta kalmıştı..

Bu sıralarda azınlık okullarının bazılarında öğretmenlik yaparak biraz olsun rahat bir nefes almağa çalıştı.1922 yılında Darülelhan ikinci kez açılınca,yeniden müdürlüğe getirileceğini ummuştu, ancak bu göreve Musa Süreyya bey getirilince büyük bir umutsuzluğa düştü. 

Rahmi Bey’in güzel sanatlara merakı çok erken yaşlarda,daha ortaokul sıralarında başlamıştı.Özellikle şiir dalında beliren bu duygulu kişiliğinden ötürü arkadaşları ona isim takmışlardı.Mülkiye’den sınıf arkadaşı olan Servet-i Fünûn gazetesi sahibi Ahmed İhsan Bey, bu konudaki anılarını Ruşen Kam’a şöyle anlatmış; "...Sanatkâr ruhlu bir insandı;çocukluğu mûsıkî ve edebiyat meraklıları arasında geçmişti.Biz ona Mülkiye’de (Aşık Şair) derdik. 

Rahmi Bey,zamanının edebiyat akımlarına uyarak gazeller,şarkı güfteleri yazardı;sonra bestekâr olmuştu.Mükemmel nısfiye çalardı. Hafif tesirli bir sesi vardı.Aşık şairler gibi rind meşrebliydi.Maddî şeylerle uğraşmayı sevmezdi.Tam bir şark filozofu idi.Biz mektepte onu bu sıfatlarıyla takdir eder,severdik." Bu yeteneğinin ve ilgisinin etkisi sonucu yaşadığı dönemin sanat adamlarıyla ilişki kurmuş,bilgisini ilerletmeğe çalışmıştı.Servet-i Fünûn edebiyat akımını kurup geliştirenlerden başta Recâizâde Mahmud Ekrem,Muallim Naci,Abdülhakhâmid ,Tevfik Fikret gibi ünlü sanatkârların çevresine girmiş,onlardan yararlanmıştır. 

Bestekârlığı kadar duygulu bir şairdi.Günümüze gelen şarkılarının çoğunun sözleri,Rahmi Bey’in şairane tabiatından kaynaklanır..Gerek bunlarda,gerekse Servet-i Fünûn dergisinde yayınlanan şiirlerinde bir özlemin,bir hasretinibir tabiat güzelliğinin izlerini bulmak mümkündür. 

ıÜüMûsıkîye de erken yaşlarda başladı.Enstrüman olarak nısfiyeyi seçmiş ve kendi kendine öğrenmişti.Belli bir hocadan ders almadı ve mûsıkînin bilimsel yönüne eğilmedi.Bir yandan edebî bilgisini ilerletirken,diğer yandan o dönem İstanbul’un ünlü mûsıkîşinasları ile çevre edinmişti.Hemen hemen aynı yaşta olduğu ve bir yıldız gibi parlayan Tanburî Cemil’in sanat hâlesi içine girerek, bu dostluğu onun ölümüne kadar sürdürdü.Mümkün olduğu kadar her mûsıkî toplantısına gider,yapılan müstesna fasıllara bazen nısfiyesi,bazen de sesi ile katılırdı.

Çağının ünlü ustalarından olan Raûf Yektâ Bey,Udî Nevres Bey,Ali Rifat Çağatay,İsmail Hakkı Bey,Leon Hancıyan’la sanat arkadaşlığı yaparak,mûsıkîmizin pratik yönlerini kusursuz bir şekilde öğrenmişti.Edindiği bu bilgileri,kendi sanat tezgâhında,eşşiz melodi motifleri ile dokuyarak şarkı formunun en karakteristik ses çizgileri ile belirlemişti. 

Bu nedenledir ki,iyi Nısfiye üflemesi ve güzel bir okuyuş üslûbu olmasına rağmen,Rahmi Bey’in asıl önemi bestekârlğı ile ilgilidir. Onun için "Lemi Atlı ile hareket noktaları bir,yolları birbirine muvazi iki sanat yolcusundan biridir."Son dönemin en ilgi çekici ve klâsik formun en sağlam eserlerini veren ustasıdır.

Şarkılarına kendi şiirlerinden başka,çevresinde bulunduğu şairlerin eserlerinden söz seçmiştir.Kırkı aşkın eseri,şarkı geleneğinin en güzel örneklerindendir.Beste-söz,güfte-makam,güfte-ritm ilişkisini olağanüstü düzeyde kullanmış,son derece duygulu,parlak,sanatlı,az ve özlü eserler vermiştir.Geleneksel kurallara bağlı olmakla birlikte,eserlerine söz olarak seçtiği şiirlerdeki duygu unsuruna yakışacak değişiklikler yapabilmiştir.Bunun için Rahmi Bey’in eserlerinde bu ince hesapların izlerini bulmak her zaman için mümkündür.Lirik bestekârlarımızn başında gelir.

Bilindiği gibi Rahmi bey’in yaşadığı yıllarda batıdan gelen sanat esintilerinin şiddeti biraz daha artmıştı.Her mûsıkîşinas gibi Rahmi Bey de bu etkiden büsbütün uzak kalamamış,bu espriyi taşıyan birkaç eser bestelemiştir.Yukarıda da değindiğimiz gibi sözleri Recâi-zâde Ekrem Beyê ait olan "Süzüp süzüp de ey melek" güfteli Nihavend şarkısı ile sözleri kendinin olan "Ey mutrib-i zevk âşina" güfteli Kürdilihicazkâr şarkısı sayılabilir.

Vekilinize soru sormak/sorununuzu iletmek ister misiniz?
Sorular/Cevaplar