Türkiye’nin bütün sorunları bir kenara itilmiş, sanki her şey güllük gülistanlık... Başbakan ve muhalefet partilerinin liderleri yaz sıcağı altında meydanlara inmişler, birbirlerini suçluyor, verip veriştiriyorlar… Ne garip ortalarda tek tabanca gibi yalnızca liderler; peki partilerin diğer silahşorları nerede? Onlar arada bir ortaya çıkıyor, sanki en iyi sözü liderimiz söyler dercesine her şeyi onlara bırakmışlar!..
Mitinglerin asıl amacı halka anayasa değişiklik paketini anlatmak ve onların nasıl oy vereceklerini anlatmak olmalıydı… Meclisten geçen maddeler onlara açıklanmalı, bunun AKP anayasası değil Türkiye Anayasası olduğunu, sevaplarıyla günahlarıyla anlatabilmeliydi… Görünen odur ki, bütün bunlardan vazgeçilmiş, adeta seçim mitinglerinde olduğu gibi liderler karşılıklı birbirlerine hakarete varan sözler söylüyorlar...
İktidar, halka “Evet”, muhalefet ise “Hayır” verin diye sesleniyor...
Ramazanların olmazsa olmazı mahyalarda bile hayırlı Ramazanlar sözünden kaçınılmış, hayır kaldırılmış!.. Mübarek günlerde belki de hayır yapmak isteyenler yanlış anlaşılır diye hayırdan da vazgeçecekler!.. Belediye Başkanları verdikleri iftar yemeklerinde evet verin diyor!... Aslında yemeğimizi yiyorsunuz nankörlük etmeyin Evet’e mühür basın propagandasını yapıyorlar…
Dinle siyaset karışmış!...
Bu arada ortaya bir de mühür tartışması çıktı… “Evet” yazılı mührün, halkın kafasını karıştıracağından değiştirilmesi ve yerine haklı olarak “Tercih” yazılması isteniyor. Haklı talebi Yüksek Seçim Kurulu da kabul ediyor… Ancak “Tercih” mühürleri yetmezse “Evet” kullanılacak demesi yine kafaları karıştırıyor… Türkiye bir mühür yaptıracak kadar fakir mi? Bir gazeteci de haklı olarak akıl veriyor; mühür yetmezse patatesten mühür yapın…
Anayasa değişiklik paketinin maddeleri üzerinde duran hemen hemen hiç yok gibi… Güncel olaylar ve siyaseti yakından izleyenler dışında kalanlar 12 Eylül’de neye evet-hayır diyeceklerini biliyorlar mı?
Geçtiğimiz günlerde bindiğim takside, trafik tıkanınca sürücü ile sohbete başlamıştım. Yeri gelmişken belirtmek isterim ki, taksi sürücüleri ile sohbet etmekten hoşlanırım; onlar toplumun nabzını en iyi tutan insanlardır. Söz dönüp dolaşıp “evet-hayır”a geldi. Sürücü “ben oy kullanmayacağım abi” dedi. Neden diye sorduğumda “bizim parti referanduma katılmama kararı aldı, ben de onlara uyacağım” dedi. Peki, sen vatandaş olduğuna göre referanduma katılmazsan vatandaşlık görevini yapmamış olmayacak mısın? Hem anladığım kadarıyla oy vermezsen karşı tarafın ekmeğine yağ sürmeyecek misin dediğimde duraladı. “Haklısın abi!, aslında hayır demem gerekir” diye yanıtladı…Taksiden inerken de “haklısın oyumu kullanacağım” dedi…
Seçim zamanı kime oy vereyim diye konu komşuya danışanlar veya kocam ne derse ona oy veririm diyenlerin yanında tipik bir örnek…
Kısacası toplum neye oy vereceğini bilmiyor. Başka bir deyişle kafaları karışık…
12 Eylül de yapılacak olan referandum, iktidar partisine güvenen ve güvenmeyenleri ortaya çıkaracaktır. Sanırım pek çok kişi bu yönde mühür basacaklar ama işin acı yönü değişmesi olası Anayasa maddelerinin ne olduğunuz yeterince bilmiyorlar. Bunu söylerken de yıllar öncesi lisedeki rahmetli kimya hocamız İmadettin Bey aklıma geldi. Bizim haylazlığımıza kızar, “Sizler bir şey bilmiyorsunuz. Ama en kötüsü de bilmediğinizi de bilmemeniz” derdi. Nur içinde yatsın rahmetli hocamız ne kadar ileri görüşlüymüş…
Konumuz Anayasanın değişikliği olduğuna göre değişecek başlıca hayati maddeleri sıralayarak konuma dönmek isterim;
Yeni anayasa da pozitif ayrımcılı (10. madde), kişisel veriler (20.madde), Yurt dışı yasağı (23. madde), çocuk hakları (41. madde), sendikal haklar (51.madde), Toplu sözleşme (53. madde), Grev hakkı (54. madde), memur ve kamu görevlilerin özlük hakları (128.madde), Memur ve kamu görevlilerinin disiplin cezaları (129. madde), milletvekilliğini düşmesi (84. madde), meclis divanı (94) madde, YAŞ’a yargı yolunun açılması (125. madde), askeri yargı (145.madde), askeri Yargıtay (156. madde), ekonomi konseyi (166.madde), hâkim ve savcı denetimi (144. madde), darbecilere yargı yolu açılması (15. madde) gibi maddeler bulunuyor. Bunlardan ayrı olarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) yapısındaki değişiklikler ve Anayasa Mahkemesi’nin yapısını değiştirilmesi gibi son derece önemi maddeleri de kapsıyor. Bunların referandumda kabulü ileride ne gibi sancılar doğurabilir bunun üzerinde duran konuşmacılardan, ana muhalefet partisi lideri dışında pek söyleyen de yok… Herkes kendi tarafına çekiyor, ya bilmediklerinden ya da topluma gerçeği söylemek istemediklerinden konuları başka başka yönlendiriyorlar…
Günlerdir meydanlarda söylenenlere, karşılıklı kavgalara, tartışmalara şöyle bir bakın; ne hale düştüğümüzü açıkça göreceksiniz;
CHP lideri Kılıçdaroğlu, Başbakan’ın Çamlıca’daki muhkem duvarlı havuzlu villasına kafayı takmış… İktidar partisinin sözcüsü evin kiralık olduğunu söylüyorsa da ev sahibinin kim olduğu, kirasının ne kadar olduğu bilinmiyor!...
Buna karşı taarruza geçilmiş; Melih Gökçek “Havuzlu villaysa Kılıçdaroğlu’nun da var” diyerek Burhaniye’de yapım halindeki kooperatif hissesini ortaya atmış!...
İktidarın Baş müzakerecisinin “Hayır diyenlerin aklından zoru var” gibisinden söz kullandığını bir gazete yazmış… O zaman aklımızdan zorumuz olmadığını kanıtlamak için “evet” mi diyelim diye bizleri bir düşünce aldı!...
Arınç’ın Kılıçdaroğlu için “şu kadar boyuyla konuşuyor” demesi üzerine bu kez ortaya bir de boy-pos konusu atılmış!... Başbakan boyum 1.85 diye övünüyor. Buna karşılık soyuna bak gibisinden bir laf ortaya atılıyor!... İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 1, 2 ve 7. maddeleri ise bu tür sorulara karşı hükümler ihtiva ediyor.
Boy pos ve soy!...
Kılıçdaroğlu “Sen gel, benim kafatasımı da ölç” diyor…
Tartışma soy meselesine gelince o zaman biraz durmak gerekir. Bizde soy kütüğünün ne olduğunu bilen hemen yok gibidir. Hıristiyanlarda durum biraz farklıdır. Onlarda yeni doğanların kiliselerde vaftizi yapıldığından kilise kayıtlarından soylarının ortaya çıkması olasıdır. Ancak bazı güçlü liderlerin kilise kayıtlarını da ortadan kaldırdıkları tarihte görülmüştür. Örneğin Hitler, Almanya-Avusturya sınırındaki Döllersheim köyünü, belki de doğum kayıtlarının orada olduğu söylenen kilise, mezarlık ve kasabayı tank talim yeri yaparak ortadan kaldırmıştır.
Soyu karıştırmak etik bir davranış değildir. Kimin ne çıkacağı hiç belli olmaz. Osmanlı padişahlarının analarının yabancı oluşu, Osmanlı paşalarının ve güzel sanatlarla uğraşanların devşirme olarak Enderun’dan yetiştiğini bilmeyenler acaba gerçeği gördüklerinde ne yaparlar, bilemeyiz. Bir ara Soner Yalçın, Efendi isimli kitabında bir ara herkesi sabatayist yapmamış mıydı?
Aydın mitinglerinde 1960 ihtilali ve Adnan Menderes bir kez daha ortaya çıkarılıyor. Başbakan, “7–8 yaşında çocukken bir dergi kapağında gördüğüm merhum Menderes’in idama götürülürken ki, resmini unutamıyorum” diyor…
Kılıçdaroğlu da Menderes’in çocuklarına söylediği sözü hatırlatıyor; “Ben başbakan iken siz ticaretle uğraşmayın”…
Bu arada yarım yamalak tarih bilgileri sıralanıyor ve geçer akçe Dersim unutulmuyor!... İngilizlerin desteğiyle isyan eden, Türk askerlerini şehit edenler, bir anda vatandaş olup üzerlerine neden bomba atıldığını sorguluyorlar… Ardından da vergi vermediler diye CHP tarafından bombalandılar gibisinden aslı astarı olmayan bir söz söyleniyor. İsmet Paşa’ya yükleniliyor ama o tarihte başbakanın Celal Bayar olduğu ortaya çıkıyor!.. Bu arada Dersim’de ölenler, idam edilenler gündeme getiriliyor. İşin acı yönü de politikacılarımızın kulaktan dolma bilgilerle bir anda tarihçi kesilmeleri…
Kamer Genç hiç onlardan aşağı kalır mı? Meclis Başkanlığına soru önergesi vererek Dersim harekatına katılanlar arasında AKP’lilerin yakınlarının olup olmadığını soruyor!..
Dilin kemiği yok, Başbakan, Kılıçdaroğlu’na “Memur Kemal Efendi” diye seslenirken memur ve memur emeklilerini karşısına aldığını nedense düşünemiyor. Karşılığını da hemen alıyor; “Ben memur Kemal’im, ben işçi Kemal’im, ben çiftçi Kemal’im… Recep Bey aynaya baksın”… Bu satırları yazdığım sırada memurların da dahil olduğu sendikaların hükümetle pazarlık yapıyorlar. Referandumda evet oyu ver sana toplu sözleşme yapayım teklifi bile yapıldığı söyleniyor… Türk-İş’te ise hayır gerginliği yaşanıyor… Bu arada ortaya bir de kefen meselesi atılıyor.
İktidar cephesi dokunulmazlıktan nedense hiç söz etmiyor. 2002 seçimleri öncesinde AKP sık sık bu konuyu gündeme getirmişti… En küçük bir işe eleman alınırken bir takım belgeler istenir, bunların arasında da adli makamlardan sabıka kaydı gelir... Ne tuhaftır ki devletin en önemli yerlerine gelenlerden böyle bir belge istenilmez!...
Başbakan, Kılıçdaroğlu’na neden kızıyor? Yalnız O’na mı? TÜSİAD’a “Bitaraf olan bertaraf olur” deniyor. Yine talihsiz bir sözcük… Tehdit mi uyarı mı pek anlaşılamıyor…
Aklıselim sahibi vatandaş sormaz mı; bu öfke neden?
Darbe anayasasını değiştireceğiz deniyor. Cumhuriyetin ilanından sonra yapılan 1924 anayasasından sonra 1960 ve 1982 anayasaları şimdiye kadar yapılan en iyi anayasalardır. Darbe anayasası denilen 12 Eylül Anayasasını ne garip ki, halkın %90’ı yapılan referandumla kabul etmişti. Sonradan bu anayasa üzerinde 17 kez değişiklik yapılmış, 30’dan fazla maddesi değiştirilmiştir. Bu arada demokratikleşiyoruz denirken, “biz yalnızca kapıyı açıyoruz, asıl anayasa bundan sonra gelecek” sözü televizyonlarda yankılanmıştı…
Gerçekten neler oluyor?
Bu arada nasıl olduysa PKK referanduma kadar ateşkes ilan etmiş…
Toplumun kafası enikonu karışık…
Liderler meydanlarda ekranlarda kavga ederken olayları incelemeyenlerin kafaları bayağı karışık. Toplumun büyük çoğunluğunun 12 Eylül’de neyin oylanacağını bilememesi üzerine bu karışıklığı önlemek için siyasetçilerin yapamadığını Vatan Gazetesi üstlenmiş; “EVET mi, HAYIR mı? Bilerek oy verin” diye ayrıntılı bir yazı dizisine başlayarak bazı siyasetçilerin yapamadığını yapmaya başlamış… Hayırlı olsun…
Sanırım Cumhurbaşkanı bu konuda en doğru ve en tarafsız sözü söylemiş; “Evet dersiniz, hayır dersiniz; hakkınız. Ama maddeleri konuşmak lâzım. Referandum bu maddeler üzerinde yapılıyor.”
Bütün bunlar olup biterken sen ne yapıyorsun diye soracak olursanız, hemen söyleyeyim. Televizyonda, Türksat’ın sinema paketinden günlerdir Sylvester Stallone’nin Rocky Balboa dizisini bir kez daha izliyorum. En azından bazılarının vahşet olarak tanımladığı boks sporundaki dövüşün yanında centilmenliği görüyorum. Kazanmanın kas gücünden, palavradan çok yürek işi olduğunu anlıyorum…
erdemyucel2002@hotmail.com
Bu mitingler konunun disina cikti. beni de eski okul anima alip götürdü matematik hocamiz vardi cok iyi niyetli bir hocamizdi biz de matematik dersi zor oldugundan dersi kaynatmak icin elimizden geleni yapar kaynatirdik simdi bunlarin ikiside öyleye benziyor referandumu gercek anlamda ifade etmek hem millete hem onlara zordur millette gelmez ya da az gelir onlarda kime anlatacak millet gününü gün ediyor günü kaynatiyor onlarda stres atiyor alan razi satan razi sistem otamatige girmis gidiyor dönelim bizim sinifa okul bitti yüksek okul imtahanina girdik tabiki bizim sinif basarili olamadi kazanamadik megerse biz dersi degil kendimizi kaynatmisiz bunlarin kiside herhalde bize benzemiyor Evet "te Hayir"da isleri tikirinda bari bir sosyal yasa cikarsalarda ac kalmasak ele güne rezil olmasak avrupa kapilarinda iltica talebinde bulunmasak ( bu avrupada her gelen ilticaciya hakikten bakiyor) bu haklari duyan kosuyor birde bizde böyle bi sey olsa cok kisi calismaz kanisindayim ama su varki ona göre hükümetin sosyal manevrasi var.