Sakarya'da yaşayan otistik çocuk sahibi anneler, bir araya gelerek Sakarya Otizmle Yaşam Derneği'ni kurdu. Derneğin açtığı rehabilitasyon merkezinde 50 çocuk eğitim görüyor.
Sakarya'da otistik çocuk sahibi olan Gülser Ergün ve Sevim Balıklıkaya, herkesin takdirini toplayacak örnek bir çalışmaya imza attı. Otistik çocuğa bakmanın zorluğunu bilen Ergün ve Ballıkaya, kendileriyle aynı kaderi paylaşan annelerle birlikte Sakarya Otizmle Yaşam Derneği'ni kurdu. Derneğin, Serdivan Belediyesi'nin de arsa vermesi, hayırsever işadamı Abdullah Ünal'ın binayı yapmasıyla Özel Ayşe-Sadi Ünal Rehabilitasyon Merkezi'ni hizmete soktu. Merkezde 50 otistik çocuk ücretsiz eğitim görüyor.
Maddi imkansızlık yaşayan otistik çocuk sahibi anneler de, derneğin ve rehabilitasyonun çalışmalarından oldukça memnun. Sekiz yaşındaki otistik çocuk sahibi Esra Akova, 1,5 yaşındayken çocuğunun diğer çocuklardan faklı olduğunu öğrendiklerini belirterek "Üniversite hastanelerine gittik. Sonunda tanı konuldu. Otizm dendi, otizmle yaşamayı öğrendik. İlk önce hastalığın geçici bir rahatsızlık olduğunu düşündük ama böyle bir şeyin olmadığını öğrendik zamanla. Çocuğumuza sürekli eğitim veriyoruz" dedi.
ÖMÜR BOYU EĞİTİM ALMALARI GEREKİYOR
Derneğin Başkanı Gülser Ergün de, "Bizim çocuklar Milli Eğitim Bakanlığı okullarında 15 yaşına kadar okuyor. Ondan sonra çocuklarımızın eğitimleri sona eriyor. Fiziki görüntüleri olmayan çocukların sürekli, ömür boyu eğitim almaları gerekiyor" diye konuştu.
Otistik çocuğu olan birkaç anneyle birlikte Sakarya Otizmle Yaşam Derneği'ni kurmaya karar verdiklerini anlatan Gülser Ergün, sözlerine şöyle devam etti: "1 Kasım 2005 tarihinde derneğimiz faaliyete geçti. Dernek sayesinde 15 yaşından sonra eğitime ihtiyacı olan çocuklarımıza eğitim hizmeti sunmayı amaçladık. Eski Serdivan Belediye Başkanı, şimdiki Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Zeki Toçoğlu'nun derneğin kurulmasında çok emeği var. Bize yer verdiler, işadamı Abdullah Ünal binayı yaptı. Valilik ve Sakarya halkı bize destek oldu. Kendilerine çok teşekkür ediyoruz. Çocuklarımız burada sabahtan akşama kadar bırakabiliyoruz. Sakarya'da otizm hiç tanınmıyordu. Bu hastalığı halkımıza tanıtmayı amaçlıyoruz. Ancak hastalığı tanıtma konusunda tam başarılı olamadık. Otizme ne kadar erken tanı koyarsak, eğitime ne kadar erken başlarsak, çocuklar için daha iyi oluyor."
Diğer otistik çocuk annesi Sevim Balıklıkaya da, "çocuğumun otistik olduğunu anladım. Fiziksel bir belirti olmayınca çocuğunuza konduramıyorsunuz bu hastalığı. İletişim ve sosyal hayatta bozukluk vardı. Çapa Tıp Fakültesi'ne gittikçe ve çocuğuma otistik tanı konuldu. Çocuğumuza ilk otistik tanı konulunca eve bir bomba düştü. Hastalığı kabullenme süreci çok zor oldu" diye konuştu. İlk başta çocuğunu iyileştirebileceğini düşündüğünü anlatan Sevim Balıklıkaya da, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ama daha sonra umutlarım yıkıldı. Ömür boyu hastalığı olduğunu öğrendim çocuğumun. Doktorlar, çocuğa nasıl yaklaşmamız gerektiğini öğretti. Gece uyuyamıyordu, bunu aşmaya çalıştık. Eğitimle kendi kendine yetmesini öğrenmesini sağladık."
Rehabilitasyon Merkezi Müdürü çocuk gelişim uzmanı Ödnü Başoğlu da, erken teşhisin çok önemli olduğunu belirterek şunları söyledi: "Çocuğu gözlemleyip, diğer çocuklardan farklılıklarını fark etmek gerekiyor. Erkek çocuk arabayla oynarken, otistik çocuk tekerlekle oynamayı tercih eder. Yuvarlakları döndürür. Nesneleri üst üste koymak yerine yan yana dizer. İletişim kurmaz, ismiyle hitap edilince bakmaz. Davranış bozuklukları gösterir. Elini ısırmak, kafasını yere vurmak gibi hareketler yapar. Geceleri uyumaz. Her alanda yaşıtlarından geridir."
OTİSTİK ÇOCUKLAR TOPLUMDAN KOPUK DEĞİL
Otistik çocukların yaşıtları gibi gelişim göstermeyen çocuklar olduğunu anlatan
Başoğlu, şöyle konuştu: "Biz yaygın gelişimsel bozukluk eğitimi veriyoruz. Biz burada zihinsel engelliler ve otizmle ilgileniyoruz. Yaş haddimiz yok. Milli Eğitim Bakanlığı yaş haddi koysa da bu programda yaş haddi yok. Bizim 35 yaşında öğrencimiz var, iki yaşında da öğrencimiz var. Birebir ve grup eğitimi veriyoruz. Gelen çocuğumuzun performansını alıyoruz. Eksileri daima artı yapmaya çalışıyoruz. Mesela çocuk kalem tutamıyorsa, kalem tutturmaya çalışıyoruz. Daha kaşığı tutturamıyorsa önce kaşığı tutturuyoruz.
Eğitim baştan aşağı yakından uzağa içten dışa doğru geliştiriyoruz. Önce bakması lazım, vücut organlarını tanıması lazım, isminin hitap edilmesiyle tanıması lazım, seslere duyarlı olması lazım. Bazı çocuklar zamanında sıkı bir özel eğitim alsaydı, bugünkü durumlarından çok daha farklı olurdu. Çünkü zeka geriliği yok. Bazıları zeki oluyor. İlköğretim okulunda okuyan bir öğrencimiz seviye tespit sınavında okul birincisi oldu. Üç tane öğrencimiz var. Bunlar okula gidiyor. Otistik toplumdan kopuk çocuk değil."