Seçimler öncesinde halkın belirli bir kesimine dağıtılmaya başlayan, erzak içerikli paketler ve kömürler yeni bir sorunu tartışmaya açtı...
Geçim düzeyi yüksek olmayan insanlara sadaka mı veriliyordu?
Başbakan’ın “Sadaka kültürümüz meşrudur” demesiyle de konu gündeme taşındı.
Sadaka nedir?
Merak edip sözlüklere baktığınızda sadakanın iki ayrı anlamda tanımlandığını görürsünüz.
Dilenciye verilen para...
Yoksul birine yardım amacıyla verilen küçük bağış...
Kuran’da da sadakaya birkaç ayetin içerisinde yer verilmiştir. İslamiyet’e göre de sadaka karşılık beklenmeksizin, gösteriş için verilmemelidir.
Osmanlı toplumunda sadaka bir nevi sosyal yardımlaşma olarak da algılanır. Osmanlı kültüründe fakir halka imaretler yoluyla yemek verilmesinin yanı sıra para ve ayni yardımların yapıldığı da bilinmektedir. Bunun için de vakıflar kurulmuştur. Günümüzde de bu vakıflar özel ve genel olmak üzere devam etmektedir. Gizli tutulmasına da özen gösterilmelidir.
Osmanlılar düşkünlere yardım etmek amacıyla camilerin, dergâhların bir kenarına yaklaşık bir buçuk metre boyunda, sadaka taşları koymuşlardır. Bunlar mermerden normal bir sütun olup üzerinde bir çukur vardır. Fakirlere yardım etmek isteyen, hali vakti yerinde olanlar buraya bir miktar para bırakır, ihtiyaç sahipleri de oradan ihtiyacı kadarını alırdı. Kısacası ne veren alanı, ne de alan verini bilirdi.
Günümüzde sadaka taşları da kültürel cehaletimizden yok olup gitmiştir. Rahmetli dostum, Ord. Prof. Dr.A. Süheyl Ünver bunların son örneklerinden birkaçının yerini yıllar önce bana göstermişti. Üsküdar’da Gülfem Hatun Camisinde, Yavuz Sultan Selim zamanında Üsküdar’daki Miskinler Tekkesi avlusunda, Kocamustafapaşa’daki sadaka taşları bugün yerinde mi, değil mi? Bilemiyorum. Ancak bunları normal sütun olarak görenler onları kim bilir neredelerde kullanmışlardır.
Türkiye’de işsizler, çalışamayacak durumda olanlar ve fakirler vardır. Kuşkusuz, onların yanında da dilenciler vardır. Bunları toplumun utanmaz tabakası olarak düşünenler de vardır.
Sırası gelmişken İngiliz şairi Lord Byron’un bir sözünü hatırlatmakta yarar vardır;
“Dilenciyi hiç sevmem. Zira, çalışmadan kazanmak ister. Parayı da hiç sevmem. Zira, ona layık olmayanlar biz ona sahibiz diye, cemiyette aramıza girer, ahlâkımızı bozarlar.”
Sadakanın tanımından sonra insanın aklına ister istemez, sadaka niye verilir sorusu takılıyor.
Bazılarına göre sadaka insanoğlunun yanlış yaptığı ve günaha girdiği durumlarda yaptıklarını Allah katında affettirmek için bu yola saparlar.
Sadaka verenler bunu Allah rızası için yapmalıdır.
Sadaka verenler yaptığı ile övünmeyecek, olgun ve tevazu sahibi olacaklar.
Sadaka verilenin gururu incinmeyecek, daha doğrusu incitilmeyecek. İnsanın başına kakılmayacak. Gerçek din adamları “başa kakanın sadakasını Allah kabul etmez” demektedir.
Yoksulluk ayıp ve kader değildir. Yoksulluk toplumsal eşitsizliğin ortaya koyduğu pay dağıtımındaki adaletsizliğin sonucudur. Anayasanın da sosyal bir devlet olduğunu belirtirken insanları yasalar karşısında eşit olduğu düşüncesindedir. Gerçek sol düşünce de ise insanları yoksullaştıran, dilenci durumuna düşüren sisteme karşı çıkmaktadır. Başka bir deyişle sadaka kültürüne sahip çıkarken, onu ezenlere, sırtından kazananlara da karşı çıkmaktadır.
Ben sana sadaka verdim sen de benim istediğime uygun hareket edeceksin diye baskı yapılmayacak.
Kısacası sadaka kültürü gelenekselleşmiş bir dayanışma kültürüdür. Sosyal devlet düşüncesi ise Osmanlıda var olan sadaka kültürünü çağa uydurmak zorundadır.
Günümüzde sadaka kültürü bazı siyasilerin elinde doludizgin yol almaktadır. Özellikle yöneticiler tarafından kapılara götürülmesi istenen kömür yardımları (!) yerel seçimler öncesi oy toplayabilmek amacına yönelmiştir. Oysa sadaka kültünde (!) verilenin karşılıksız olması ve insanların onurlarıyla oynanmaması gerekirken yapılan yardımlar oy karşılığına dönüşmüştür. Kısacası Allah katında sevabı bulunmamaktadır.
Gerçek din âlimleri bunu böyle değerlendirmektedir.
Yoklukla yoksulluğun buluşması hiç de hayra alamet değildir.
Türkiye’de yaşayan aydınlar kişi başına düşen milli gelirin aşmasını, gelir dağılımının adil olmasını istiyorlar. Daha doğrusu dışa bağımsız bir üretim gücünün öne çıkması öncelikli olmalıdır. Yoksa sadaka kültürü ile bu işlerin göstermelik olduğu ve ekonomik yönden de bir işe yaramayacağı açıktır.
Bu arada sorsak; acaba sadaka kültürünün dağılımı yapılırken bu işten nemalananlar var mı diye?
Acaba birilerini kızdırır mıyız?
erdemyucel2002@hotmail.com
Hocam ellerine saglik güzel bir konuya deyinmissin.Ne yazik,ki Türkiyede gün gectikce sadakaya ve dilenmeye cok insanlar görülmektedir.Hem dilenenden hemde sadakaya muhtac olanlardan nemalananlarda coktur.Ve gün gectikce cogalmaktadir,Evet muhtac olan kimselere sadaka,da verilir buda Allah rizasi icin yapilmalidir.Gösteris icin olmamalidir.Yukarda yazdiklarim ihtiyaci olanlar icin gecerlidir.Peki ihtiyaci olmayan Zengin kisminin cogu Devletten aldigina ne diyeceyiz.Örnegim aldiklari ucuz faizli kredi,aldiklari hazine arazisi kriz var diye isci cikaracam deyip devletten baska avantalar bekleyenlere ne diyeceyiz.Devletin onlara verdigi,de gene sadaka sinifina girecek,mi.Yoksa baska bir sinifla sinirlandirmaliyiz.Benim Türkiyede gezdiyim yerlerde gördüyüm ve gözetledigim insanlar calismadan secilen Hükümetlerden ihtiyaclari neyse karsilanmalidir diye beklentileri vardir.Yani Devletin mali Deniz misali.Iste Türkiyede bu tür zihniyet ve düsünce varken Dilecilerde cogalacak soyanlarda cogalacaktir.Allah rizasi icin is yapan cok azinliktadir.Türkiyemiz cok zengindir,Bu zenginligi seytana uyarak kullandigimiz icin hep calismadan en iyi sekilde yasamak istemekteyiz.Türkiye bu kadar zengin olmasaydi aclik ceken ülkelerden birisi olurdu,O Kadar soydular o kadar caldilar ama bitiremediler.Cünkü her seyi olan bir Türkiyedir saygilarimla.
merhaba erdem abi.köşenizi okuyunca,türkiyede yapılacak olan belediye seçimlerimiz aklıma geldi.daha öncede söylediğim gibi erdem abi,ben siyasetten fazla anlamam...kırıkkalede sevdiğim bir abimin belediye başkan aday adayı olduğunu duyunca,bende yanında olmalıyım diye yanına gitmiştim.yanına gitmemin sebebi daha önce"PAKİSTANDAKİ DEPREM ZEDELER İÇİN,KIRIKKALEDE HER EVDEN BİR BATTANİYE(ELİM DEPREMDE)KAMPANYASINI DÜZENLEMİŞLERDİ,BENDE KARŞILIKSIZ GÖNÜLLÜ ÇALIŞAN EKİBİN İÇİNDEYDİM...daha önceleride böylesi yardımların ve aktivitelerin içinde çok bulunmuştum.şimdi sana soruyorum erdem abi,benim yaptığım iş sadakamı,yoksa allah rızası için yapılan yardıma destekmi ?belediye başkanı abimin arkasında gezdigimi görenler,bana belediye başkanı olursa seni işe alacakmı diye sormaya başladı..nerden biliyim abi,belediyeciligi ve siyaseti.siyasette kimin peşinden gidiyorsan işe alırmış erdem abi:)))vallaha işe girmek için sevdiğim sn av halis biçer abimin yanında gezmiyorum gerçi sn av halis biçer abim benim ne olduğumu biliyor.şimdi düşünüyorumda ,eger belediye başkanı olursa halis abi,işe girmek için elimden geleni yapsammı:)))vallaha benim aklımda işe girmek gibi bir düşüncem yoktu:))))hani bir söz vardır erdem abi"ŞEYTANA UYDUM" derler..bazen şeytana uymak lazım galiba erdem abi.eger şeytana uymazsak erdem abi,bu gidişle işe,mişe girecegimiz yok:))))aday olsada,olmasada,kazansada,kazanmasada ben sevdigim birisinin yanında oldum diyecem :))))YORUMUMA SON VERİRKEN,HZ ALİ EFENDİMİZE SÖYLENEN BİR SÖZÜ YAZIYORUM ."HZ ALİ EFENDİMİZİN ARKASINDAN BİRİSİ KONUŞUYORMUŞ.BUNU DUYAN YAKINI,HZ ALİ EFENDİMİZE,SİZİN HAKKINIZDA FALAN KİŞİ KÖTÜ KONUŞUYOR DEMİŞ.HZ ALİ EFENDİMİZDE,BEN O KİŞİYE HİÇ İYİLİK YAPMADIMKİ DEMİŞ".....saygılarımla.erdal geyikçi(köçek)...!
Sayın Yücel,elinize sağlık.Bu konu derin ve yüksek öneme sahip bir konu olması nedeni ile aslında ülkemizin acil çözüme kavuşturulması gereken büyük bir sorununu barındırmaktadır. Tarih boyunca yapılmış ihtilal,ayaklanma ve iç savaşların temelindeki en önemli sorun,gelir dağılımındaki eşitsizliktir.Aristokrasinin yönetici zümre olarak ayakta olduğu dönemde din adamlarının da kışkırtma ve yönlendirmeleri ile halk, sadece savaşa giderken ve vergi sözkonusu olunca aranırdı.Aristokratlar halkın, ne kadar kendilerine bağlı--Bağımlı--olursa o kadar iktidarlarını sürekli olacağını düşünmekle büyük hata ettiler.Her ayaklanma ve iç savaşta küçük küçük tavizler vererek kurtulmaya çalıştılar.Ama Fransız ihtilaline gelince durum değişti.Halk aristokratlardan artık kurtulmak ister duruma gelmişti.Sonuç malum.Bugün o aristokratların yerinde büyük sanayiciler,bürokratlar,büyük tüccarlar ve sosyete var.Ama işin kötü tarafı değişen birşey yok.Yönetenlerin ve toplumun üzerinde bulunanların amaç ve davranışları biraz olsun değişmedi. Sanırım bizdeki vatandaşlık ve halk olma bilincinin eksikliği,halk yönetiminin halkın kendi arzusu ve mücadelesi sonucu canı pahasına kazanılmayıp yukarıdan indirilmesi sonucu olduğudur.Sonuçta yine yukarıdan birşeyler bekleme ve hakkımız olanın bize sadaka gibi verilmesini normal karşılar gibi görünümde olmamızdır. Sonuçta sadaka almak zorunda kalan vatandaşımız ne kadar az olursa o kadar müreffeh bir ülke olacağız.Ama bunu bizim istememiz ve mücadele etmemiz gerek.Saygılarmla.