Geçtiğimiz hafta içerisinde Hürriyet Gazetesinde, Celal Demirbilek’in ilginç bir yazısı vardı;”O Türkiye’nin İlk Profesyonel Boksörü “...
Eski günleri anımsatan, orta yaşın üzerindekilerin anılarını tazeleyen bu yazıyı Kenthaber manşetine taşıdı.
Celal Demirbilek’in bu yazısı epeyce ilgi çekti...
Günümüzün sporla ilgili genç kuşaklarına Garbis Zaharyan’ın kim olduğunu sorduğumuzda kaç kişiden doğru yanıt alırız; onu bilemem...
Boksla pek ilgim olmamasına rağmen, Garbis Zaharyan’ın ne denli güçlü bir boksör olduğunu, milli formamızı defalarca şanla şerefte taşıdığını da bilirim. O zamanlar boks, güreş, basketbol ve voleybol gibi çeşitli spor müsabakaların yapıldığı Harbiye’deki Spor ve Sergi Sarayında Garbis’in birkaç maçını izleme olanağını bulduğum için şimdi kendimi daha da şanslı sayıyorum. Hafızamı zorluyorum; O’nun ringdeki aklımda kalan görüntüsünü, profesyonel maçlarından önce duvarlara asılan afişleri gözlerimin önüne geliyor.
O günlerde etnik kimliğini düşünmeden Garbis Zaharyan’ı alkışlıyorduk...
Ne kadar güzel günlermiş meğerse, ay yıldızı benimsemiş her kim olursa olsun bizlerin baş tacıydı...
Ermeni kökenli, ancak devrinin en ünlü Türk boksörü Zaharyan, 1930 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiş, 1943 yılında Beyoğluspor kulübünde boksa başlamış, sırasıyla Taksim, Beyoğlu Halkevi, Galatasaray ve Boks İhtisas kulüplerinin formasını giymiş, onları Türk Milli Takımı izlemiştir. Zaharyan ringlerde 200 civarında maç yapmış, bunlardan altısında yenilmiş, dördünde berabere kalmış, diğerlerini de kazanmıştır. 1948 1949 ve 1950 yıllarında Amatör Türkiye Şampiyonluğunu kazanmış, 1950 yılında da profesyonelliğe geçmiştir. Zaharyan ilk Türk profesyonel boksörü olma unvanını da böylece elde etmiştir. Profesyonel olarak 1966 yılına kadar ringlerde kalarak 51 maç yapmış, bunların 36’sını kazanmış, 8’inde yenilmiş ve 7 maçı da beraberlikle sonuçlanmıştır. Avrupa ve Dünya boks klasmanına girmiş, 1964 yılında Ortadoğu Şampiyonluğunu kazanmıştır. Boksu bıraktıktan sonra bir süre antrenörlük, menajerlik ve hakemlik yapmıştır. Çeşitli uluslararası müsabakalarda madalyalar alan Seyfi Tatar ile Celal Sandal gibi ünlü boksörlerimizin yetişmesinde büyük payı olmuştur.
Söz, Garbis Zaharyan’dan açılmışken, aynı isimdeki iki futbolcudan söz etmemek haksızlık olur; Vefalı Garbis Tenekeci ve Garbis Baklaoğlu...
Her iki Garbis, aynı yıllarda Vefa’da oynamıştır. Garbis Tenekeci Türk Milli Takımına kadar yükselmiş, 1954 yılında İsviçre’yi 2-1 yendiğimiz maçın iki golünü atmıştı. Ayrıca İstanbul-Atina karmaları arasında oynanan maçı da O’nun attığı golle 1-0 kazanmıştık. O yıllarda Garbis’i seyretmek için Vefa’nın hiçbir maçını kaçırmadığımı anımsıyorum. K.Garbis denilen Baklaoğlu ise bir sürede Galatasaray’ın sol açık mevkiinde yer almıştı.
6-7 Eylül Olayları ve ondan sonraki 1970’li yıllarda alınan kararlar doğrultusunda Türk sporunda ekalliyet dediğimiz futbolcular yavaş yavaş çekilmiş ve yerlerini büyük paralarla dış ülkelerden transfer edilen futbolculara bırakmıştır. Bunların bazıları da Türk uyruğuna geçerek futbol, atletizm, halter gibi dallarda ay yıldızlı formayı giymişlerdir!..
O yıllarda kimler gelip geçmişti;
Türk futbolunun efsanesi Lefter Küçükandonyadis hiç unutulur mu?
Türk Milli Takımında defalarca oynamış; 1948 yılında Atina’da Yunan Milli Takımını 3-1 yendiğimiz maçta attığı golden sonra Yunanlılar tarafından tartaklanmıştı... Bugün dahi “ver Lefter’e yazsın deftere” sözünü pek çok kişi hatırlar.
Galatasaray’ın ünlü futbolcularından İsfendiyar ile Reha Eken arasında sağiç oynayan Varujan...
Türk Milli Takımı ve Galatasaray’ın değişmez sol hafı Rober...
Beşiktaş’ın sağ hafı Çaçi…
Türk Milli takımında oynayan Beyoğlusporlu ve sonra da Beşiktaşlı Sofyanidis...
Fenerbahçeli Niko...
Beyoğluspor ve İstanbulsporlu Yorgo Kasapoğlu...
Bugün Yunanistan’da yaşayan Kasapoğlu Türk Milli Takımı formasını da giymişti...
Bunun gibi bir yığın Rum ve Ermeni futbolcular...
Beyoğlusporlu kaleci Kosta Surnapulos, Çiçepulos, Baharoğlu, Avram, Maruli, Dimitri...
Beyoğlusporlu ve sonra da Beşiktaşlı Leon...
Taksimli Haçik...
Son olarak da Sarıyer’in ünlü futbolcusu, aynı zamanda Sarıyer’i bırakmayarak üç büyüklerin tekliflerine hayır diyen, semtin vazgeçilmez insanı Garo...
Atletizm Milli Takımızın ünlü çekiç atma rekortmeni Galatasaraylı Toma Balcı...
Toma Balcı on beş yıl çekiç atmada bir numara olmuş, 11 Türkiye rekoru kırarak 15 kez de Türkiye Şampiyonu olmuştu.
Todori Yorganidis 1950’li yılların ünlü 400 metrecilerinden birisiydi. 1955 Balkan şampiyonasında Türk Atletizm Takımının formasını taşımıştı...
Avram Barakas, Türk Milli Basketbol Takımının formasını 25 defa giymişti...
Ve daha ismini hatırlayamadım bir yığın sporcu...
Spor Akademilerinden bir öğretim üyesi Türk Sporunda gayrimüslimler diye doktora tezi hazırlayabilmiş olsa kim bilir daha ne örnekleri ortaya koyabilir...
Şimdi düşünmemiz gerekir; her biri Türk vatandaşı olan bu gayrimüslimler neden spor sahalarından çekildiler?
Kuşkusuz bunda gelmiş geçmiş hükümetlerin büyük payı olmuştur. 6-7 Eylül olayları ile başlayan ve sonraki yıllarda alınan bazı kararlar bunun tetikçisi olmuştur.
Benim çocukluk yıllarım Boğaziçi’nde Kuzguncuk’ta geçti. O günlerde türkü, Rum’u, Yahudi’si ve Ermesini ile bir bütün içerisinde yaşardık. Bugün dahi onlardan pek çok dostum var. Gün olur, oturur geçmişi hayal ederiz...
Ermeni futbolcuların ağırlıklı olduğu Taksim takımı ile Rumların çoğunluğunu oluşturduğu Beyoğluspor’un bugün yerinde yeller esen tarihi Şeref Stadındaki maçları en azından günümüzdeki Fenerbahçe-Galatasaray kadar önem taşırdı...
Ya Kınalıada-Burgazada futbol maçları...
Tavernasında Gaskonyalı Toma’nın konuklarını ağırlayışı ve Boğaziçi’nde yankılanan müzik nağmeleri... Yeşilköy’de Anjelo...
Hepsi geldiler, yaşadılar ve İstanbul’a renk katıp unutulmaz anılar bıraktılar...
Sahi o günler bir dönemdi, gelip geçtiler ya o günlerin gerçek İstanbulluları nerede?
İşte bütün mesele de bu zaten...
Türkiye bir değişim yaşıyor.
Geçmişi bilenler için olumsuz bir değişim...
erdemyucel2002@hotmail.com
Sayın Yücel,anlattıklarınız güzel ama madalyonun öbür yüzünü de görelim lütfen.Yunanistan ın Anadoluyu işgalinde yunan birliklerine yokl gösteren,onlara istihbarat yardımı dahil her türlü kolaylığı sağlayan da bu azınlıklar arasından çıkmadı mı?1877-78 Osmanlı-Rus savaşı sırasında Rus ordusuna yardım etmekten fazlasını yapan da bu Ermeni azınlıklar değil mi? Elbette herkesi bir tutmamak gerek ama önümüzde acı deney,imlerle dolu binlerce yıllık bir tarih var.Biz kime katliam yaptık millet olarak?En güçlü olduğumuz dönemde bile bile kimseye.Ama biraz zaafiyet yaşadığımızda gırtlağımıza en önce kim bastı? Melankolik hümanizmaya karşıyım.Atalarımızın kemiklerini sızlatmayalım.Ha buna karşılık her ulus ayrı bir toprakta,kendi ülkesinde yaşasın ve komşuları ile karşılıklı iyi niyete dayalı ilişkiler kursun derim ben.Yoksa öyle zaman gelir ki kurunun yanında yaşın da yanması engellenemez.Bakın,Batı Trakya Türklerinden Yunan ordusunda askerlik yapanlar, Kıbrıs savaşı sırasında hapse atılmış.Ayrıca ABD 2.Dünya Savaşı sırasında Japon ve Alman asıllı vatandaşlarını toplama kamplarında izole etmiş biz bunların hiç birini yapmadık.Artık gözümüzü açalım.Aşırı hümanist davranışımız bugünlere kadar hep acz olarak görüldü.Onlarca diplomatımız katledildi,kim kınadı,kim hesap verdi?Bu bağlamda anlaşılıyor ki güçten başka birşey saygı görmüyor malesef.
SN:Erdem bey öyle mükemmel bir bağlamalı yazı yazmışsınızki buna yorum yazmak bizler gibi okumuş cahillere göre değil. Tebrik ederim ...Bu yazıyı yazanı sadece tebrik etmeli.GERİSİ NAFİLE ...İnşallah büyüklerimiz'de siyasilerde okur.