Toplum olarak kahraman yaratmaya ne kadar meraklıyız!..Olur olmaz kişilere “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye feryat figan bağırıyoruz… Bunun son örneklerini Hrant Dink’i öldürene, azmettirene göstermedik mi? Türk bayrağı altında onlarla resim çektirmeyi şeref sayanlara yine bu memlekette hep birlikte tanık olmadık mı? Aynı ilgiyi bilim adamlarına, bu memlekete becerileri ile ün sağlayanlara neden göstermiyoruz? Cehalet mi, bilgisizlik mi? Umursamazlık mı? Anlayabilmek gerçekten çok zor…
Son kahramanımız (!) ise basınımızın duayenlerinden Abdi İpekçi’yi 1 Şubat 1979’da öldüren, Hıristiyanların ruhani lideri Papa’ya kurşun sıkan Ağca olmadı mı?
Günlerce görsel, yazılı ve internet basını O’nun hapisten çıkışı ile ilgilenmedi mi?
İlgilenmek bir yana tahliyesinden önce cezaevinin kapısında, gece yarısından itibaren hapisten çıkışı, sonra dinleneceği beş yıldızlı Ankara Sheraton Otelinin geceliği 540 Euro olan süit dairesine girmeden önce saatlerce beklenilmedi mi? Kendisini karşılamak üzere lüks arabalarla, korumalarla davul zurna eşliğinde, ellerinde çiçeklerle gelenler vardı. Sanki hapishaneden Türkiye’nin gurur duyduğu bir kahraman (!) çıkıyordu… Otele girişinde korumalarla basın mensupları arasında itiş kakış başladı… Gazeteciler neredeyse birbirlerini çiğniyorlardı… Otelin camları kırıldı. Oradakilerden öğrendiğimize göre Ağca yumruğunu kaldırıp İngilizce “Ben tanrının oğluyum” diye bağırmış… Daha önce de Mesih olduğunu ilan etmişti… Nitekim avukatı aracılığıyla basına dağılan bildiride bunu yineliyordu;
“Sonsuzluğun sahibi Allah’ın adıyla. Allah’ın mesajını insanlara ulaştırmakla görevli olduğum için yazdım bu mesajı. Tanrı tek sonsuz olan ve sonsuzluğu birleştirendir. Başka bir güç yoktur. Ben tanrı değil, tanrının oğluyum. Ben şüphesiz ve kuşkusuz tüm kâinatın sahibi tanrının hizmetkârıyım. Bunun da tartışması yoktur. Ben dünyanın sonunu görebiliyorum. Bu yüzyılda tüm dünya yerle bir olacak. Bütün insanlık yok olacak. Mevcut İncil çok fazla yanlışlıklarla dolu. Ben mükemmel olanı yazacağım. Sonsuz Mesih Mehmet Ali Ağca”
Böyle bir kahraman elbette cezaevinin önünden hemen dışarı salınmaz…
Acaba eskilerin deyişi ile kazip şöhret (yalancı ün) yaratmak için mi uğraşıldı?
Yarattığımız kahramanın geçmişine şöyle bir baktığımızda ne görürüz?
Kahramanımız Abdi İpekçi cinayetinden idam, iki ayrı gasp suçundan 36 yıl hapis cezası almıştı. 12 Eylül 1980 öncesinde en korunaklı askeri cezaevinden, Maltepe Cezaevinden adeta elini kolunu sallayarak kaçmayı başarmıştı(!) Böyle olunca da elbette kahraman olmaya hak kazanmıştı(!) Bu kaçış olayı, ona olanak sağlayanlar nedense pek kurcalanmadı. Demokrası ve adaletten dem vurduğumuz, çeşitli davaların açıldığı, suçlamaların yapıldığı günümüzde adaletin bu karanlık noktası elbette aydınlatılmalıdır. O günkü devleti yönetenler halen hayattalar. Nitekim yıllar sonra, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Hayri Kozakçıoğlu, “Söylemediğimiz şeyler var. Belge olmadığı için net konuşamıyoruz. Bu olayın arkasındaki karanlık gerçeği bilenler var, konuşurlarsa Ağca olayı aydınlanır” diye beyanat veriyor...
Ağca Papa’yı yaralamaktan 20 yıl, Abdi İpekçi’yi öldürmekten aflarla 10 yıl ceza almış… Bu olay Avrupa’da olsa, ünlü bir gazeteciyi öldüren acaba ne ceza alırdı?
Adalet gerçekten mülkün temeli mi?
Ankara’dan İstanbul’a giderken gazetecilerin takibinden kurtulabilmek için üç araç değiştirmiş. Bu arada korumaları ellerini bellerine atarak gazetecilere gözdağı bile vermişler. Acaba emniyet görevlileri bu kişilere bir soruşturma başlattı mı? Onu bilmiyoruz…
Kahramanımız her türlü teklife de açık olduğunu söylüyor. Bunların arasında 2 milyon dolarlık Hollywood’dan oyunculuk teklifi, röportaj için 8 milyon dolarlık başka teklifler de varmış!.. Mustafa Mutlu haklı olarak soruyor; “Abdi İpekçi’nin kanı üzerinden para kazanmak”… Bizim televizyonlara ve basına vereceği röportajların veya anılarını kaça yazacağı da bilinmiyor… Acaba yıllarını bilime adamış, ışıklı beyinli akademisyenlerimiz, Devlet Konservatuarlarından mezun olup da sahnelerin tozunu yutmuş sanatçılarımızdan kaçı becerilerinden bu kadar para kazanmışlardır? Ben bazı bilim adamlarımızı tanırım, kitabı basılsın diye telif hakkı almak bir yana çaresizlikten yayıncıya, üstüne üstlük para bile verirler.
Gazetecilerin bu adamın tahliyesine böylesine önem vermelerine de şaşmamak elde değil… Hapisten çıkışından sonra üzerine öylesine gidip adamı kahramanlaştırdılar ki, söyleyecek söz bulamıyorum. Yıllar öncesi katledilen Abdi İpekçi kendi mesleklerinin önde gelenlerindendi. Onu hunharca öldüren, ailesini perişan eden bir katili göklere çıkarmanın anlamı neydi? Muhabirler kadar yayın yönetmenleri, yazı işleri müdürleri de en azından onlar kadar duyarsız kaldılar. Hapisten çıkışı manşet değil arka sayfalarda birkaç satırla geçiştirilmeliydi. Çıkışının ertesi günü basın toplantısında da yoğun bir gazeteci kalabalığı vardı; salon dar gelmiş yeri bile değiştirilmişti!.. Birbirlerinin üzerinden çekim yapmak isteyen kameramanlara, fotoğrafçılara da Allah akıl versin demekten başka elden bir şey demek gelmiyor…
Yaşananlar karşısında İpekçi ailesinin yüreğine kim bilir ne acılar düşmüştür. Abdi İpekçi’nin kemikleri nasıl sızlamıştır. Bizim gazeteci arkadaşlar, duayenlerini bir kez daha öldürdüler. Merak ediyorum; yaptıkları bu büyük basın olayı (!) karşısında hiç mi yürekleri sızlayıp biz ne yaptık demediler… Vefa’nın ve sorumlu gazeteciliğin ne olduğunu dünyaya gösteremediler…
Ne kadar acı…
Ünlü bir gazeteciyi gözünü kırpmadan öldüren, bir beyni yok eden, Papa’yı yaralayan kişinin basın tarafından böylece kahramanlaştırılması genç kuşaklara nasıl yansıyacak? Hemen hemen aynı saatlerde Cumhurbaşkanlığı Köşkünde, Cumhurbaşkanı Güneydoğu şehitlerinin ailelerine ve gazilere Devlet Övünç Madalyası töreni yapılıyordu. Gerçek kahramanlar onlardı. Oy uğruna çıkarılan aflarla topluma salıverilen suç makinelerini kahramanlaştırırsak acaba gerçek kahramanlara ne isim vereceğiz? Yeni yetişen gençler Kurtlar Vadisi veya benzeri dizilerin kahramanlarına (!), Ağca gibilerine özenirse bunun hesabını kimler verecek?
erdemyucel2002@hotmail.com
Sevgili üstat, öyle bir çağda yaşıyoruz ki, gelecek kuşaklar adına kaygı duymamak mümkün değil. Ciddi bir ankette, lise öğrencilerine ileride kimin gibi olmak istedikleri sorulmuş ve erkek öğrencilerin %83'ü meşhur dizi K. V. deki P. A. diye yanıtlamış. Eskiden çocuklar ya büyük yazarların romanlarındaki kahramanlar gibi olmak isterlerdi ya da tarihteki büyük insanlar gibi olmak isterlerdi. Gelişen bilişim ve iletişime bağlı olarak, özgüvensiz, amaçsız, bireyci ve duyarsız çocuklar mı yetiştiriyoruz acaba? Kuşkusuz herkes kendi çağında yaşar. Yemen ve Çanakkale savaşlarını yaşamış ve II. Dünya Savaşının sıkıntılarını görmüş bir aile büyüğüm, bayat ekmeği yemediğimi görünce bana demişti ki; "Oğlum, ekmeği bayat ve sert diye yemiyorsun ama sen hiç akdarı ile arpa unundan karışık ekmek yedin mi?" Bu sözün anlamını daha sonra araştırmış ve anlamıştım. Atatürk gibi olmak ve İsmet Paşa gibi olmak deyimleri vardı eskiden... Şimdi ise bambaşka çağdayız üstat. Hayali çizgi film kahramanları, dizi kahramanları ve eli kanlı katiller topluma kahraman gibi sunulmakta. Bu bütün dünyada böyle. Belkide, ünlü düşünür ve kuramcı Marks'ın "Enfremdung" yani "Yabancılaşma" olarak nitelendirdiği ve işaret ettiği o tehlikenin tam ortasındayız?
Gerçek kahramanlar isimsiz olur. Örneğin bir Prof.Perihan Şadoğlu'nun kim tanır? Yakın ailesi ve tesadüfen onların komşusu olan benden başka kaç kişi?!. Çünkü kadri bilinmeyecek, kendisi ile gurur duyulmayacak yurdumuzda kalamamış; kariyerini ve ömrünü ABD ve Meksika üniversitelerinde UNESCO'ya ve Dünya bilimine hizmet ederek tamamlamıştır. Yabancı bilim literatürü onun Meksika mağaralarında çektiği meşakkatler sonucu kör yarasaların ortamını değiştirerek görür hale getirmek suretiyle Evrim Kuramının doğrulanmasında büyük bir katkı sağladığının öyküleri ile doludur. Pek çoğumuz için çok gülünç olan bu uğraşın medyaya müşteri sağlamaması sahte kahramanları, sahte değerleri gazetelerin, magazinlerin baş sayfalarına kapaklarına, eklerine, özel sayılarına taşıyor. Sonuçda zihin tembelleştirilerek, belirli şer odaklarının insanımızı yanlış yönlendirmelerinin, duygusal motivasyonlarla; kategorik düşünce ve ideal kalıplarına sevkedilmesinin; ulusal konularda da selametimizi tehlikeye atan bir toplumsal tavır çarpıklığı şekillenmesinin yolu açılıyor. Bir Prof. Cahit Arf''ı ölümüne kadar kaç kişi tanırdı? Öldükden sonra, bilimsel yazıları izleme alışkanlığı kazanmış çok sınırlı insan dışında bu Dünyadan gelip geçtiğini kaç kişi öğrendi?
Merhaba Hocam"Öncelikle yazilarina kenthaberde gene basladigin icin tesekkürlerimi bildiririm.Senin bilgi dagitan yazilarina sabirsizlikla beklemekteyim. Senin olmadigin yerde,de hic bir yaziya yorum yazmamaya kararliydim.Tekrar geldigin icin hos geldin der saygilarimi sunarim.Günün yazisina gelince,Tek kelimeyle harikadir.
Kahramanlik yaratmak Türk Halkinin geninde,mi var onu bilmiyorum.isimize gelse,de gelmesede hep alkislariz ve kahraman ilan ederiz.Ama arkamizda biraktigimiz tahribatlari görmemezlikten geliriz.Ölenleri ve öldürenleri cok cabuk unutur hale geldik.Acaba bu saksakladigimiz alkisladigimiz veya kahraman ilan ettigimiz bu insanlar cihan harbinde hangi cephanede savasipta kahraman oldular.
Bilgi dagitan yazar kalemleri öldürmek kahramanlikla algilaniyorsa alkis tutan o insanlara birgün baslarina ayni akibet gelirse onu,da alkisliyacaklar,mi.Demek ates düstügü yeri yakarmis gerisi yalan.Böyle alkislanan insanlar kendilerini mesih,te Haşa allahin oglu,da ilan ederler.Bu dünyanin öbür dünyasi,da var. Meshur bir Ata lafimiz vardir,Aglarsa Anam aglar,Gerisi yalan aglar.Fazla lafa gerek yok senin yazin zaten herseyi aydinlatiyor saygilarimla.
merhaba hocam , kahraman yaratmak bu toplumun genlerine işlemiş bir gerçek ve bu gerçekle bu ülke kuruldu ancak sorun şu ki kahramanlık günümüzde içi tamamen boşaltılmış ,salt maddi çıkarlar için ortalıkta dolaşan ne idüyü belli olmayan kişiler kahraman olmuş(!) kimin kahramıysa bunlar onu da anlamak mümkün değil,zamanınızda kahramanlık sıfatını basın yaratıyor ,reyting uğruna bir caniyi kahraman yaptılar,Beni en çok üzen olay, Saygıyla andığım Apdi İpekçi nin ailesinin ne kadar büyük bir yara daha almış olması,medyanın bu kadar hissayatsız olmasına ben bir anlam veremiyorum .Hiç bir medya grubu bu ailenin neler yaşadığını merak edipte sormadı bile..Ben kendimi ailenin yerine koymaya çalıştım ne kadar becerebildim bilmiyorum ama duyduğum acıya bir an bile dayanamadım.Apdi ipekçiler ,bu ülkenin geleceği için hava su kadar gerekli, Ağca gibiler olmasa da olur..Erdem hocam size de bu duyarlı yazınız için çok teşekkür ederim saygılarımla..