Bilinen fıkradır; Hoca Efendiye sormuşlar...
-Eski Ayları ne yaparlar?
-Kırpıp kırpıp yıldız yaparlar!..
Basınımız da zaman zaman öyle yapar.. Eski konuları yeniden ele alarak gündeme taşır, tartışmaya açar. Bu kez de öyle oldu.
Türk demokrasi tarihinin dönüm noktalarından biri olan Demokrat Parti iktidarının önde gelen siyasetçilerinden Başbakan Adnan Menderes’in aşkları gündeme taşındı. Kenthaber de Vatan Gazetesindeki Buket Aşçı’nın “Menderesle yatıp kocamı kurtardım” isimli yazısını manşetten okuyucularımıza duyurdu. Böyle olunca da o dönemi bilen de bilmeyen de klavyesine sarıldı.
Şimdi sormak gerekir; Demokrat Partiyi ve Adnan Menderes’i ne kadar tanıyoruz?
Kuşkusuz, köprülerin altından çok sular aktı. Yassıada’da Adnan Menderes’in idamından bu yana yarım yüzyıla yakın bir süre geçti. O günleri yaşayanlar birer birer bu dünyadan göçtü. Yepyeni bir nesil yetişti.
Demokrat Parti’yi ve Adnan Menderes’i tanıyabilmek, o dönemi anlayabilmek için Şevket Süreyya Aydemir’in “Menderes’in Dramı”, “İhtilalin Mantığı”, Prof. Dr. Kemal H.Karpat’ın Türk Demokrasi Tarihi”, F.Hüsrev Tökin’in “Türk Tarihinde Siyasi Partiler”, Orhan Erkanlı’nın “ Anılar, Sorunlar, Sorumlular” Samet Ağaoğlu’nun “Demokrat Partinin Doğuş ve Yükseliş Sebebleri”, “Marmara’da Bir Ada”, “Arkadaşım Menderes”, Metin Toker’in “Demokrasimizin İsmet Paşa’lı Yılları DP’nin Altın Yılları Demokrasi’den Darbeye”, Soner Yalçın’ın “Efendi”, Yılmaz Karakoyunlu’nun “Yorgun Mayıs Kısrakları”, Bekir Tünay’ın “Menderes Devri Anıları” isimli kitaplarının yanı sıra o günlerde Metin Toker ile Kurtul Altuğ’un yayınladığı haftalık “Akis” dergisini okumadan yargıya varabilmek çok zordur. Bunun yanı sıra bir belgesel, bir televizyon kanalında da “Hatıra Sevgili” isimli gerçekçi bir dizi de yapılmıştır.
Demokrat Parti’nin son dönemleri sayılan 1957-1960 yıllarında üniversite öğrencisi ve Yd. Subay olarak siyasi olayları çok yandan izlemiş, Akis dergisinin yanı sıra DP yanlısı Zafer ve CHP yanlısı Ulus gazetelerini sürekli okumuştum. Bu nedenle de Menderes’li yılları yakından izlemiştim.
Adnan Menderes ile ilgili çok şey yazıldı ve söylendi...
Adnan Menderes’in siyasi kimliğinin yanı sıra insani zaafları da vardı. Bunların başında, insani ve duygusal yanıyla birlikte, çekinmeden yaşadığı aşklar da vardı.
Gündeme getirilen konu ise Menderes’in aşklarıyla ilgilidir. Siyasilerin yıldızlarının parladığı anlarda çevresini kadınların almaları doğaldır. Bu ortamda yara almadan sıyrılıp sıyrılamamaları da onların kişilikleriyle ilgilidir.
Adnan Menderes’in yaşamını en iyi biçimde gözler önüne serenlerden biri olan Soner Yalçın, “Efendi” isimli kitabında Aydın’ın Çakırbeyli Çiftliğinde çocukluk ve gençlik arasında geçen yıllarında çiftlik kâhyasının kızı ile geçen aşkından söz etmiştir. O zamanki ismiyle Ali Adnan olan çiftlik sahibinin oğlunun kız kardeşi ile olan ilişkisini öğrenen kızın ağabeyi kardeşini öldürmüştü. Aynı zamanda da Ali Adnan’ı da öldürmek istemişti. Kızın kardeşi hapse girmişti ama daha geride dört erkek kardeş daha vardı. Öldürülmek korkusuyla Ali Adnan Çakırbeyli Çiftliğinden ayrılarak Aydın’a yerleşmişti. Sonradan araya girenler her iki aileyi de barıştırmış ve olay kapanmıştı.
Ali Adnan siyasete atıldıktan sonra geleceği parlak görüldü ve İzmir’in tanınmış ailelerinden, Sabeteyist oldukları iddia edilen Evliyazadeler’e damat girerek Fatma Berin hanımla evlendi. Başlangıçta Fatma Berin Hanım bu evliğe, belki de önsezi ile sıcak bakmamış, bir çiftçiyle evlenmek istememiş, zorla ikna edilmişti.
Evliyazade ailesinin ise garip bir yazgısı olmuş, siyasete atılan aile fertlerini, damatlarını hep kötü sonuçlar beklemişti. Örneğin karşılıksız bir aşk sonucu Paris’te intihar eden Eftal Bey, menenjitten ölen İsmail Nejat, İzmir suikastı sanığı olarak idam edilen Dr. Nazım, Fatin Rüştü Zorlu ve Adnan Menderes...
Sonradan Menderes soyadını alan Ali Adnan Serbest Fırka’da siyasete atılmış, bu partinin kapatılmasından sonra 1931 seçimlerinde CHP’den milletvekili seçilmiş, 1945’de kurulan Demokrat Parti’nin 1950’de iktidara gelmesiyle de Başbakan olmuştur.
Bundan sonra Menderes’in iki aşkı gündeme gelmiştir. Bunlardan birisi Devlet Opera ve Balesi sanatçılarından Ayhan Aydan, diğeri de piyasa romancısı Suzan Sözen idi. Ne var ki, her iki kadın da evliydi. Ayhan Aydan ünlü müzisyen Hasan Ferit Alnar’ın, Suzan Sözen de İstanbul Emniyet Müdürü Ferit Sözen’in eşiydi. O günleri yaşayanlar bilirler, Adnan Menderes’in bu iki aşkı fısıltı gazetelerinde epeyce yankılanmış, zaman zaman da baskı altında tutulan basına yansımıştı. Türkiye’nin belirli kesimlerinde bu olaylar çalkalanırken eşi Berin Hanım’dan ise hiç ses çıkmamıştı...
Belki de bu iki hanım devrin ünlü Başbakanı ile beraberliklerinde mutluydular. Bir Başkanının böyle yapması doğru muydu?
Hayır değildi; devrin ünlü başbakanı karşısında kadınların kocaları konumlarından ötürü sessiz veya çaresiz kalmışlardı. Kocaların içlerinde kopan fırtınaları bilebilmek için yaşamak lazım... Bunlar talihsiz insanlardı.
Ayhan Aydan bu ilişkiyi sürdürürken eşinden boşandı, Menderes’ten bir çocuk istiyordu ama bunda başarılı olamadı. Kadere bakın ki hamile kalmasına, erken de olsa bebeği doğurmasına rağmen bu çocuk yaşamadı, ilk eşinden olan oğlu ise 15-16 yaşlarında Londra’daki bir trafik kazasında öldü.
Ayhan Aydan, aşkını hiçbir zaman gizlemedi. Herkesin tir tir titrediği Yassıada duruşmalarında Başkan Salim Başol ve savcı Altay Eğesel’in adeta yüzlerine aşkını haykırırken, sanık sandalyesinde oturan Adnan Menderes’i göstererek “Ben bu adamı sevdim” dedi...
Adnan Menderes-Suzan Sözen ilişkisi ise bir başka garipti. Başbakan’ın İstanbul Emniyet Müdürü olan Ferit Sözen evdeyken oraya gittiği, kocanın onları yalnız bıraktığı da söylenmiştir. Ne derece doğrudur bilinmez. O günlerin fısıltı gazetelerine göre de Emniyet Müdürü evine geldiğinde kapıda Başbakan’ın arabasını görünce de çekip gittiği söylenirdi!..
Bu olaylar da Yassıada mahkeme zabıtlarına geçmiş, verilen mahkeme kararına etkili olamamış, yalnızca kamuda suçlanmıştır. Adnan Menderes’in Yassıada Mahkemesindeki tek beraat kararı da Bebek Davasında verilmiştir.
Hiç kimse bunları inkâr etmesin, bilmeden konuşmasın...
Bu olaylar harfi harfine doğrudur...
Ama ilahi adalet...
Adnan Menderes’in idamı haklı mı haksız mı?
Tartışılır...
Bilinen şey bu aşk olayları ile değil, siyasetteki Menderes ile özel yaşamındaki Menderes ayrı ayrı ele alınıp tartışılmalıdır.
Bence bu konuda söz edenler, aynaya bakıp, benim de su yüzüne çıkmamış yanlışlarım var mı diye düşünmelidir...
Hasan Ferit Alnar ile Ferit Sözen de suçlanmamalıdır.
Benzeri olaylar ne ilk defa ne de son defa onların başına gelmiştir...
Bu konuda ahkâm kesenlerin de başına gelmiş olabilir, ama su yüzüne çıkmamıştır. Hiçbir kadın Aynur Aydan kadar cesaretli çıkmamıştır, çıkması da çok zordur...
Yukarıda ilahi adalet dedik; Adnan Menderes’in idamından sonra oğulları Aydın Milletvekili Yüksel Menderes de eşi ile olan benzeri söylentiden ötürü intihar etmiş, Mutlu Menderes kuşkulu bir trafik kazasında ölmüş, küçük oğlu Aydın Menderes’te yine trafik kazasında felç olmuş, ancak yaşamdan iradesiyle kopmamıştır.
erdemyucel2002@hotmail.com
Sayın yazar, doğal olarak konu başlığı dışına çıkmadan olayı güzel özetlemiş. Bir yorumcu da, Adnan Menderes'in memlekete yaptığı hizmetleri öve öve bitirememiş. Tabii ki, bizim geleneğimizde ölenin ardından kötü şeyler söylenmez. Ancak, merhumun bu ülkeye yaptığı bazı olumsuz katkıları da zikretmek lazım. Türkiye'nin laiklik terazisinin balansını bozan kendisinin mensup ve başbakanı olduğu Demokrat Parti'dir. Türkiye'nin NATO'ya girebilmek için hiç ilgisi olmayan Kore Savaşına katılıp, 2000 civarında evladını yitirmesi merhumun başbakanlığı dönemindedir. Marshall ve diğer yardımlara kucak açıp, gelişmekte olan sanayiimize darbe vurulduğu dönem bu dönemdir. Türkiye'nin "Küçük Amerika" olacağını her fırsatta belirten Celal Bayar, Menderes döneminin Cumhurbaşkanı'dır. Milleti, siyasal kamplara bölen (Vatan Cephesi vb. gibi) iktidar Demokrat Parti'ydi. TBMM'de "Siz o kadar muktedir bir mebuslarsınız ki, dilerseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz!" diyen Adnan Menderes'di. Fakat, suçu ne olursa olsun, Adnan Menderes'in idam edilmesini onaylamayan biriyim. İnsan hakları Evrensel Bildirgesine aykırı bir biçimde ve hangi nedenle olursa olsun, bir insanın yaşam hakkının elinden alınmasına hep karşı oldum. Ben özel yaşamındaki fırtınalardan çok, ülkemizdeki bıraktığı bazı derin yaraları işaret etmek istedim.
Sagol Hocam"Güzel bir tarih sayfasi acmissin.Ellerine saglik,Ben sahsen Rahmetli Adnan Menderesi asklari ile degil Türkiyeye yapmis oldugu hizmetlerle anilmasini isterdim.Memleketim bir tarim alani oldugu icin bizde o zamanlarda sebze yetistirerek ekmek paramizi kazanmaga calisyorduk.
O tarihlerde rahmetli babam asagi yukari eve günlük gazete getirirdi ve bende o dönemlerde ilk okula gidiyordum.O Zamanlarda okullarda fazla disiplin oldugu icin herkes okumayi kisa zamanda cözmüs gibiydi.Hatta iddia ederim,ki o zamanin ilk okul talebeleri simdiki orta okul talebelerinden daha fazla bilgiye sahip diyebilirim.
Bende o günlerden beri gazete okur ve Türkiyede olan bitenleri anlamaga calisirdim.Rahmetli Adnan Menderesi asklari ile degil Türkiyeye yapmis oldugu hizmeti bilirim.Türkiye Cumhuriyeti,ne kendim edindigim bilgileri degerlendirdigim zaman üc Büyük lider Türkiye,ye hizmetin en iyisini vermistir.
Bir Mustafa Kemal Atatürk Önderliginde Türkiye Cumhuriyeti kurulmustur."Ikincisi 1950 1957 senesine kadar Adnan Menderes önderliginde Türk Halkini Magaradan cikardi diyebilirim.1957 senesinden inkilap tarihine kadar DP si kendini ilahlastirdi.Bunda Menderesin sucu varmi yokmu onu bilemem.Ama 1957 den 1957 senesine yol yoktu yollar yapildi ayakkabi yoktu halk çariktan kurtulup ayagina giyebilecek seyler bulmaga basladi vs.
Ücüncüsü Türkiye Cumhuriyeti,ni dünyaya tanitan ve tartistiran lider,de Bülent Ecevit,tir.Ben 1970 te Almanyaya geldigimde Alman arkadaslarim benimle dalga gecerek Türkiyenin büyüklügünü sorarlardi bende anlatirdim ama inanmazlardi ne zaman 1974 senesinde Türkiye Kibrisa ciktiginda ayni arkadaslar bana ne kadar dogru söyledigimi anladilar.Ve Türkiye bir ada olmadigini ögrendiler.
Böylelikle Türkiye Avrupa ve dünya televizyonlarinda gösterilmege basladi dünya,da böylelikle Türkiyenin büyüklügünü ve nerde oldugunu ögrenmis oldu.DP dönemini sen benden daha iyi bilirsin,Cünkü Büyüğümsün bu benim yapmis oldugum saptamalarima bilmem ne dersin yanlisim olabilir.bu tamami benim görüsümdür.Bu konuda yazilacak cok sey var simdilik yeter saygilarimla.
Kişinin özel yaşamının elbette kutsallığı vardır. Ne kadar çarpık ilişkiler içinde olunursa olunsun başkasını ilzam etmez. Ancak, muhafazakâr gruplarla, hattâ tarikat liderleri ile, "Hilafet"in geri getirilmesi düşüncesi ile flört içinde olan bir siyasi liderin, dünyanın her tarafında ayıp ve çarpık olan evli kadınlarla ilişkisi, hele bu kadınların kocalarını terketmelerini talep etmesi (ki bu husus rahmetli Mendres konusunda yargı tarafından da saptanmıştır) ancak Sultanlara yakışan bir ayrıcalıktır ve özellikle iktidarının son yıllarında gemi azıya alan antidemokratik tasarrufları ile birlikde mütalâa edilince merhumun "demokrasi" ruh ve kavramının ne kadar açığında olduğunu göstermeye yeter. 27.Mayıs'ın "demokrasinin sonu" olduğunu iddia edenlerin, demokrasinin ne olduğunu (temiz yürekli fakat saf darbe girişimcilerinin acemice bir müdahalesi ile getirilmiş "doğal senatörlük" dışında), Sayın Demirel'in, tam bir gerçecilikle: "bu millete bol geliyor" dediği 1961 Anayasasından öğrenmeleri gerekir.
sayın yazar,
bu olayların doğruluğu, üzerinde tartışılmayacak kadar açıktır. Suzan Sözen, 27 Mayıs 1960 ihtilalinden kısa bir süre sonra sorgulandığında, kocasının Bitlis'e tayininin çıktığını, tayini durdurmak için, bir tanıdığı vasıtası ile Başbakan'a ulaştığını ve bu şekilde tanışmalarından sonra ilişkilerinin başladığını söylüyor. Daha sonra söyledikleride var ve aşk mektupları menderes'in kasasından çıkıyor.
Opera sanatçısı Ayhan Aydan ilede ilişkisi açık. Kendileride kabul ediyor zaten. Ahlaksal olarak her iki olayda hoş karşılanmaz fakat Suzan Sözen ile olan ilişkisi, özel hayat denilemeyecek rezil bir ilişkidir. Menderes başbakan'dır, kendisinden bir memurunun tayininin durdurulması hususunda yardım istenilmiştir, o da tayini durdurmuş , üstelik terfi ettirmiştir ve tayinini durdurdurduğu memurunun karısı ile ilişki yaşamaya başlamıştır. Kocanın bu durumu bilmesi ve Başbakan eve geleceği zaman evden gitmesi insanın kanını donduruyor.
Bu olayı Kamer Genç, Meclis'te dile getirdiğinde MHP'li Oktay Vural, sözlerini geri almasını istemiş, CHP'li Akif Hamzaçebi, özel hayatın kendilerini ilgilendirmediğini ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin ise, yapılan bu saygısızlığın kerkesi yaraladığını söylemiştir.
Öncelikle şunu söyleyeyim: Buna özel hayat denilemez. Çünkü Başbakan ile, tayin durdurulması hususunda irtibat kurulmuş ve o da tayini durdurmuştur. Ardındanda, tayinini durdurduğu memurunun karısı ile ilişki yaşamaya başlamıştır. Görevi ile ilişkili bu olaya özel hayat denilemez.
Kamer Genç, neden sözlerini geri alacakmış? Adam doğruları söylemiş. Bunlar bilinmemelimi? Adalet Bakanı "bu saygısızlık hepimizi yaraladı" diyor. Sizleri neden yaralasınki? Olayda bir dahli olmayanlar nasıl yaralanabilir?
Bu gün, Demokrasi Şehidi diye anılan, adı, Hava Limanı, Hastane ve Bulvar'a verilen eski başbakanın, nasıl biri olduğunu elbetteki yeni nesillerde bilecektir. CHP'den, toprak reformu yasasının çıkartılmasına şiddetle tepki gösterdiği için ihraç edilen bu toprak ağası, halkın dini duygularını kullanarak, din bezirganlığı ile iktidar olmuştur.
Dini, imanı kullanarak iktidar olan partinin Başbakan'ının, nasıl bir ahlaka sahip olduğuda ortada.