Eylül ayının ortalarına ulaştığımız, sıcakların sürdüğü günlerde siyaset tartışmalarına bulaşmak hiç ama hiç çekilmiyor. Ancak siyasilerimiz yine de birbirlerine ceviz kabuğunu doldurmayacak bir şeyler bulup restleşiyorlar. Belki gündemde kalmak, belki de gündemi değiştirmek istiyorlar. Meclisin açılmasına da artık sayılı günler kaldı. Açılsın bakalım, daha neler işitecek, neler göreceğiz?
Orhan Veli’nin “umurunda mı dünya” şiirinde olduğu gibi Ortadoğu’daki yeni düzenlemeler, kimin devirdiği belli olmayan liderler, İsrail ile çıkmaza giren ilişkiler; savunma projesi çerçevesinde satın alınan Heronların bakım için gönderildiği yerde kalmaları, İsrail Dışişleri Bakanının açıkça “PKK’ya arka çıkacağız, destek vereceğiz” sözleri, Libya’da en çok çıkarı olan Türkiye’nin batılılarca ikinci plana itilmesi, meclise gelip gelmeyecekleri, gelirlerse yemin sorunu çıkarıp çıkarmayacakları belli olmayan BDP’nin her zaman yaptığı gibi PKK’ya arka çıkması, TBMM’de asker locasının kaldırılması, Sinop’ta kurulması düşünülen santral, Deniz Feneri davasında savcıların değişmesi, azınlık vakıfları, füze kalkanlarının kurulmasıyla İran ile başlaması olası çekişmeler, önümüzdeki günlerde siyasetin hiç de iç açıcı noktalara gelemeyeceğini açıkça gösteriyor.
Merak ediyorum; toplumun belirli kesimleri dışında kalan insanlarımızın bunların ne kadarından haberdar!.. Günlük iç ve siyasi olaylara duyarlılıkları ne kadar?
İnsanlarla konuşmayı severim, onların ne düşündüklerini de merak ederim. Kısa bir süre önce birkaç gün geçirdiğim CHP kalelerinden Antalya’da AKP oylarının yükselme nedenini merak etmiştim. Otelde çalışanlarla sohbet ettim, hemen hepsi şehre dışarıdan gelmiş, sezonluk işçiler… Asıl sorunları geçim derdi, o yüzden de siyasetle falan ilgilenmiyorlar… “Oyunuzu kime kullandınız” diye sorduğumda, “ortada başka kim var, tabiî ki AKP” dediler… Taksi şoförleri ise şehir içerisindeki hızlı tramvayın kazançlarını düşürdüğünü, yolların yönünün değişmesinin işlerini baltaladığını ileri sürdüler… Bu da gösteriyor ki, toplumun büyük çoğunluğu ya çıkarları bozulduğundan, ya da olup bitenlere duyarsız olduklarından bilinçsizce oy kullanıyorlar…
Ortadoğu’ya demokrasimizin örnek olacağı söyleniyor. Oysa Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetin kuruluşu yıllarında yapılan devrimler Avrupa’ya örnek olmuştu. Özellikle kadınlar haklarını Avrupa’nın birçok ülkelerinden önce bizde kullanmaya başlamışlardı. 1930’lu yıllarda batı faşist diktatörlüklerle yönetilirken, kadın hakları Türkiye’de demokrasinin ilk adımlarıydı.
II. Dünya Savaşı sonrasında Almanya’da Hitler, İtalya’da Mussolini, Yugoslavya’da Tito, Portekiz’de Salazar, İspanya’da Franko rejimlerinin çökmesiyle birlikte batı ülkeleri demokrasiye yönelmişti. Türkiye o devletlerden çok daha önce demokrasi denemelerine girişmişti. Ancak kurulan iki siyasi partinin devleti yıkmaya yönelik davranışları, devrimlere karşı tutumlarından ötürü “demokrasi daha erken” denilmiş ve kapatılmışlardı. Büyük olasılıkla o günlerde cahil halkı kışkırtanlar hem içeride hem de dışarıydı. Savaş nedeniyle Türkiye’de demokrasi hareketleri 1946 seçimlerine kadar askıya alınmıştı. Demokrat parti’nin 1957 yılından sonra başlayan demokrasi dışı davranışları, Türkiye’yi 1960 darbesine taşımıştı.
Bugün Ortadoğu ülkelerine örnek olarak gösterilen Türkiye’de tam anlamıyla demokrasi olduğu söylenebilir mi?
Bu konuda en büyük engel yüzde on seçim barajıdır. Demokrasilerin en başta gelen işlevi iktidar ve muhalefet ilişkileridir. Günümüzün muhalefeti iktidara karşı çok cılız ve yetersiz kalmaktadır. Demokratik rejimlerde güçlü iktidarın karşısında güçlü bir muhalefetin olması idealdir. Bunlar zamanı geldiğinde yer değiştirecek durumda siyasi güçte olmalıdır. Muhalefetin ana hedefi iktidara yeri geldiğinde yardımcı olmak, yeri geldiğinde de yanlışlarını düzeltebilecek çıkışlarda bulunmaktır. Bizde durum böyle olmadığına göre Ortadoğu ülkelerine nasıl demokrasi örneği olabiliriz?
Ortadoğu ülkelerinin çoğu günümüzde karmaşa içerisindedir. Bazıları ABD güdümünde petrol zengini krallarla, emirlerle yönetilmekte, bazıları da her şeyi yine dışarıdan beklemektedir. Böyle olunca da İsrail nüfus azlığına rağmen teknoloji ve savaş üstünlüğü ile Ortadoğu’nun en güçlü devleti konumundadır. Türkiye’nin belki de liderlikte kendisine rakip gördüğü İsrail ile karşı karşıya, savaşın eşiğine kadar getirilmesi yanlış bir siyaset olarak düşünülmelidir.
Irak, Mısır, Tunus, Fas ve Libya gibi ülkelerde ilerideki günlerde neyin ne olacağı belli değildir. Şu anda iktidarda olanlarla yapılan anlaşmaların oradaki yönetimler değiştiğinde ne şekil alacağı da belirsizdir. Seçimi kazananların diplomat olabilmeleri çok zordur.
Türkiye-İsrail çekişmesinin Akdeniz’de, bizim aleyhimizde olacağı veya yeni gruplaşmalara yol açacağı da açıktır. Örneğin Yunanistan, Güney Kıbrıs ve İsrail birlikteliği Türkiye için iyi olmayacak sonuçlar doğurabilir. Bunun başında da bu ülkelerin Akdeniz’de petrol araması olabilir. Türkiye buna izin vermeyecek, bu kez de başka bir çatışma ortama ortaya çıkacaktır.
Ortadoğu’daki bütün bu karmaşa, Suriye’deki belirsizlik sürerken bizim iktidar-muhalefet cephesi kısır çekişmelerle belki de günü kurtarmaya çalışıyor. Şimdi de bir öpücük tartışması başlatıldı!..
Birlik olmamız gereken günlerde, Güneydoğu’da terör alıp başını giderken, Hergün şehit haberleri gelirken öpücüğün yeri ve zamanı mı?
Mavi Marmara olayından sonra İsrail ile başlayan çekişme veya karşılıklı restleşme sonrasında Kılıçdaroğlu’nun Başbakan’a; “Yeni yardım gemisini hücum botlarımız vesairemiz Gazze’ye götürürse alnından öperim” demişti. Bunun hemen ardından Başbakan’dan “Kusura bakma ben bu tertemiz alnımı senin o lekeli dudaklarına sürdürmem” yanıtı gelmişti.
İktidar ve muhalefet arasındaki “alnından öperim”, “alnımı senin dudaklarına değdirmem” çekişmesinden MHP lideri de nasibini almıştı. Bahçeli’nin “Somali ile uğraşacağına PKK ile uğraş” sözüne de anında yanıt gelmişti: “Bizi öyle küçük, kısır bir zihniyetle tanımlamaya senin gücün yetmez, buna müsaade etmeyiz. Biz PKK ile mücadelemizi sürdürürüz ama dışarıda da yardım eli uzanmayan kardeşlerimize de uzatırız. Aldığım terbiye budur, mirasın gereği budur.”
Kısa bir süre önce Somali korsanlarından şikâyet edenler, bölgeye savaş gemileri gönderenler şimdi yardım elini uzatıyor. Aslında yapılan yardım korsanlara değil oradaki aç insanlara… Bu ayrıntıyı yeri gelmişken belirtmekte yarar vardır.
Ortadoğu’nun kaynadığı, neyin ne olacağının belli olmadığı, terörün can aldığı bir dönemde içerideki kısır çekişmeleri, karşılıklı atıp tutmaları anlayabilmek mümkün değil… Türkiye dış ve iç politikada zor günler geçiriyor, bu karmaşa içerisinde, politikacılarımız karşılıklı atıp tutacakları, birbirlerine babalanacakları yerde, şu zor günleri aşabilmek için birlikte davranmaları daha yerinde olmaz mı? Kaldı ki, ufukta seçim meçim görünmediğine, oy kaygısı da olmadığını göre…
erdemyucel2002@hotmail.com
Ellerine saglik Hocam"Bu güzel yazina aynen katilyorum.Mavi marmara olayindan sonra,Türkiye Israil iliskilerin,bu hale gelmesinden sanirim israil bilincli bir sekilde yapmistir.Cünkü arkasinda ABD ve AB ülkeleri vardir.Yani israille savasmak Dünya devletleriyle savasmak demektir.Buda ücüncü dünya savasi,mi olur,belli olmaz olurda olur.
Israil PKK ya acik beyanla destek vermesi,yeni birsey degil.Eskiden gizli yapiyordu simdi acik acik söyliyor.Türkiye,nin israilden almis oldugu heronlari kanimca israil hem ticaret yapmistir,Hemde Iranda istedigi istihbarati saglamistir.Eger o heronlar PKK icin kullanilmis olsaydi simdiye kadar bir PKK li kalmazdi.
PKK nin en büyük destekcisi olan BDP dir.BDP de israilden besleniyor olabilir.BDP liler acik acik Türk hükümetine ve Halkina baski yapiyor.Burda Türkiye Cumhuriyetinin Savcilari duymamazliktan ve görmemezlikten gelmeleri sasirtici,ve vahim bir olay.Acaba burda bir korku,mu var,bunu anlamis degilim.Burda bizim siyasetciler,birbirleri ile ugrasip dursunlar.Hic biri dogru dürüst yapici laf etmiyor.
Bu 21 rinci yüzyilda,cahil kelimisini kabullenmiyorum.Cünkü cahil kalmamistir,insanlar bu teknolojiyle bir cogu seytanlasmistir.Bunada cahillik denilmez.Türkiyede oldugu gibi,Dünyanin bir cok ülkesinde karsisindakini enayi görüp calismadan cikar pesinde kosanlara cahil denilmez.Bununda en büyük sebebi teknolojinin cok gelismesindendir.
Arap ülkelerinde rejim degisikliginde,Türkiye,yi örnek alacagini düsünmüyorum.Su an oralarda büyük kaos vardir,bu kaosu atlatincaya kadar,denizde bogulan biri yilana sarilmasina benzer.Köprüyü gecinceye kadar ayiya dayi denildigi gibi.Aslinda senin yazinda,cok güzel örnekler vardir.Ve hepsine aynen katilyorum saygilarimla.