Nazım Hikmet 1939’da hapiste yazmaya başladığı, günümüzün popüler eserlerinden “Memleketimin İnsan Manzaraları” nı kaleme alırken acaba 70-80 yıl sonrasını görebilmiş miydi?
Gördüğünü, düşündüğünü hiç sanmıyorum.
Her neyse biz gelelim günümüze…
Okullarımızda söylenen; “Türküm doğruyum çalışkanım” diye başlayan andımız kaldırıldı.
Bir Bakan isteyen söylesin diyor, bir başkası içinde yanlış şeyler vardı, ayıklamaya kalksan olmaz diyor... Oysa öğretmenlerde korku dağları bekliyor.
Sıkıysa söyletsinler!..
Bazı okullarda öğrenciler yine söylemiş. Büyük olasılıkla söyleyen çocukların velileri mutlu olmuş, ancak bazı öğretmenler (!) buna kızmış!.. Basına yansıyan bir habere göre Balıkesir, Ayvalık, Küçükköy Beldesindeki Mecit Ataklı İlköğretim Okulunda öğrencilerin kendiliğinden söylediği bu and müdür yardımcısını çok kızdırmış. Andımızı söyleyen çocuklara “Ne gürültü yapıyorsunuz” diye küfretmiş, eşekler diye bağırmış!
Andı söyleyen öğrencileri çarşaflı Türkçe öğretmeni (!) ertesi gün bir bahane ile tokatlamış, kafalarını tahtaya vurmuş!
Ne garip Cumhuriyetin çarşaflı, hem de Türkçe öğretmeni…
Bunlar velilerin iddialara…
İnsan merak ediyor bu nefret, bu kin nereden kaynaklanıyor?
Cumhuriyetimiz kurulduktan, neredeyse aradan geçen bir yüzyıla yakın süre sonra bunları görecek miydik?
Meğer ne kadar bahtsızmışız.
Bu arada basından Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, ders yılı başladığında çocuklara Afganistan’ın terör lideri denilen Gulbeddin Hikmetyar’ın kitabını dağıtmış…
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Gulbeddin Hikmetyar’ın bütün ülkelerdeki El Kaide ve Taliban bağlantılı kişi olduğunu ilan etmiş. Bununla da kalmayarak mal varlıklarının dondurulmasına karar vermiş, Türkiye de bu kararı imzalamış!..
Neyse geçelim; olur böyle vakalar…
Günlerce Demokratikleşme Paketini bekledik içerisinden çıka çıka sıkmabaş veya türbanın kamuda serbestliği çıktı. Çıkar çıkmaz da çağdaş öğretmen tipinin yerini bazı okullarda uzun etekli başı örtülü öğretmenler aldı. Ne var ki, bu ülkede yine de aydın öğretmenler var; onlar da tepkilerini derslere kot pantolon giymekle göstermişler.
Ne denir; helal olsun onlara…
Yaşanan bu olaylar bana bir süre önce televizyonlardaki Mustafa Keser’in reklam spotunu hatırlattı. Karşısındaki parasal sıkıntı içerisindeki adama ders veriyordu, “Bak ben dönüyorum sen de dön kardeşim” dedikten sonra hoppp dönüyordu. Vatan Gazetesinden kovulan (aslında onurdur) Mustafa Mutlu da basındaki dönmeleri “Dön Kardeşim” kitabında ibretle gözler önüne seriyor...
Eskiden bayram yerlerinde dönme dolaplar vardı; şimdi onların yerini dönen insanlar aldı. Rahmi Turan’ın dediği gibi Dönenlerin Türkiye’si...
Türkiye’nin sorunu kılık kıyafet mi?
Kimi ekrandaki sunucunun giysisiyle uğraşır, kimi kamuda sıkmabaşı yasallaştırdık der.
Seçim zamanlarında arkasına sığındığımız bir parça bez şimdi yasal… Türkiye önümüzdeki yıl zorlu veya kaderini belirleyecek seçim sürecinden geçecek, bakalım şimdi siyasiler neyin arkasına sığınılacak?
Bayram öncesi bazıları bir yoklama çekmişti; bazı vilayetlerdeki kamu kurumlarında T.C ibaresi kaldırılmaya çalışılmıştı. Ancak halkın tepkisi üzerine vazgeçilmiş, bakan da açıklama yapmak zorunda kalmış T.C.nin sığmadığını söylemişti!
Adama sormazlar mı; sığdır kardeşim sığdır, şimdiye kadar nasıl sığdırdınsa yine sığdır…
Bütün bu hay huy içerisinde Kurban Bayramını kutluyoruz. Küçük ve büyük baş hayvanlar kurban ediliyor. Yalnız kurban edilenler kurbanlıklar mı?
Geçtiğimiz gün bir karikatür görmüş ve çok gülmüştüm. Aslında kara mizah örneğiydi. Bağlı bir koç önünde bıçağını bileyen kasaba bağırıyor; “Kes bakalım kes bakalım. Kurban diye kes bakalım. Takkeni çıkar, bıçağını bırak, delikanlı kim bakalım."
NOT: Son günlerde ne kadar çok değerli insanı yitirdik. Onların arasına bir zamanlar aynı gazetede yazdığım Y. Mimar Oktay Ekinci de katıldı. Yaşamı boyunca yazılarıyla İstanbul’un yozlaşmasını önlemeye çalışmış değerli yazar ve araştırmacıydı. Kendisine Allahtan rahmet, ailesine, dostlarına ve Cumhuriyet ailesine başsağlığı dilerim.
erdemyucel2002@hotmail.com
Getirilen bu uygulamalarla birey olma özgürlüğü ortadan kaldırılıyor. Sormayan, sorgulamayan, düşünmeden kabul eden, E. Fromm'un deyişiyle robot gibi itaat eden kuşaklar isteniyor. Özgürlüğün sadece türbanla kodlanması kavramın içini tamamıyla boşaltıyor. İnsanı insan yapan evrensel değerleri sözüm ona muhafazakarlık/gelençilik, aslında yeni liberalizm adına silmek için sistemli bir siyaset uygulanıyor. Hakkı olmadığı halde öğrenciye küfür eden, bağıran, kafasını tahtaya vuran "eğitimciler"(!) kendilerine kimliksizlik misyonu biçtiklerinin umarım bir gün bilincine varırlar.
kalemine sağlık Erdem, yazılarını büyük bir zevkle okuyorum. tebrikler
Erdem bey.. takdire sayan yazilarinizdan buyuk keyif aliyoruz ailecek... lutfen cehaletin onune gecmek icin bizim gibi cahilleri aydinlatmaya devam edin:)) saygi ve sevgiler...