Eğitim sistemimizin içler acısı durumda olduğuna katılır ya da katılmaz mısınız bilemem!.. Ancak, kabul etseniz de etmeseniz de ortada bir gerçek var; ileriye gitmesi gereken eğitim sistemimiz büyük bir hızla her yıl biraz daha geriliyor… Ellerinde ilk ve orta öğretim diploması olan binlerce gence toplumsal ve kültürel yönden bazı sorular yöneltecek olsanız, çoğunun kaba tabirle tın tın öttüğünü görürsünüz…
Birkaç gün önce, televizyonda kanallar arasında dolaşırken Pakize Suda’nın programına takıldım. Elinde mikrofon önüne gelene “cumhur nedir” diye soruyordu!.. İçlerinden pek azı cumhurun; halk, ahali, topluluk diye tanımını yapabildi… Genç, yaşlı, kadın, erkek çoğu ya bilmiyorum dedi ya da cumhurbaşkanıyla karıştırdı! Ama Fatmagül’ün günahını maşallah hemen hepsi biliyordu!..
Eğitimimizin bu duruma düşmesine güler mi, yoksa ağlar mısınız?
Üniversitede ders verdiğim yıllarda orta ve lise eğitiminin zavallılığını o zaman anlamıştım. Arkeoloji ve Sanat Tarihi bölümünde ders veriyordum; öğretim üyesi olduğum üniversitenin giriş puanları bayağı yüksekti, iyi eğitim veren liselerden öğrenciler bizim bölümün puanlarını tutturmuşlardı. I.sınıflara Türkiye’nin tarihi coğrafyası ve arkeolojisi dersini veriyordum. Onlara Türkiye haritası üzerinde arkeoloji bölgelerini ve o bölgelerdeki antik kentleri anlatmıştım. Vize sınavında da Türkiye haritasını çizin, arkeoloji bölgelerinin sınırlarını gösterin diye bir soru yöneltmiştim. İşte o zaman eğitimde ne kadar zavallı olduğumuzu anlamıştım. Öğrencilerim arkeoloji bölgeleri ve antik şehirlerin yerlerini biliyorlardı ama Türkiye haritasını çizemiyorlardı. Onun yanı sıra Türkçe dil bilgisinden hiç haberleri yoktu… Noktalama işaretlerinin nereye konulacağını, yazıya nasıl başlanacağını da bilmiyorlardı. Bunun üzerine onlara ilkokul birinci sınıfta bizim zamanımızdaki çizgili defterleri aldırdım, önce yazı yazmalarını, sonra da Türkiye haritası çizmeyi öğrettim. Ardından dersimizin konusu olan Yunanistan, İtalya, İspanya ve Mısır haritalarını çizmeyi de dersimizin gereği olarak öğrendiler.
Eğitim sistemimizin çağdaş olduğunu söyleyenlere sorarım; bunlar üniversitede mi, yoksa ilk ve orta öğretimde mi öğretilir?
Bu zavallılık beni kültürümüz yönünden enikonu endişelendirmişti. Bizim bölüm dışındaki öğrencilere çeşitli sorular yöneltim. Ellerine lise diploması almış olanlar Marmara Bölgesinin illerini sayamıyor, Brezilya, Arjantin ve Fransa’nın başşehirlerinin isimlerini bilmiyorlardı... İçlerinde Brezilya’yı Asya kıtasında sananlar, küpün hacminin nasıl alınacağını bilmeyenler bile vardı…
Çocuklarımız akılsız mıydı? Hayır değildi ama eğitim sistemimiz baştan sona bozuk… Özel dershaneler ve sürekli sınavlara hazırlık testleri, onları okumaktan, araştırmaktan, dolayısı ile toplumdan ve kültürden uzaklaştırmıştı…
Bugün çevreme bakıyorum hemen herkesin elinde birer lise diploması var. Diplomanın ismi varsa da cismi yok!.. Avrupa Birliğine karşı eğitimimiz iyidir demek için olacak ki, herkese şu veya bu nedenle birer diploma sağlanıyor. Ya dışarıdan lise bitirmeye, ya açık öğretimden, ya da kredi sistemlerinin oyunlarıyla birer diploma veriliyor. Bizim zamanımızın ilkokul bilgilerinden çok daha aşağı düzeyde lise diploması versen ne olur vermesen ne olur?
Bugün verilen eğitime bir de bizlerin gördüğü eğitime bakıyorum, arada uçurumlardan çok daha fazla derinlikler var… Örneğin ben özel lisede öğrenim gördüm. Bizim ders kitaplarımız ile bugünkülerin ders kitapları mukayese bile edilemezdi. Bir örnek edebiyattan vereyim: dilbilgisi dışında kütük gibi bir Türk edebiyatı, aynı şekilde batı edebiyatı ders kitapları vardı. Ayrıca yerli ve yabancı klasikleri okumamız da zorunluydu. Lise bitirmede; önce normal sınıf geçme notu aldıktan sonra özel lise olduğumuzdan ötürü M.E. B’dan gelen mümeyyizlerin huzurunda sözlü sınava girerdik. Bizden öncekiler de üniversiteye girebilmek için bakalorya sınavlarından geçiyorlarmış…
O zamanlar aileler çocuklarını eti senin kemiği benim sözüyle hocalara teslim ederlerdi. Bugün olduğu gibi okul aile birlikleri, sınıf anaları gibi acayiplikler yoktu. Öğrenci hocasından korkar, haksız dayak yemiş olsa bile ailesine bir şey söyleyemezdi. Ben özel okulda okumama rağmen haşarılık yaptığımda bazı hocalarımdan dayak yemiştim… Bugün hayatta olmayan o hocalarımın önünde saygıyla eğilirim.
Günümüze bakıyorum; öğretmen çocuğun yanlışını görüp azarlasa ertesi günü eğitimden anlamayan, çoğu eğitimsiz, bütün özelliği çocuk doğurmak olan kadınlar öğretmenlerden hesap soruyor… Aile birliği üyeleri veya sınıf anaları neredeyse öğretmenleri denetliyor!... Okullardan çıkmıyorlar… Böyle olunca da öğrenci velisi, sınıf anaları baskısı altında öğretmen nasıl eğitim verebilir?
Geçmişte öğrencileri ve velileri canından bezdiren dershaneler de yoktu… Çocuklara (a) doğru, (b) yanlış gibi saçma sapan testler yaptırılmazdı… Adam gibi, insan gibi dersler verilir, sınavlar da soru-cevap şeklinde olurdu.
Bugünkü durumda hiç kimse çıkıp eğitimimiz çağdaşlaştı demesin; gülerler insana… Ne gariptir ki; öğrenciler ellerinde bedavadan verilmiş lise diplomalarıyla üniversitelere girmeye çalışıyor… Sonuç hüsran olunca da veryansın ediyorlar…
Sanırım, biraz karamsar bir yazı oldu… Kimse kusuruma bakmasın gerçek bu…
erdemyucel2002@hotmail.com
Sayın Erdem Yücel; Ankara Atatürk Erkek Lisesi'ndeki (1960-1967) orta ve lise öğrenimim sıralarında, bizleri yetiştirmek için büyük gayret gösteren fedakâr öğretmenlerimi hâlâ unutamam ve kendilerini saygıyla anarım. Sizin de belirttiğiniz gibi, o vakitler "özel dersaneler" anlayışı yok idi ve öğretmenlerimiz, maddi çıkarlarını düşünmeksizin bizleri büyük bir özveriyle yetiştirmeyi amaç edinmişler idi.. Bunun sonucu olarak da, aynı okuldan mezun olan tüm arkadaşlarım, şerefli olarak devletimizin üst kademelerinde görev almışlardır. (Bu arada hâlen hayatta ve görevde olanlarına sağlık ve başarılar, aramızdan ayrılanlarına Allah'tan rahmet dilerim) Geçen süreç içinde, devletin eğitimi devre dışı kaldı; yerine "rant sağlamaya" çalışan özel dersaneler ve eğitimciler boy göstermeye başladı. Bununla kalmayıp özel dersaneler, malumların istekleri doğrultusunda eğitim (!) uygulamaya başladılar. Bunun örneğini; son "şifreleme olaylarında" görebiliriz ! Bizim nesil doğru olanın ve gerçeğin eğitimini aldı. Ne yazık ki, bugün, sadece devletin eğitim sisteminde değil, malumların teşkilâtındaki bir takım özel dersanelerde "yakın tarihimiz", "Türkiye Cumhuriyetinin başlangıcı-gelişimi-sonuçları" konuları bile gençlerimize yanlış olarak verilmektedir. (Bunun sonucu ne olabilir diye sorulacak olunur ise, malumların işe almada soracakları soruları gençlere bu konularda yöneltmesi olur..) Bu yazdıklarımı bir yorum olarak değil, sizlerle yapmış olduğum bir sohbet çerçevesi içinde kabul etmenizi diler, milletimizi aydınlatma yönündeki çabalarınızın devamını temenni ederek en derin saygılarımı sunarım.
Üniversite 3. sınıfa giden bir genç olarak şunu söylemeliyimki eğitimimizin temel eksikliği felsefedir.çocuklara ve gençlere hazır bilgiler sunulmakta ve bunların ezberlenmesi istenilmektedir.Böylelikle kendi beyinlerini kullanmaktan aciz duruma düşen gençler ,kendilerini sorgulama yetisinden de aciz duruma düşmektedirler.Eğer aksi bir durum olsa idi Hindistan bu gün dünyanın en önemli bilim adamlarını çıkaran bir ülke olamazdı.Felsefe hindistan ın ilkokul müfredatında olan bir derstir.Biz ali,ayşe,ışıl ile tanışırken onlar Sokrates, Platon, Aristotales ile tanışmaktadırlar.Sorun Hindistan ın eğitim sistemi ile karşılaştırılacak kadar büyüktür.
Hocam,Ellerine saglik"Temennim milli egitim bakani,Bu güzel yazini okur,Ve hayata gecirir.Hocam yazin seni karamsarliga sürüklemesin.Cok dogru bir tespittesiniz.Sayin Dr.S.A.Yorumcu Vatandasa sonsuz tesekkürlerimi sunarak,Güzel bir konuya deyinmis.Bende 1960-1961 ilk okul mezunuyum.
Hayatta unutmayacagim bir konum var.3 cüncü sinifa gidiyordum,Rahmetli Babam kerratlardan bir kac kere sordu.Bende tam bilmedigim icin tin tin layarak cevap verdim.Dedigi aynen bu,Ben yarin senin ögretmenle konusurum.Aldi beni bir korku o gece kerratlari birden ona kadar ezberlemeden yatmadim.
Tasadüf,mü bilemem,Ögretmenim sinifa girer girmez,Sinirli bir sekilde beni kaldirdi.Sasirtmak icin degisik sekilde kerratlardan sordu,Hepsinin cevabini verdim,Eh dedi kabahat benden gitti.Babani gördüm dedi,Bana senin kerratlardan birsey bilmedigini söyledi.Bende dogru söylemis ögretmenim dedim.Bu cikan gece yatmadan hepsini ezberledim dedim.
Eve geldigimde ,Rahmetli Babam Hic bir yerin kirik degil dedi.O zaman senin ögretmen ise yaramaz dedi.Hayir Baba dedim,Senin sayende bu cikan gece bütün kerratlari ezberledim.Ve ögretmenim beni kaldirip imtihan etti.Bende kendisine durumu anlattim,Diyerek olayi gecistirdigimi sanarak babamdan iki tokat yiyerek beni ögretmenin karsisinda kücük düsürdün dedi.
Cumhur kelimesi ise arapcadan gelme olsa gerek,Arapcayi Türkce kadar konusurum.Yaliniz okuyup yazamiyorum.Cumhur kelimesi Araplar,da erkek ismi,de var.Ayriyeten cumhur Cemaat,Yani Halk,Ahali.Toplulugun bütünü herkes anlamina gelir.Ben sahsen bu günkü egitimi beyenmiyorum.Herkes tutturmus dershane,Hayir Bir Anne veya,Bir Baba yetkiyi ögretmene verip ve eti sana kemigi bana demelidir o zaman basarinin nasil geldigini herkes görsün saygilarimla.
sanatın üstünde oturdugumuz bu muhteşem topraklarda yıllardır SANAT TARİHİ dersleri kaldırılmıştır.Sözün bittigi yerdeyiz.ERDEM YÜCEL in dedigi gibi TÜRKİYE haritasını en güzel çizenin ayrıcalıgı olurdu,nerden nereye sevgli ERDEM artık sanattan nefret eden bir kul yıgınına dönüştük ,BOYA-TAŞ - TİYATRO-BALE-KARİKATÜR-FOTOGRAF-EDEBİYAT-MÜZİK- günah,çarpılırsın haa.