Geçmişte yardım cemiyetleriyle sosyal yaşamda var olan kadınlar, günümüzde de yardım amaçlı sivil toplum örgütlerinde, parti teşkilatlarında çalışmalarını sürdürüyor. Kadınlara, iktidara talip olmadıkları, erkeklerin arkasında veya yanında yer aldıkları sürece kapılar kolaylıkla açılıyor.
Türkiye'de kadınların siyasal yaşama katılım biçimleri dünyada otoriter rejimlerin hüküm sürdüğü 1930'lu yıllarda, tek parti döneminde şekillenmiş. Ancak kadınların asıl toplumsal rolü kocasının yanında, çocuklarının başında olarak tanımlanmış. Çok partili döneme geçildikten sonra da bu durum her parti tarafından içselleştirilerek 1990'lara dek devam etmiş. Kadın örgütleri, kadın dernekleri hep "sosyal" ve "kültürel" amaçlı kurulmuş.
Kadınlar siyasete en fazla partilerin kadın kolları vasıtasıyla yaklaşmış. Bugün de "kadın kolları"nın güçlü olmadığı bir partinin iktidar olması mümkün değil. Çünkü kadınlar ailenin içinde yüklendikleri sorumlulukları partinin içinde de üstleniyorlar. Birkaç istisna dışında parti yönetiminde ve hükümette kadınlar erkeklerle eşit şartlarda görev alamıyorlar.
Her seçim öncesi kadınlar partilere kaydediliyor. Ve bu "neferler" koşulsuz özveriyle çalışıp partilerin erkeklerini iktidara taşıyor. Ama kendileri iktidarın içinde değil sadece çevresinde yer alıyor. 1934'te kadınlara verilen seçme ve seçilme hakkı maalesef hâlâ sadece seçme hakkı olarak uygulanıyor.
TBMM'ye ilk kez 1935 yılında 18 kadın milletvekili girmiş. O yıldan bu yana da sadece 14 kadın farklı hükümetlerde bakanlık görevi üstlenmiş. Cumhuriyet tarihi boyunca Meclis'in sadece ortalama yüzde 2.6'sı kadın olmuş.
Kadın örgütleri özellikle son on yılda güçlendiler, sorunları dile getiriyor, statükoyu değiştirmeye çalışıyorlar ama seslerini duyan yok. Erkekler henüz kadınları iktidara ortak etmek istemiyor.
Genel seçimlerde temsil oranı yüzde 9'du. Belli ki yerel seçimlerde çok daha düşük olacak. Büyük illerden aday gösterilen kadın sayısı yok denecek kadar az. Aday gösterilenlerin pek çoğu da ne yazık ki parti örgütlerinden, kadın kollarından yetişmemiş "adı var" diye seçilen vitrin kadınlar.
Dünyanın birçok ülkesinde kadınlar ulusal siyasetten daha fazla yerel siyasette yer alıyor. Türkiye'de ise tam tersi bir durum var. Avrupa, Afrika ve Amerika'da kadınların temsil ortalaması yüzde 25-30 civarındayken Türkiye'de bu oran sadece yüzde 2.5.
2004 yerel seçimlerinde ise bu oran ortalamanın da altına düşerek yüzde 0.6 olmuş. KAGİDER'in "Türkiye'de Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği: Sorunlar, Öncelikler ve Çözüm Önerileri" raporunda tüm detaylarıyla anlatıldığı gibi tablo gerçekten içler acısı.
Kadın haklarını savunurmuş gibi görüp başörtüsü üzerinden politika yapan partiler iş temsile gelince kadını yok sayıyor. KA-DER başta olmak üzere kadın hakları savunucusu tüm kadın örgütlerinin yoğun emeği sonunda varılan nokta buysa artık farklı yöntemler denemenin vakti gelmiş olmalı. Belli ki bıyık takmakla bir yere varılamıyor.
Keşke eşit temsile, kota uygulamasına kadar kadınlar partilerinde gönüllü çalışmaya son verebilse, hatta seçimleri topluca boykot etme dirayetini gösterebilse. Çünkü eşit siyasal temsil gerçekleşmeden, kararlara eşit katılım sağlanmadan, şiddet dahil kadınlara ait tüm sorunlar hep çözülürmüş gibi kalmaya mahkûm gibi görünüyor.
Geçmişte yardım cemiyetleriyle sosyal yaşamda var olan kadınlar, günümüzde de yardım amaçlı sivil toplum örgütlerinde, parti teşkilatlarında çalışmala...