Marmara Bölgesi'nde, İstanbul İline bağlı bir ilçe olan Kağıthane, kuzey, doğu ve güneyinde Şişli, güneybatısında Beyoğlu, batı ve kuzeybatısında da Eyüp ilçeleri ile çevrilidir. Kağıthane, Kağıthane Deresinin (Barbisos) Haliç ile birleştiği kesimde yer almakta olup, engebeli bir arazi yapısına sahiptir. İlçe toprakları dere ve vadilerle bölünmüştür.
Kağıthane Deresi, Belgrat ormanlarının bir bölümünün suyunu toplayarak Kemerburgaz'dan geçer ve Haliç'e dökülür. Havzası büyük olmasına karşın yaz aylarında suyu azalmaktadır. Kağıthane Deresi, sanayi ve atıklar nedeniyle kirlenmiştir. İlçe sınırları içindeki bir diğer akarsu, Keçi Deresi'dir. Yahya Kemal ve Yeşilce mahallelerinin sınırlarını oluşturacak biçimde kuzey batıya doğru akan Keçi deresi, Cendere Caddesini aştıktan hemen sonra Kağıthane Deresine dökülür. Keçi deresine paralel akan Galata Deresi de Kağıthane deresine dökülür.
2000 Yılı Genel Nüfus Sayım sonuçlarına göre; toplam nüfusu 345.239'dur.
İlçenin ekonomisi sanayi ve ticarete dayalıdır. Tarihi çağlarda mesire yeri olan Kağıthane 1950'lerden sonra sanayi bölgesi haline gelmiştir. Bu durum 1960'lardan sonra daha da hızlanarak bölgede fabrikalar, imalathaneler kurulmuştur. Bu tarihlerden sonra Kağıthane Deresi'ne bakan yamaçların gecekondularla dolması hızlı bir nüfus artışına neden olmuştur.
Kağıthane Bizans döneminde Kağıthane Deresi (Barbisos, Barbyzes) kenarında Pissa ismi ile küçük bir köy olarak kurulmuştur. Ancak yörede yapılan araştırmalarda Roma dönemine ait mezar taşları ile karşılaşılmıştır. Kağıthane Deresi'nin Alibey Deresi ile birleştiği yerde antik çağlara ait mabet kalıntıları ortaya çıkmıştır. Günümüzde bu kalıntılar İstanbul Arkeoloji Müzelerinde bulunmaktadır.
Bizans döneminde dere kenarında kağıt atölyelerinin bulunduğu kaynaklardan öğrenilmektedir. Nitekim bu durum Osmanlı döneminde Sultan II.Beyazıt zamanında da devam etmiş, padişahın vakfiyesinin yazıldığı İstanbul Kağıdı isimli kağıdın burada yapıldığı sanılmaktadır. Bu yüzden de yöreye Kağıthane ismi verilmiştir. Günümüzde ilçe merkezinde bulunan Daye Hatun Mescidi bu dönemden kalmıştır.
Osmanlı döneminde mesire yeri olarak ün yapmış ayrıca, burada bir baruthane kurulmuş, dere boyunca un değirmenleri yapılmıştır. Kağıthane'nin düzlük kesimlerinde cirit oyunları oynanmış, ok talim sahaları da burada yer almıştır. Kağıthane'nin mesire yeri olarak ünlenmesi Kanuni Sultan Süleyman zamanında başlamış, Cebehane Ocağı, Barutçu Kethüdası da burada bulunuyordu. Yörede kırk-elli okkalık demirlerle aynı zamanda barut dövülüyordu. Burada barut imal edilmesi Sultan İbrahim dönemine kadar sürmüştür. Ayrıca Kağıthane Deresi vadisinde İstanbul'un kuyumcuları, saraçları ve diğer esnafı bir araya gelip görüşüyor ve eğleniyorlardı. Bu dönemde Kağıthane'de 5-6 bin çadırın kurulduğunu, saraya mensup kişilerin çocuklarının sünnet düğünlerinin burada yapıldığını kaynaklardan öğreniyoruz.
Evliya Çelebi XVII. Yüzyıldaki Kağıthane'yi anlatırken burasının tüccar ve seyyahlar arasında pek revaçta olduğunu; Levent Çiftliği deresinden gelen ve sabuna bile gereksinim duyulmayan sularda çamaşırların yıkandığını; bazı Hint tüccarlarının mallarını bu derede yıkadıklarını yazmaktadır. Derenin iki yanındaki çınar, kavak, söğüt ağaçlarının altında tatil günlerinde binlerce İstanbullunun kayıklarla gelerek burada eğlendiklerini de sözlerine eklemektedir. Yine Evliya Çelebi'ye göre; XVII.yüzyılın başlarında Kağıthane'de 200 kadar bağlı bahçeli ev, 20 dükkan ve bir de hamam bulunuyordu.
XVIII.yüzyılın başlarına kadar Kağıthane mesire, eğlence yeri olduğu kadar imalathaneleri, değirmenlerin bulunduğu bir alandı. Osmanlı padişahları burasını av yeri olarak da kullanmışlardır. Kağıthane asıl ününü Sultan III.Ahmet devrinin (1703-1730) Sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa zamanında kazanmıştır. Sadrazam Kağıthane'yi yeni baştan düzenlemiş, Kağıthane Deresinin üzerine üç yeni havuz yaptırmış (1720) ve buradaki bahçeye Hüsrevabad ismini vermiştir. Paris'e 1721-1722 yıllarında sefir olarak gönderilen Yirmisekizçelebi Mehmet Efendi Fransız saraylarının bahçelerinin etkisinde kalarak oradan getirdiği planları Kağıthane'de uygulamıştır. Böylece derenin yatağı değiştirilmiş, Kağıthane Deresi'nin kenarlarına mermerler döşenmiş, Cedvel-i Sim denilen yeni bir kanalın kenarına 30 sütun üzerine oturmuş Sadâbad kasrı ile bir çok köşk, kasır, çeşme ve sebiller yaptırmıştır. Bu çalışmalar kısa bir sürede bitirilmiş, bundan sonra Kağıthane ve Sadabat Osmanlı döneminin en önde gelen zevk ve sefa yeri olmuştur. Aynı zamanda Kağıthane divan edebiyatında da büyük iz bırakmıştır. Kağıthane'nin bu dönemi 28 Eylül 1730'da başlayan patrona Halil isyanı ile sona ermiş, isyancılar halkın tepki gösterdiği Kağıthane yaşamını sona erdirmek için buradaki yapıları yıkmışlardır.
Sultan III.Ahmet'in yerine tahta geçen I.Mahmut (1730-1754) bu eserlerin yakılmamalarını, yalnızca yıkılmalarını emretmiştir. Bunda da amacı bu yapıların temellerinden yararlanarak yeniden yapılmalarını sağlamaktı. Nitekim, 1743 yılında Kağıthane'nin yenilenmesini başlatmış ve burada yabancı elçileri kabul ederek bir bakıma Sadabad'ı sürdürmüştür. Sultan III.Selim (1789-1807) Kağıthane'yi yeniden eski güzelliğine kavuşturmuş, Yeniçerilere belirli günlerde talim yapacakları bir alan hazırlatmış, ayrıca kağıt imalathanelerini modern şekilde başlatmıştır. Sultan Abdülaziz (1861-1876) Kağıthane'ye önem veren bir başka Osmanlı padişahıdır. Sultan II.Abdülhamit döneminde (1876-1909) Kağıthane Mesiresi her sınıf halkın rağbet gösterdiği bir konuma ulaşmıştır. Bu dönemde Harbiye, Harbiye Zadegan, Kuleli İdadisi, Bahriye Mektebi, Tıbbiye-i Şahane, Mektebi Sultani öğrencilerine her yazın başında Sultan II.Abdülhamit tarafından kuzu ziyafeti verilmesi gelenekselleşmişti. Kağıthane eğlencelerinde türlü yemişçiler, muhallebiciler, dondurmacılar, gezgin çalgıcılar burada dolaşırdı. Erkeklerin piyasa yapması, kadınların sandal sefaları, burada filizlenen aşklar o dönem edebiyatında geniş yer almıştır. Özellikle Şair Nedim ve Nefi'nin şiirlerine konu olmuştur.
Kağıthane, XIX.yüzyılın başlarına kadar özelliğini korumuş, I.Dünya Savaşı'nın çıkmasından sonra da yöre askeri talim haline getirilmiştir. Bölgede imalathanelerin artmaya başlaması, atıkların Kağıthane Deresi'ne dökülmesi ile Kağıthane tarihi özelliğinden uzaklaşmıştır. II.Dünya Savaşı yıllarında anlaşılamayan nedenlerden ötürü buradaki Çağlayan ve İmrahor Kasırları yıkılmış, eski nişan taşları da yerlerinden sökülmüştür.
Cumhuriyet döneminde 1955 yılına kadar Kağıthane'de yerleşim artmış, 1934 yılında evi yananlara buradan arsa verilmiş ve yeni mahalleler kurulmuştur. Bunların başında da Gültepe,Harmantepe, Çeliktepe, Sanayi Mahallesi, Yahya Kemal, Hürriyet ve Ortabayır gibi mahalleler oluşmuştur. 1955 yılına kadar küçük bir köy olan Kağıthane Şişli ilçesinin merkez ilçesine bağlı idi. 1987'de Şişli'den ayrılarak ilçe konumuna getirilmiş, 1989'da da Belediyesi kurulmuştur.
İlçede günümüze gelebilen tarihi eserler arasında; Daye Hatun Camisi, Sadabat (Aziziye) Camisi, Sultan II.Mahmut'un Nişantaşı Kitabesi, Atiye Sultan Sarayı Kalıntıları, III.Murat Çeşmesi, III.Ahmet Çeşmesi (1722), II.Abdülhamit Çeşmesi bulunmaktadır.
Kenthaber Kültür Kurulu
Fotoğraflar, www.kagıthane.gov.tr adresinden alınmıştır.